Sevdiklerine Azami, Kendine Asgari İtina Gösteren Kadın
İnsan yaş aldıkça yaşantı ve deneyim biriktiriyor. Derken bir gün kafasına bir taş -düşüverince kendine bakıyor ki, o da ne? Meğer başkaları için yaşıyormuş. Hep ‘kan kusup, kızılcık şerbeti içtim’ diyormuş. Meğer yürümek yerine koşuyormuş hep…
“Sabahın köründe kalk. İstikamet mutfak. Yumurta kaynat. Meyve suyu sık. Beslenme çantası hazırla. Kavga dövüş Selin’i uyandır. giydir. Yüzünü yıkayıp, dişini fırçalaması, saçını taraması için cebelleş. Kahvaltısını yaptırt. Camda servis bekle. Üzerini giydirt. Servise bindiğini gözle.
Evi havalandır, duşunu al. Üç havlu değiştirerek zaman kazan.
Sonra Helin’i uyandır. Altını temizle. Giydir. Sütünü içirt. Yumurtasını yedir. Kreş çantasını hazırla.
O televizyonda çizgi film izlerken, saçını kurut ve giyin pürtelaş.
Ufaklığın mızırdanmaları eşliğinde sen koşuştururken, banyodan gelen müzik eşliğinde duşunu alıp traş olan Fikret’in sabah keyfini kıskan.
Yüzüne krem, gözüne kalem, dudağına ruj sürmeye çabalarken baba-kızın sabah aşkına uzaktan tanıklık et. Odaları da toplayayım derken ‘Hadi Şahinaz! Yine geç kalcam ofise!’ diyen adamı boğmak iste.
Helin’i giydir. Elinde çantalarla arabaya bin. Çocuk koltuğuna oturmak istemeyen kızınla cebelleş.
Kreşe bırakırken yine kan ter içinde kal. Seni lütfederek iş yerine bırakan sevgili eşine müteşekkir ol.
Gün boyu yüreğin selanik vaziyette ‘Helin ateşlendi’, ‘Selin performans ödevini getirmemiş’ tarzı telefonlar almazsan, bir gün önce gezip tozan annen telefonda sana kapris yapmazsa tüm iş yoğunluğuna rağmen dinlenmiş sayarsın kendini.
1/24’lük saat senindir yani öğle tatili. O süreyi çocukların ve evin ihtiyaçları için alışverişte değerlendirsen de hayata karıştığın için mutlu ol.
Akşama doğru okul dönüşü Selin’i karşılayacak olan Ayşe ‘ya zamanında eve gelmez de kız kapıda kalırsa…’ kaygısı başlar.
Mesai bitimi taksiye atlayıp, Helin’i alıp, eve gel. İki kardeşin tükenmeyen didişmelerini çek. Hasbelkader vicdana gelen Ayşe’nin hazırladığı iki kap yemeğe minnettar kal.
Çamaşırları makineye koy. Helin’i doyur. Selin’le ödev yapma savaşını sürdür.
Masayı hazırlayıp, sevgili kocanın gelmesini beklerken bir-iki parça ütü yap derken… Telefonun çalar: ‘Hayatım; biz arkadaşlarla dışarıda olcaz. Geç kalmam.’ diyen sese derin soluk alıp ‘Olur; hayatım’ dersin.
Ortalığı toparla. Helin’i uyut. Selin’in ödevlerini tamamlat. Çamaşır asma vb. Saat 11 olur ve pelte vaziyette yatarsın.
Bu olağan gün. Bir de hastalık ve saire olursa yandı gülüm keten helva.”
* * *
Arkadaşının nefes almasını bekleyen Ayşe “Sana ‘tükendim artık, tükendim artık şarkısını hediye ediyorum şekercim!” deyince Pelin, şakacıktan sinirlendi.
Pelin’le aynı işyerinde çalışan, üniversitede okuyan kızıyla kurduğu küçük ve huzurlu dünyanın keyfini daha da iyi çıkarmak için kendisine verilen bir üst görevi bile reddeden Ayşe yeri geldikçe “Hayata karşı iddialarımdan vazgeçeli çok oldu. Vasat bir yaşam bana yetiyor. Yıkıldığım zamanlarımda bana payanda olan hiç kimse yoktu.” der ve devam eder.
