Basında Yaşlılık

Yaş Ayrımcılığıyla Mücadele Birincil Görevimiz

Yaş Ayrımcılığıyla Mücadele Birincil Görevimiz

İletişim Akademisyeni Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu pandemi sürecinde medyada görülen sosyal ayrımcılığı yorumluyor ve kriz zamanlarında kullanılan dilin ve tutumun önemine işaret ediyor. İnceoğlu’na göre, yaşlı insanlar, yolun büyük bir bölümünü kat etiklerini söyleyen mesajlarla bombalandıklarında, yapmaya devam etmek istedikleri şeylerin çoğunu yapmaktan vazgeçebilirler.

Dünyada bilinse de, Türkiye yaş ayrımcılığı kavramıyla yeni tanıştı. Bu kavram neyi ifade ediyor?

Aslında yaş ayrımcılığı kavramı yeni değil. Gerontolog Robert Butler, 1969 yılında yaş ayrımcılığı / Ageism terimini ilk kez yaşlılara yönelik eyleme dönüşebilen bir ideoloji  türü  olarak tanımlamıştı. Butler, yaş ayrımcılığının hem bireysel (kalıp yargılar, önyargılar) düzeyde, hem de kurumsal (yasal düzenlemeler, medya temsilleri, sosyal yaşamdaki temsiller) düzeyde işlediğini, insanların sadece yaşlarından dolayı istihdamda, sosyal ilişkilerde ve hizmet alımında ayrımcı davranışlara maruz kaldığını vurgulamakta.

Irkçılık ve cinsiyetçilik gibi, yaş ayrımcılığı da, yaş grupları arasındaki eşitsizlikleri meşrulaştırmak suretiyle sosyal ve ekonomik bir amaca hizmet ediyor. Aslında bu, yaşlıların nasıl oldukları ve göründükleri ile değil, iktidardakilerin onları nasıl gördükleri ve onlara nasıl anlam verdikleri ile ilgili; başka bir deyişle, kendilerini “yaşlı” olarak algılamayan ve güçlerini meşrulaştıran bir grubun yaptığı genellemelerden oluşmakta.

Yaşlanma, yaş hakkında nasıl düşündüğümüzün (kalıp yargılar), yaş hakkında nasıl hissettiğimizin (önyargı) ve yaşlılarla ilgili  (ayrımcılık) olarak nasıl davrandığımızın bir karışımıdır. Bu süreç sadece ‘yaşlı’ ya da ‘genç’ olarak algıladığımız diğerleri hakkında nasıl düşündüğümüzü ve hissettiğimizi değil, aynı zamanda kendi yaşlanma sürecimiz hakkında ne hissettiğimizi de etkileyebilir, doğal olarak da bu tutumlar genellikle yaş ve yaşlanma hakkında kullandığımız dile yansır.

Pandemi sürecinin başında yaşlılara yönelik sokağa çıkma yasakları sırasında sosyal medyada ve medyada “Yaşlı avı” diye nitelenebilecek haberler yer aldı. Bu kısıtlamayla beraber ortaya çıkan iletişim dilini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Yaşçı kelimeler çok kolay biçimde konuşma diline girdiğinden, yaşlı insanlara karşı tutumumuzu şekillendiriyorlar. Bu tutumları medyada her yeniden deneyimlediğimizde bu güçlenir. Belki genç ya da orta yaştayken, fark etmeme eğilimindeyiz. Ancak saçlarımız gri olduğunda, kırışıklıklar daha derin göründüğünde ve görme gücü belirgin şekilde bozulduğunda, anlamaya başlarız. Stereotipleri fark etmeye başlıyoruz.

Özellikle hedef kitlesi gençlerin olduğu sosyal medya paylaşımlarında yaşlı yetişkinler, ya alay konusu ya da ‘öteki’ olarak karikatürize edildiler, hedef gösterildiler, yaftalandılar.  Son derece seviyesiz espriler eşliğinde ortalıkta gezen çok sayıda video oldu… Yaşlıların şeytanileştirildiğine dair birçok olaya da tanıklık ettik. Örneğin, bir haberde, toplu taşıma aracına alınmayınca aracın önüne yatan 65 yaş üstü bir kadını görüntüleyip, hakaret eden iki kişiden biri, kadına “Çekil pis koronalı!” demekle kalmayıp, fiziki olarak da rahatsızlık veriyordu. Neredeyse korona virüsü yaymakla sorumlu tutuldular, suçlandılar.

Günlük korona virüsü vaka ve ölüm bilançosu vermek için yapılan “Yaşlı ve direnci zayıf şu kadar sayıda hastamızı yitirdik”, “Hayatını kaybedenlerin yüzde 80’i, 60 yaş üstünde” “yoğun bakımda olanların %yüzde 75’i, 60 yaş üstü” vs. açıklamaları son derece rahatsız edici, bu vurguya yapılan eleştiriler ne yazık ki pek işe yaramadı halen aynı söylem azalmış olsa da devam ediyor.

