Sınav Çocukları: Karında Tost, Kafada Test
Arkadaşım Nezahat’ın oğlu Berk, bu yıl üniversite sınavına girecek. Ben bu badireyi ‘çifte kavrulmuş’ atlattığımdan, deneyim ve yaşantılarım onun için önemli.
Empatik yaklaşabildiğimden olsa gerek, sıkça arıyor, görüşüyoruz. Misyonum onu dinlemek, doğru yaptıklarını onamak, sürecin üst aşamalarının alt yapısına arkadaşımı hazırlamak.
Nezahat, grubumuz içindeki arkadaşlar farklı yıllarda bu sıkıntıyı yaşarken, bizleri anlayamıyor ve “abartıyorsunuz arkadaşlar!” diyordu. Hiç birimiz bu söylemini ona hatırlatmadıysak da, o ziyadesiyle farkında.
Arkadaşım kaygılı. Berk’in sınavı kazanmaması değil onu kaygılandıran: ‘çalışır, ertesi yıl girer.’ diyor. Onu asıl yoran: oğlunun bu başarısızlığı kaldıramayacağı düşüncesi
Etkinlikler Minimuma
Berk, dışa dönük, kendine güvenli, okul başarısı hep yüksek, iyi bir basket oyuncusu, arkadaşları tarafından kabul gören, çok iyi kitap okuyan, sinemayı seven, planlı-programlı çalışan bir çocuk idi.
Bu yıl spor, sinema, okuma, arkadaşlarıyla bir araya gelebilme gibi etkinlikler minimuma indi. Bu yıl -öncesini saymazsak- her şey ders oldu yaşamında, tüm akranları gibi.
Çocuk yorgun. Bahar geldi. Dışarıda hayat var, ve o hayata dahil olamıyor. Sınav tarihi yaklaşıyor. Fizik ve matematikten yetersiz olduğu konular için kendine ayırabildiği saatlerden feragat edip, özel ders almaya başlayınca iyice bunalmış.
İki de bir “Ben bu sınavı kazanamayacağım!” demeye başlamış. Uyku kalitesi bozulmuş.
Kaygıyı belli düzeyde tutmak
Annesi, Berk’in gergin, karamsar, durgun, iştahsız olduğunu gözlemiş. Arada bir üşüme ve titreme nöbetleri de geliyormuş. Baş ve mide ağrısı yakınmalarını bu gözlemleriyle birleştirince, dershanede de matematik ve Türkçe başarısı düşünce, arkadaşım paniğe kapılmış.
“Oğlum elden gidiyor!” diye ağlaşıyor telefonda. Sakinleşmesi pek mümkün değil. ‘Bence ikinizde B vitamini almaya başlayın. Berk’i bir psikolojik danışmana götürsen iyi olur.” dedim.
Geçen hafta sınav kaygısı üzerine çalışan bir Psikolojik Danışmanlık Merkezi’ne gittiler ana-oğul..
Danışman; “Yaşam doyumunu arttırmak için kaygının önemli olduğunu, ancak kaygıya yenik düşme yerine kaygıyı belli düzeyde tutarak kendi yararına kullanmayı becerebilmelisin Berk!’demiş.
Bizimkilerin şaşırdığını fark eden danışman sözlerini “Kaygı kişiye; istek duyma, karar alma, aldığı kararlar doğrultusunda enerji üretme, bu enerjiyi kullanarak performansını arttırma olanağı sağlar. Kaygı başarı düzeyini arttırır. Kaygı olmazsa başarı düzeyi düşer. Ancak çok yoğun kaygı, kişinin enerjisini verimli kullanmasını engeller, dikkatini ve gücünü yapacağı işe yönlendiremeyen kişi de potansiyelini etkisiz hale getirir.” diye sürdürmüş.
Berk’te olduğu gibi kişinin kaygı düzeyi arttığında bedenimiz fizyolojik olarak tepki verdiğinden kalp atışlarımız artar, terler yada üşürmüşüz. Yorgunluk, solunumda güçlük çekme, kalp çarpıntısı, titreme, mide ağrısı yada baş ağrısı da hissedilen diğer tepkiler imiş.
Berk’in başarısının düşme nedeni, giderek yükselen kaygı düzeyi imiş. Berk zihninde yarattığı ‘Ya başarılı olamazsam, ya sınavı kazanamazsam!’ şeklindeki olumsuz düşüncesinin esiri olmaktan kurtulursa, endişesi azalacağından bedeninden gelen sinyallerde süreç içerisinde yok olabilecek imiş.