“Öğrendim ki; bana benden başka kimseden yarar yok. Her gün ev temizlemek, dört kap yemek yapmak, çoraba varana dek ütülemek, dört başı mamur misafir ağırlamakla, her derdi olanın yanına koşmakla geçirmişim ömrümü. Hepsi boşmuş.
Herkese sevgili ve saygılı, kendime hoyrat davranmışım. Hayat mükemmeliyetçilerin değil, sıradan insanların hayatıymış meğer. Ben akıllandım. Kendimi seviyorum artık.”
Ayşe “Kendini rölantiye al biraz. Önce kendini sev” diyerek uyardığı Pelin’in bir gün akıllanacağına inanıyordu. Öyle ya; kendisinin de akıllanması zaman almıştı.
İnsan yaş aldıkça, yaşantı ve deneyim biriktiriyor. Derken bir gün kafasına bir taş -yok yok, kaya- düşüverince kendine bakıyor ki, o da ne? Meğer başkaları için yaşıyormuş. Hep ‘kan kusup, kızılcık şerbeti içtim’ diyormuş. İki dirhem, bir çekirdek olma çabası boşunaymış. Meğer yürümek yerine koşuyormuş hep. ‘Hayır’ sözcüğünü hiç kullanmayıp, ‘evet’ ve ‘bittabii’yi çok sık kullanıyormuş. Meğer hayatının her alanını hırsla doldurmuş; arzına maruz zaman ayırmayarak.
Gözler fersiz. Sıkmaktan dişler dümdüz. Asabi. Dalgın. Yalancı ve yarım gülüşlü. Uykusu düzensiz. Sabahları kaskatı bir vücut. Ve bilumum ağrılar…
Doktor, doktor gezin. Adını ilk kez duyduğun hastalık teşhisleri konsun sana. Yok fibromiyalji, yok ‘obsesif kişilikte tükenmişlik’ yok bilmem ne… Gelsin anti depresanlar.
Sonra evet çok sonra ‘iyi ki o kaya kafama düşmüş’ diye şükret.
Aldığın psikiyatrik -yoksa demir, tuğla, çimento mu?- destek sayesinde kendini yeniden inşa etme mücadelesine giriş.
Ve en güzeli bunu başar… Süper kadın olmaktan vazgeçip, sıradan bir kadın ol.
Hayatın getirisi her şeyi yapan, ancak en iyisini yapmak için çabalamayan, seçili alanlar hariç her şeyi başarmaktan vazgeçen, ‘hayır’ sözcüğünü kullanan, artılarını öteleyebilen, eksilerini öne çıkarabilen, amaç ve hedeflerini sıralayabilen, ‘önce güvenlik’ diyebilen bir kadın ol.
Kendisi için de yaşayabilen, kan kustuğunu söyleyebilen, yürümeyi hatırlayan, hırslarından arınan, çokça arzına maruz zaman ayıran, başkalarının da yapabileceği işleri yapmayan, kulağında çınlayan kahkahalarıyla mutlu olan, gereksiz bilumum fazlalıklarını atan, her daim ‘iyi’ bir şey olmaktan vazgeçen bir kadın ol.
“Süper”likten vaz geçip, ‘sıradan’ bir kadın, anne, çalışan olma sürecinde de ısrarla eski Ayşe’nin geri dönmesini bekleyenleri de hayal kırıklığına uğrat; büyük bir keyifle.
* * *
Yanına bir parça çikolata koyduğu kahveyi ikram ederken gözleri, Pelin’in feri sönmüş gözlerine takılan Ayşe “Sevdiklerine azami, kendine asgari itina gösteren kadın; seni seviyorum. Lütfen sen de kendini sev!” deyip, odadan çıktı.(ŞD/BB)
___________________________________
*Şadiye Dönümcü, sosyal hizmet uzmanı.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.