Kriz zamanlarında, toplumumuzda her yaştan, herkesin çeşitli becerilerini, deneyimlerini ve yeteneklerini tanımamız ve takdir etmemiz her zamankinden daha önemlidir. İyi niyetli, masum görünen kelimelerin zaman zaman zararlı kalıp yargılara katkıda bulunması bazen kaçınılmaz oluyor, bu yüzden kullandığımız dil ve takındığımız tutumlar  hakkında dikkatli olmak gerekir.

Türkiye’de yaş ayrımcılığı kendisini nasıl gösteriyor? İfade tarzı ne?

Aslında yaş ayrımcılığı belli kalıp yargılar üzerinden gösteriyor kendini. Yaşlılarla ilgili kullanılan bazı yaygın kalıp yargılarını hatırlarsak  – • kendilerine bakamazlar • yeni şeyler öğrenemezler • eski kafalılar •  korunmaya muhtaçlar • zihinsel ve fiziksel kapasiteden yoksunlar  • toplum üzerinde yükler • unutkanlar  • huysuzlar-

Bunun yanı sıra , “Elin ermez, gücün yetmez”, “Çaptan düşmek”, “Ununu elemiş, eleğini asmış”, “Yaşından utanmıyorsan, ak saçlarından utan!” “Artık köşende oturma zamanı”, “Yaş yetmiş, iş bitmiş” gibi atasözü ve deyimler bu ayrımcılığı daha da çok derinleştiriyor.

Yaşçılık/Ageism, toplumdaki önyargının son kalesi. ‘Yine de yaşlıydı’, ‘iyi bir yaşam sürdü’ ‘dünyaya kazık çakacak değil ya’ gibi ifadeler, gerçekten ne anlama geldikleri ve ne tür bir etki yarattıkları düşünülmeden kullanılıyor. Bir başka deyişle, yaşa dayalı önyargı birçok toplumda oldukça yaygın ve içselleştirilmiş halde.

Yaş ayrımcılığının medyada kendine yer bulması, bu durumdan etkilenen bireylere nasıl yansıdı?

Medya kuşkusuz yaşlılara yönelik toplumsal imgelerin ve tutumların oluştuğu en büyük kültürel arena. Küresel nüfus yaşlanmasına rağmen, yaşlılar medyada yanlış ve eksik olarak temsil edilmekteler.

Mağdur, yalnız, beceriksiz, savunmasız, bakıma muhtaç hatta topluma bir yük olarak yer alıyorlar. Uzmanların, yeni Koronavirus (COVID-19) salgınıyla mücadele etmek için yaş ayrımcılığına dayalı politikanın maşası olmaması gereken medyayı kullandıkları dil konusunda uyarmaları gerekiyor.

Sokağa çıkma yasaklarının uzun sürmesiyle beraber “yaşlılar tecrit ediliyor” görüşü de ortaya çıktı. Bunun ne gibi yansımaları oldu?

Yaşlılık 40 yıla yayılır (65 ila 105 yaş arası) ve bireyler bu zaman aralığında muazzam derecede farklıdır. Hangi yaşlılardan bahsediliyor, hepsini aynı kefeye koymak son derece yanlış. Örneğin, İtalya’dan alınan veriler, 60 ila 69 yaşları arasındaki yetişkinlerde COVID-19’dan ölüm oranını% 3-4’te, ancak 80 yaş ve üstü insanlarda% 20’de çok daha yüksek olduğunu tahmin etmektedir.

65 yaş ve üstü bir çok emekli tıp doktorunun  gönüllü olarak Covid 19 hastalarınıı iyileştirmek için bilfiil mücadele ettiklerini ve hatta bu yüzden yaşamlarını yitirdiklerine tanıklık ettik. Benzer şekilde, birçok yaşlı yetişkin, zayıf, engelli veya bilişsel engelli aile üyelerine, eşlerine, torunlarına bakmaktadırlar.

Her şeyden önce şu soruyu sormak lazım. Nüfusunun yaklaşık yüzde 9’unun 65 yaş ve üstünden oluşan Türkiye’de yaş uygulaması yasağının etkili bir kamusal politika ve iletişim stratejisinden yoksun olması ile ilgili eleştiriler gündeme geldi. Dünyada yaygın olan uygulama, tüm nüfusun karantinası, ülkemizde 65+ yaş üstü yurttaşların aileleri sokaklarda gezerken, çocukları zorunlu olarak işe giderken ve aynı evde yaşarken bu kısmi tedbirlerden oluşan uygulama ne kadar adil ve gerçekçi?

Koronavirüs söz konusu olduğunda, belirli bir yaştaki herkesi “savunmasız” olarak damgalamak bu kesim insanları yabancılaştırmakla da tehdit ediyor. COVID-19’dan kaynaklanan ciddi komplikasyonlar ve mortalite riski, savunmasızlığı ve oranları yaşlılıkta artan kronik hastalıkların varlığını yansıtır. Bu kronik hastalıklar nedeniyle, zayıf yaşlı yetişkinleri virüsten koruma çabaları başka sağlık sorunlarına neden oldu.

