Yaşlılık yükselirken doğurganlık düşüşte: ‘İki zıt sosyal güç çatışabilir’
Her 10 kişiden birinin yaşının en az 65 olduğu toplumlar yaşlı kabul ediliyor. Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. İsmail Tufan, “Nüfusumuzun yüzde 9,7’si (8,2 milyon) 65 yaş ve üzerinde. Artık yaşlı bir toplumuz” dedi.
Tufan, yaşlı nüfustaki artışla beraber doğurganlığın da düştüğünü söyledi.
Sayı | Oran | Açıklama | |
Nüfus | 84.680.273 | ||
Yaşlı nüfus | 8.245.124 | %9,7 | Toplam nüfusta |
Hane sayısı | 25.329.833 | ||
En az bir yaşlının yaşadığı hane sayısı | 6.112.760 | %24,1 | Toplam hane sayısında |
Tek başına yaşayan yaşlı sayısı | 1.561.398 | %18,9 | Toplam yaşlı sayısında |
‘Yaşlılar yalnız yaşıyor’
Tufan, Diken’e Türkiye’nin değişen yaşlı profilini ve değişen sosyal ilişkileri değerlendirdi. Türkiye’deki 25,3 milyon hanenin 6,1 milyonunda (yüzde 24,1) en az bir yaşlının yaşadığını belirten Tufan, “Hanelerin yüzde 75,9’undaysa yaşlı bulunmuyor. Modernleşme sürecinde, yaşlı ve genç kuşaklar genellikle ayrı hanelerde yaşamayı tercih etti. Yaşlıların yüzde 18,9’u tek başına yaşıyor” dedi.
Dikkat çeken bir başka bulguysa tek başına yaşayan yaşlı kadınların, aynı durumdaki yaşlı erkeklerden dört misli fazla olması.
Evler ayrı ama yakın
Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAtlas) araştırma projesinin verilerine göre ayrı hanelerde ikamet eden genç ve yaşlı kuşaklar, genellikle birbirlerine yakın mesafelerde ikamet ediyor. Bu tesadüf değil, yakın mesafelerde ikamet bilinçli kararlara dayanıyor.
Tufan, şöyle konuştu: “Genç ve yaşlı kuşaklar bir taraftan ayrı evlerde yaşamak istiyor ama diğer taraftan birbirinden kopmamaya ve pratik açıdan faydasını gördükleri yakın mesafeyi korumaya çalışıyor. Gençler yaşlı ebeveynine yardıma ihtiyaçları olduğunda en kısa sürede ulaşabilmek, yaşlılarsa çocuklarını ziyaret edebilmek ve torunlarıyla ilgilenebilmek için, mümkün mertebe birbirine yakın evlerde oturmayı tercih ediyor.”
Öte yandan bu Türklere özgü bir davranış değil. 1960’lı yıllarda endüstri ülkelerinde yapılan gerontolojik araştırmalarda da aynı olgu tespit edilmiş ve ‘mesafeli yakınlık’ olarak tanımlanmıştı.
Yalnızlık ve soyutlanma riskiyle karşı karşıyalar
Yaşlıların bir kısmı yalnızlık ve soyutlanma riskiyle karşı karşıya. Özellikle çocuklarının evinden uzak, tek başına yaşayanlar. Yalnızlık ve soyutlanma riski sadece konutlar arasındaki mesafeyle ilgili değil. Başka sebepler de var: “Yine GeroAtlas’da gördüğümüz gibi yalnızlık ve soyutlanma riskinin ardında, yaşlıların gençler tarafından karşılanması zor talepleri, bakıma muhtaçlık, ağır hastalık, kişisel anlaşmazlıklar, ekonomik sebepler yer alabiliyor.”
Çocuksuz yaşlıların sayısı artıyor
Öte yandan yaşlılar arasında ufak bir grubu oluşturan ‘çocuksuz yaşlılar’ın önümüzdeki yıllarda sayısının giderek artması bekleniyor. Bunlar akrabaları ve komşuları tarafından terk edilirse, yalnızlık ve soyutlanma, risk olmaktan çıkıp gerçek sorunlara dönüşüyor.
‘Tekilleşme’ yaşlılar açısından sadece yalnızlık, terk edilmişlik duygularıyla bağlantılı değil: “Bu durumdaki yaşlılar beslenme, sağlık, ilaç, bedensel bakım gibi günlük yaşamın içinde sürekli veya sık sık yerine getirilmesi gerekenleri yapamıyorlar. Akrabaları ya da komşularının sağladığı destek hem yetersiz hem de düzensiz. Sosyal hizmet kurumları bu yaşlılara yardım edemiyor. Çünkü onlardan haberdar değiller.”
İki zıt sosyal güç çatışabilir
Genç ve yaşlı kuşakların birbiriyle uyuşmayan, aralarında gizli ve açık çatışmalara yol açan sorunları bulunabiliyor. Tufan, bunların araştırmalarda tespit edilmesinin çok zor olduğunu belirtiyor: “Özellikle yaşlılar aile sırrı olarak bunları açıklamaktan hem çekiniyor hem de utanıyorlar. Yalnızlıktan açıkça şikâyet edenler bile bunun gerçek sebeplerini söylemiyor. Yerine göstermelik sebepler hatta çocuklarını aklayacak özürler uydurmaya çalışıyorlar” dedi.
Yaşlı nüfus artarken, doğurganlık azalıyor
Bir yandan yaşlı nüfus artarken, diğer yandan doğurganlık düşüyor. Bu önümüzdeki yıllarda iş, emeklilik ve bakıma muhtaçlıkla ilgili yeni sorunlara zemin hazırlıyor.
Durumun iki sosyal gücün çatışmasına yol açabileceğini öngören Tufan şunları söyledi: “Eskiden gençleri istihdam edebilmek için 40-45 yaşlarında emekli olanların dönemi kapandı. Emeklilik yaşının yükselmesi, daha fazla ‘yaşlı’ çalışanın istihdam edilmesi anlamına gelirken onların doldurduğu yerlere istihdam edilemeyen gençler bundan rahatsızlık duyacaktır. Diğer taraftan sayıları hızla artan emeklilerin emekli aylıklarını finanse eden gençler giderek azalacak. Çünkü doğurganlık şimdiden ikinin altına (1,76) düştü. Geriden gelen kuşakların azalması ve emeklilerin çoğalması birbirine zıt iki sosyal güç olarak yaşlı ve genç çatışmasına yol açabilecek potansiyele sahip.”
Sayıların arkasında insan var
Nüfus istatistikleriyle kanıtlanan ‘yaşlı toplum’ gerçeğinin tutum değişimi yaratacak düzeyde etki yapmadığını anlatan Tufan, “Yaşlanma ve yaşlılık algılanandan daha fazlasını ifade ediyor. Oysa istatistiklerdeki sayıların ardındaki insanları ve yaşamlarını tasavvur edebilmeliyiz” dedi.
Türkiye’nin yaşlanan nüfus için hazırlıklarının yetersiz olduğunu belirten Tufan, disiplinler arasındaki işbirliğiyle sosyal politikalar, özel hizmetler, genel, yerel ve mahalli yaşlı hizmetlerinin geliştirilmesi, bakım parası yerine bakım sigortasının hayata geçirilmesi gibi çok sayıda adım atılması gerektiğini söyledi.
Not: Bu Yazı diken.com.tr Sitesinde Yayınlanmaktadır.