Herkes heyecanlanır
Danışman’ın Berk’e “Sınav anında heyecanlanmaya başladığını fark ettiğinde, bunu diğer tüm öğrenciler gibi seninde yaşadığını, bunun doğal olduğunu hatta sınavda başarılı olabilmek için bu heyecanın doğal ve gerekli olduğunu kendine söyle!” önerisi bizimkilere çok iyi gelmiş.
Berk’in “Başaramayacağım.”,”Yetersiz ve eksiğim.” gibi olumsuz düşünce ve beklentilerinden oluşan endişelerinin, “Ben bu sınavı başaracağım.”,” Sınavda rahat olup, elimden geleni yapacağım”a dönüşebilmesi için yapması gerekenleri iletmiş Danışman,
Potansiyelini doğru değerlendirebilmesi için; hangi derste hangi konularda kendini yetersiz bulduğunu, neyi ne kadar daha öğrenmesi gerektiğini gerçekçi olarak değerlendirip karar vermesi durumunda endişeleriyle başa çıkabileceğini öğrenmek iyi gelmiş bizimkine.
Duyguları, düşünceleri ve bedeni arasındaki olumlu etkileşimin onu başarı yada mutluluğa, olumsuz etkileşimin onu mutsuzluk yada başarısızlığa götüreceğini uzman bir kişiden öğrenen Berk’e ‘anlaşılabilmek’ iyi gelmiş asıl, ifadesine göre.
Berk'in yeni programı
O gün ana oğul açık havada uzun uzun yürüyüp, dertleşmişler. Uzun zamandır sohbet bile edemeyen ana-oğul bu birliktelikten pek bir keyif almışlar.
Bir yere oturup yemek yerlerken bir ara Berk “Sabah okula gitmeden sitenin basket sahasında yarım saat spor yapıp, duş aldıktan sonra okula gideceğini, akşam eve geldiğinde yarım saat yatıp- dinleneceğini, müzik eşliğinde ders çalışma alışkanlığını terk edeceğini, reddettiği felsefe dersini çalışacağını, tarih dersindeki Osmanlı dönemi açığını kapatacağını, matematik eksikleri için zaten ders aldığını, Türkçe’de eksiği olmadığını ancak daha fazla test çözmesi gerektiğini, sabahları mutlaka kahvaltı yapacağını, dışarıda yediği tüm öğünlerde beslenmesine dikkat edeceğini, B vitamini alacağını, dikkatini toplayamadığını fark ettiğinde çalışmaya ara vereceğini “söylemiş.
Arkadaşım mutlu. Her geçen gün oğlunun eski haline dönmeye başladığını söylüyor rutin telefon görüşmelerimizde. Bu hafta Danışman’a yine gidecekler.
Berk çabucak toparlayacak kendini.Annesi de bu sürece destek verecek..
Herkesin öyküsü
Yukarıda anlattığım Berk’in değil Berk’lerin öyküsü aslında. Bu yıl bilumum sınavlara giren tüm çocuklarda olmasa bile, önemli bir çoğunluğunda bu ve benzeri kaygılar mevcut.
Çocukların kaygı düzeyinin düşmesine ilişkin; okul- dershane- çocuk – veli (anne) işbirliği gerektiğinde profesyonel başka destekler de alınarak çalışmalar yapılıyor bir şekilde.
Sınav sürecinde ebeveynlerinde durumu zor, pek dile getirilmese de. Ebeveyn her şeyi yapmakla mükellef, tabii ki ebeveynden daha çok anne anlamak gerek.
Kızlarım Anadolu Lisesi ve Üniversite sınava hazırlanırken ben en çok kendi doğrularımla çelişkili davranışlar sergilemek durumunda olmaktan dolayı mutsuzdum.
Çocuklarımın “karınlarını tost, kafalarını test ile doldurmak” benim tercihim değildi, bu bana ve çocuklarıma bir dayatmaydı.
“Gönül yaylarının gevşediği, çayır ve çimenlerin bay ve bayanları beklediği nisan ve mayıs aylarında” ders çalış diye direttiğimiz testçi ve tostçu çocuklarımıza sevgiler!
Sabır yayları hep gergin ebeveynlere, evet yani annelere de…(ŞD/BA)
* Başlık hocam ‘Ergun Evren’den alınmadır.
** Eğitim/Gençlik web sitesiyle ile Rehberlik Hizmetleri web sitesinden yararlandım.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.