Yaşlılara yönelik “evde kalın” çağrıları, onları korumaktan ziyade, dışarıdaki insanları korumaya yönelik bir tedbir gibi algılandı. Pandemi sürecinde ulaştığımız yaşlı bireyler kendilerini “hastalıklı, aciz, zararlı” hissettiğini söylüyor. Bunun diğer kesimler (gençler, orta yaşlılar vb.) üzerinde ne gibi etkileri olabilir? 

Bu klişe yargılar, elbette, başkalarının bizi nasıl algıladığını etkilemekle kalmaz, aynı zamanda nasıl düşündüğümüzü, hissettiğimizi ve davrandığımızı da etkileyebilir. Yaşlı insanlar, yolun büyük bir bölümünü kat etiklerini söyleyen mesajlarla bombalandıklarında, yapmaya devam etmek istedikleri şeylerin çoğunu yapmaktan vazgeçebilirler.

Yaşlanma şanslıysak hepimizin deneyimleyeceği bir şeydir. Yine de yaşlanma, tartışmasız sosyal önyargının en son kabul edilen biçimidir. Gerçekten de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yaşlılığı cinsiyetçiliğe veya ırkçılığa göre daha yaygın olabilir. Araştırmalar, yaşlandığınızda yaşlanmayla ilgili olumsuz tutumların sağlığınıza ve esenliğinize zarar verebileceğini, hatta ölüm oranınızı etkileyebileceğini açıkça göstermektedir.

Aslında Covid-19 küresel salgını bir yandan da toplum olarak eski dostlarımıza, akrabalarımıza ve komşularımıza derinden önem verdiğimizi göstermiştir. Bu insani yaklaşımımızı yaşçılığı ciddiye alarak ve onu yok etmek için üzerimize düşeni yerine getirerek gösterebiliriz. Bu, insan ırkının karşılaştığı son küresel sağlık krizi olmayacak. Yaşçılık damgalaması  ve kuşaklararası bölünme ile mücadele birincil bir görev olarak karşımızda durmaktadır.

Dünyada yaş kriterleri değişir, orta yaş 70’e kadar çekilir, yaş artık takvim yaşıyla ölçülen bir kavram olmaktan çıkarken, pandemi süresiyle beraber bu algıda bir değişme, bozulma yaşandı mı?

Avrupa’nın çoğu, Dünya Sağlık Örgütü ile aynı şekilde düşünüyor; yaşlılığın 65 yaşında başladığı konusunda çoğu hem fikir. ABD’de bu yaş sınırı birtakım araştırmalarda , erkekler için 70 ila 71 yaşları kadınlar için ise 73 yaş olarak kabul ediliyor. On yıl kadar kısa bir süre önce İngiltere’de, insanlar yaşlılığın 59 yaşında başladığına inanıyorlardı. Ancak, 2018’de yapılan araştırmalar, bu sınırın 70 yaşına çıktığını gösteriyor. On yıl önce, Türkiye yaşlılığın başlangıcını 55 olarak kabul etti, çünkü o sırada ülkenin ortalama yaşam beklentisi 72 idi. Afrika’da bir ülke olan Libya’da emeklilik yaşı 65’ten 70’e çıkarıldı. Avustralya’da mevcut emeklilik yaşı 67’dir, ancak önümüzdeki birkaç yıl içinde artması beklenmektedir. Hükümet ayrıca yaşlıların daha uzun süre çalışmaya devam etmeleri için baskı yapmaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerde, yaşlı olarak kabul ettiğiniz yaş, bir çeşit emekli maaşı almaya başlayabildiğiniz zaman civarındadır, örneğin Hindistan emeklilik yaşının 58  olduğu Asya’daki en düşük emeklilik yaşlarından birine sahiptir.

Yaşlılar, sıklıkla resmedildikleri gibi çaresiz bireyler değildir. İşleri var, vergi öderler, birçok sektörün belkemiğini oluştururlar.  COVID-19 krizinde birçok ülkede sağlık hizmetlerini desteklemek için ön saflara dönen emekli hemşireler ve doktorlar oldu. Sosyal temsillerde gördüğümüz gibi ölmeyi bekleyen savunmasız insanlardan oluşan bir nüfus değil bu yaşlılar.

Yaşlı yetişkinlerin, yalnızca kronolojik yaşa dayalı olarak, daha yüksek bir koronavirüs hastalığı risk grubu olarak sınıflandırılması yaşçı yaklaşıma iyi bir örnek; bu da sosyal izolasyon riskini ve psikososyal sıkıntı düzeylerini artırabilir. Dahası, sadece vaka ölüm oranından üretilen sayının genel bir hesaplaması, salgının yörüngesinin göstergelerini yanlış yönlendirecek ve başka bir yanlış bilgiye yol açacaktır. Bu nedenle, haber yayılımında şeffaflık, altta yatan yetişkinlerin temel sağlık koşulları ve kültürel farklılıkları, bir risk grubu tanımlanırken göz ardı edilmemesi gereken temel unsurlardır.

Not: Bu Yazı heryasta.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.

Listeye geri dön

Bir cevap yazın