Onlar geride bıraktığı yaşantı ve yılları hatırlayamadığı, özlemin tadını unuttuğu, hayal gücünü yitirdiği, değişiklik ve yeniliklerden ürktüğü, sıkça hayrete düştüğü, acıktığını ya da doyduğunu bilemediği, hüznü kadrolu, coşkuyu geçici kıldığı, yıllardır tuttuğu ‘hayat muhasebe defteri’ni yitirdiği, ‘mis kokan yalnızlığının zindanı’na gömüldüğü gibi ne denli sevildiğini de -çoğu kez- bilemez. Onlar evin...
Çiçeklerimin açtığını görmek, sabah çoğu kez kendimi zorlayarak dudağıma hafif bir ruj sürmek, günlük gazetemi okumadan ekinde verilen çengel bulmacayı çözmek, 10 numara şişlerle torunlarıma kaşkol, bere örmek, haftada bir bankadan emekli arkadaşlarımla.. Ben; yaşlılığın her canlı için döllenme ile başlayıp ölüme kadar devam eden biyolojik bir süreç olduğunu biliyorum. Bence; yaşlılık...
“Bak kızım! Her şeyin değiştiğini değişeceğini kabulleneceksin. El mahkum… Değilse bu ölümlü dünyada hep mutsuz olacaksın. Hayata itiraz etme, karşı çıkma günlerimiz geçti. Artık hayatın ikindi ile akşam namazı arasını sürdürüyorum. Fazla bir şey kalmadı adres değiştirmeğe… Hataya, kazaya uğramamak için çalışıyorum kendimce. Bir de sevdiklerimle, sevenlerimle mümkün olduğunca beraber olmak istiyorum,...
“Evlenecek kadınlara üç nasihatım olur. Birincisi: Kocan tarafı evine geldiği zaman, elinde yoksa bile yağdır. Önlerine koy her şeyi. Gittiklerinde de sıkarsın elini. İkincisi: E(l-v)indeki altını, vazoyu, havluyu başkalarına hediye etmeye kocanı alıştırtma. Üçüncüsü “Kocanın sana aldığı bir şeyi, hediyeyi abartıp, defalarca teşekkür et ama ardından da ekle. ‘Keşke mavi...
Laf arasında eski Ankara sinemalarıyla ilgili bir çalışmaya başladığımı, belge konusunda zorlandığımı söyleyince “Aaaa, ben gittiğim bütün filmlerin biletlerini biriktiririm. Üzerine tarih atar, kiminle gittiğimi, film ve oyuncuların adını yazar, kutuya koyarım.“ diyen Dilbahar ardından ekledi: “Tiyatro, opera, bale biletlerim, programlar, Ankara Sanat Rehberi, hatta izlediğim katıldığım tüm bu etkinliklerle ilgili gazete kupürleri...