Sevgili Gaışhıkaan Sıhıkaan Apa
Sadece yoksulluk değil, sadece eş-evlat acısı değil; vatan özlemi de çekmişsin. “Türkiye’de mutluyum; ancak anavatanımı hiçbir zaman unutmadım” demişsin. Keşke… Uçağa bindirip götürebilseydik seni oralara.
Sevgili Gaışhıkaan Sıhıkaan Apa, (**) senin 121 (yazıyla yüz yirmi bir) yıllık varlığını; yokluğunla birlikte öğrendim. Uzun hayatına yakışmayacak kısalıktaki öykünü de gazetede okudum.
Türkistan’da, Tanrı Dağları’nın kuzey eteklerindeki Erenkabırga bölgesinde 1890 yılında dünyaya gelmişsin. 50 yaşındayken Pakistan’a, oradan da Hindistan’a göç etmişsin. Salgın bir hastalık nedeniyle eşini ve 5 çocuğunu kaybettiğin Haydarabat’ta 13 yıl daha kalıp, 1953 yılında Türkiye’ye göç ederek Manisa- Salihli’de hemşerilerinin yani Kazak Türklerinin yaşadığı mahalleye yerleşmişsin.
Tam 58 (yazıyla elli sekiz) yıl sonra, üstelik ölümünden çok kısa süre önce, bu yıl nüfus kaydına alınıp, eline nüfus cüzdanını verildiğinde ne düşündüğünü merak ediyorum.
31. Ocak. 2011’den bu yana “dünyanın en yaşlı kadını” unvanı 26 Ağustos 1896 doğumlu Amerikan vatandaşı Besse Coope’de iken, bu cüzdan sayesinde ve ondan altı yaş daha büyük olduğun için sen olmuşsun; dünyanın en yaşlı kadını.
Evinde eksiğin çokmuş. Sana bakan komşun kendi evindeki buzdolabına koyuyormuş; içmeyi çok sevdiğin ‘sorpa’nı, ‘uzun yaşamamın sırrı’ dediğin tereyağı ve etini. “Bana unvan vereceklerine soba, buzdolabı, yiyecek ve aylık bir miktar gelir verselerdi daha iyi olurdu” demişsindir herhalde; içinden veya dışından.
Sadece yoksulluk değil, sadece eş-evlat acısı değil; vatan özlemi de çekmişsin. “Türkiye’de mutluyum; ancak anavatanımı hiçbir zaman unutmadım” demişsin. Keşke… Uçağa bindirip götürebilseydik seni oralara. Kimliğini bile 58 yıl sonra vermeyi başaran(!), seni doğru dürüst yaşatmayı başaramayan bizlerden bunu beklememişsindir herhalde…
Mide kanaması nedeniyle yattığın hastanedeki doktorlar şaşırmış; beyin fonksiyonlarının işleyişine. Sahi nasıl oldu bu; onca yoksulluk ve yoksunluğa rağmen. Yoksa bu işin hikmeti; o çok sevdiğin kımızlı çayda mı?
Taburcu olduktan 20 gün kadar sonra o yoksul evinden hakk’a yürümüşsün. “Gerçek vatanında olmadı; hiç değilse evinde” dedim, içimden. Haksız mıyım; alla’sen.
Kurtuluş Camii’nden kaldırılmış naaşın. “Gerçekten kurtuldum” dedin mi o sırada.
Üçüncü kuşak torunlarından biri “Müthiş bir zekaya sahipti. O yaşına rağmen hala geçmişindeki tüm insanları isimleriyle sayabiliyordu” dediğini okuyunca “Keşke uğradığı haksızlıkları, yaşadığı çirkinlikleri hatırlamayıp, unutsaydı” dedim kendimi tutamayıp.
Bir başka torunun “Apa’mızın bize devrettiği onuru, ahlakı, terbiyeyi her zaman gururla taşıyacağız” demiş. Böylesine güzel değerleri miras bırakabilmek her insana nasip olmaz.
Sana bu satırları yazarken senin doğduğun topraklarda yakılan bir türkü geliyor kulağıma.
“Kıs avulumga kelgende
Kültüldegen kar yerge tüsgende
Dombıramdı alarman
Yürek sazım çalarman
Kaygırgandı eş aytbam” (***)
Yoksa o yanık sesli kadın ve dombırayı çalan sen misin?
Sevgili Gaışhıkaan Sıhıkaan Apa’cım;
Mahallede bir araya toplandığınızda duayı sen yaparmışsın. Yıldızların oradan komşularına ve bana dualarını esirgeme olur mu? Ve sana yaptığımız hatalar için bizi affet olur mu? Ve yürek sazın dombıranı çalmağa devam et olur mu? (ŞD/HK)
* Şadiye Dönümcü, sosyal hizmet uzmanı.
** Kazak dilinde büyükanne.
**** Kara kış köyüme gelende / Lapa lapa kar yere düşende / Dombıramı alırım / Yürek sazımı çalarım / Kaygılarımı hiç söylenmem
**** Dombıra: Kazak çalgısı.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.