Sinema Kitabıyla İran'da Dolaşmak
“İran sinemasının son 20 yıldaki yükselişi, çağdaş dünya sinemasında yaşanan önemli ve ilginç olgulardan biri. 1980-2006 arasında 1500’den fazla festivale katılan ve birçoğundan ödüllerle dönen (…) İran sineması bu başarısını ülke içinde az sayıda kişinin izlediği, popüler olmayan, klişe deyişle ‘sanat filmleri’ne borçlu.
”Bu filmlerin İran dışında da küçük bir pazarı var. Film yapım maliyetinin düşük olması ve Batı’da gösterilen birçok filmin bir süredir Avrupa merkezli bağımsız yapım şirketlerinin desteğiyle gerçekleşmesi (…) bu tarz sinemanın devamını mümkün kılıyor. Yeni İran sinemasının ülke içinde popüler olmayan ancak ihraç edilebilir örnekleri ve bunların yönetmenleri birçok sinemacıya esin kaynağı olduğu gibi İranlı sinemacılar teknik becerilerini ülke dışına da taşıyorlar.”
Nejat Ulusay, Fatin Kanat’ın “İran Sinemasında Kadın: Kadın Temsili ve Kadın Yönetmenler*” kitabının önsözünde bunları diyor.
Fatin Kanat Ankaralı bir sinemacı. Halepçe: Sonsuz Umut (HıwayNemir) belgeselinin yönetmenlerinden. Ankara’da sinema üretimini arttırmak için kurulan Sinetopya Sinema Grubu’nun kurucularından. Kentte yapılan tüm film festivallerine bireysel ve mekânsal anlamda arka çıkanlardan. Kitap, onun yüksek lisans tezi çalışması.
Kitapçı raflarında tesadüfen karşılaştığım bu kitap çıkalı epey olmuş. Ancak “İran Sineması” ve “Sinemada Kadın” olgusu hep gündemde olduğundan kitap her dem güncel kalacak kanımca.
Sistemin baş ağrısı: Kadın
Yazar kitabın “Devrim’in Gölgesindeki Sinema ve Kadın” başlıklı bölümde “Sistemin ve İran Sinemasının Baş Ağrısı: Kadın” üzerine yaptığı saptamalar ilginç.
Devrim sonrası İran sinemasında erkek gözüyle kadını anlatan erkek yönetmenlerin dünyasına attığı tur esnasında Penahi ve Ameli’ye özel selam çakan yazar sonunda ise “İran özelinde çok yakıcı hale gelmiş kadın sorununun, aynı zamanda bir demokrasi sorunu olduğunun ve kadına dayatılmış prangaların aslında tüm topluma dayatıldığının erkek yönetmenlerce de fark edilmiş. Engellerin aşılması ancak bir demokrasi ve sivil toplum mücadelesiyle olasıdır. Bu bağlamda filmleri ve toplumla girdikleri ilişki biçimleriyle, kadın yönetmenler çok önemli adımlar atmışlardır” diyor.
Tahmineh, Rahşan, Samira, Manijeh ve diğerleri…
“Kadın Yönetmenler ve Kadın Temsili”ne ilişkin olarak “İran’da kadın sorunu, İslamiyet, İslamiyet öncesi ve sonrası kültürlerden ayrı düşünülemez. Kadının sinemasal temsili ve yaratılan kadın profili de tüm bunlardan bağımsız ele alınamaz. Kadın sorununu en yakıcı biçimiyle kendilerinin ve yakınlarının yaşadıklarıyla, sokaktaki kadının yaşantısına dair can alıcı gözlemlerle somutlaştıranlar kadın yönetmenler oldu” diyen Fatin Kanat; Tahmineh Milani, Rahşan Bani Etemad, Samira Makhmalbaf, Manijeh Hekmat, Marziyeh Meshkini, Puran Derahşandeh, Meryem Şehriyar ve Mania Akbari ve film anlayışları ile filmleri üzerine düşünce ve yorumlarını aktarıyor.
“Egemen ve dayatıcı kültürün, tarihsel ve çağdaş, yerel ve evrensel örneklerini kendi kültürel zincirinde birleştirebilmiş gepegenç bir estetik ustası” dediği İran’ın -ve dünyanın da- başarılı genç kadın yönetmenlerinden Samira Makhmalbaf’ın film kariyerinin başlangıcı olan “Elma” filmindeki hapishane metaforu için yazar; İranlı kadının devrim sonrası halini anlattığını söylemekte.
Yazar; Manijeh Hekmat’ın “Kadınlar Hapishanesi (Zendani Zenan)” filminin; İran İslam Cumhuriyetinin yalnızca suçlu kategorisine aldığı insanları kapattığı yere değil, aynı zamanda gördüklerimizle İran toplumu arasında, siyasi uyuşmazlık, uyuşturucu, fuhuş, hırsızlık, eşcinsellik, yozlaşma gibi mevcut toplumdan bağımsız ele alınamayacak konular arasında ilişki kurmayı talep ettiğini söylüyor.
Milani, Hacızadeh, Hekmat, Şeyhüleslami…
Kitabın sonunda yazarın “İran Sinemasını ikiye bölüyorum; ya çok iç olayları, tekrar konuları yansıtan ticari filmler ya festival filmleri” diyen “Saklı Yarı (Nimeh-ye Penhan)” filminin yönetmeni Tahmineh Milani’yle, “İran’da sinema, edebiyattan daha güçlüdür ve aslında her ikisi de devrimden sonra çok büyük gelişmeler gösterdi” diyen Ferhundeh Hacızadeh’le, “Sinema perdesi seyirciyle tam bir bağ kurmalıdır. İran’da bazı engellerden dolayı seyirciyle sinema perdesi arasında büyük duvarlar var” diyen Manijeh Hacızadeh’la, belgesel sinemacı Mehveş Şeyhüleslami’yle yaptığı röportajlar yer alıyor.
Kadının doğal, normal ve kesin yaşam hakkı olmalı
Bu röportajlardan birinde Fateme Khakzadeh İran sinemasıyla ilgili şunları söylüyor:
“İran Sinemasını maalesef başarılı bulmuyorum. Siyasal özgürlüğün olmadığı bir ortamda sinema nasıl başarılı olsun? Sınırlı temsilin başarısı değil sözünü ettiğim şey. İran’da bir iş için yetkililerin izni olmadan bir bardak su bile içemezsin aslında. (…) İran’daki kadın doğal, normal ve kesin yaşama hakkını almadığı sürece kadın yazını, tiyatrosu, sineması ne kadar başarılı olabilir ki?”
İran toplumunu sinema aracılığıyla tanımak için Fatin Kanat’ın kitabı iyi bir yol gösterici. (ŞD/EKN)
* Fatin Kanat. İran Sinemasında Kadın: Kadın Temsili ve Kadın Yönetmenler. Dipnot Yayınları.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.