Serçe ve Güvercinlerindir Gökyüzü… Rahat Bırakın Onları
Aile içindeki çocuğun ya da gencin ailenin diğer bir üyesinin cinsel şiddetine maruz kalması yani ensest, dünyanın her yerinde var olan ve görmezlikten gelinen aslında çok yaygın ama kayıtlara geçmeyen ve saptanması güç bir toplum sağlığı sorunu.
Ensest, tabu olduğundan dünyanın her yerinde dillendirilmez, kağıda dökülmez, kayda alınmaz. Bu yüzden ensest’e ilişkin bilimsel ve sanatsal çalışmalar da çok sınırlıdır.
Ülkemizde ensest konusunda yapılan ‘bilimsel alan çalışma’ sayısının çok az olduğu, Nüfusbilim Derneği‘nce gerçekleştirilen “Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak” başlıklı çalışma ile Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması- 2008” çalışmasının anlamlı olduğunu biliyorum.
Ülkemizde de ensest sorununu merkezine alan sanatsal çalışmaların sayısı da az. Bildiklerimden biri “Sen Gülerken” romanı. Yazar Ayşe Özmen, ensest’i merkezine alarak yazdığı ve okurken çok etkilendiğim kitabında “aile içi cinsel şiddetin nasıl gizlendiğini, sokakta değil evlerinde; yabancılar tarafından değil yakınları tarafından tacize uğrayan küçük çocukların nasıl olup da başlarına gelenleri anlatamadıklarını, duydukları utanç ve suçluluk duygusunun bu olayların açığa çıkmasını nasıl engellediğini, yaşadıkları şeyle yüzleşmenin zorluğunu gözler önüne serer” kahramanı Hülya’nın nezdinde. İçiniz kanar okurken; ilmek ilmek döşenen satırları. Ve kutlarsınız; yazarın cesaretini
“Ensest’i merkezine alan film -yanılıyorsam affoluna ve düzeltile- hatırlamıyorum. 16.Gezici Festival: Ankara-2010 kapsamında izlediğim “Atlıkarınca” filmi bu bağlamda -kanımca- ilk film.
Yönetmen İlksen Başarır, “Bizler ensest suçuna ortak olmamak için bu filmi gerçekleştirmek istedik. Ülkemizde ve tüm dünyada büyük bir yara ve insanlık suçu olan ensest sorunuyla yüzleşmek, tartışmaya açılarak daha fazla görmezlikten gelinmesine dur demek için bu filmi yapmak istedik. Sinema günümüzün en güçlü medyası ve hepimizin hayatında gerçekleşebilecek durumların kendi içlerinde taşıdığı dramatik etkileri en doğru şekilde anlatabilmenin yolu. Bu hassas konulu filmi yapmaya karar verdiğimizde gerekli tüm araştırmaları yapıp, uzmanlarla görüşerek film anlatımı ve biçimiyle birlikte nasıl ele alacağımızı uzun süre çalışarak değerlendirdik. Ve tek bir örnek yaratarak kurduğumuz hikayede buz dağının görünen kısmına bir ayna tuttuk. Filmi izlerken belki canımız çok acıyacak, belki bir kez daha görmezden gelmeyi seçeceğiz ama bizim önerimiz bu filmi baştan sona seyretmek olacaktır. Ve bizim için bir suçu görmezden gelmek o suça ortaklık etmekle eş değerdedir” diyor Atlıkarınca filmi için.
“Atlıkarınca” filminin sinopsisi aşağıda.
“Erdem, Sevil ve çocukları Edip ile Sevgi’nin küçük bir kasabada süren yaşamları, Sevil’in annesinin felç geçirmesi sonucu İstanbul’a taşınmalarıyla değişmeye başlar. Aradan geçen on yıl içinde Edip yatılı okula gitmiş ve evden uzaklaşmış, Erdem ise hala her zaman ulaşmak istediği iyi bir yazar olma hayalinin peşindedir.
Sevgi’nin ani bir şekilde değişen tavırlarını, içine kapanmasını ve mutsuzluğunu fark eden Sevil evde yaşanan bazı olayları sorgular ve kapalı kapılar ardındaki karanlık sırrı keşfeder. Erdem bir trafik kazasında yaşamını kaybeder, ölümü ailede yeni sırların ortaya çıkmasına neden olur. Küçük bir ailenin her üyesi hayatları boyunca tek başlarına taşımak zorunda kalacakları gerçeklerle baş başa kalır.”
Ailenin kendilerine bile itiraf edemedikleri sır üzerine kurulu, yani ensest’i konu alan film 2010-2011 film sezonunda –şimdilik– izlediğim Çoğunluk gibi, Saç gibi en iyi filmlerinden biri kanımca. Mert Fırat-İlsen Başarır’ın elinden çıkma senaryonun yazılmasındaki inceliği film boyunca görmek mümkün. Diyaloglar çok başarılı.
Yönetmenin filmi tüm kadın –yok yok insan– hassasiyetiyle yönettiğini söylemeye gerek yok. Kızını banyoya çağıran babanın çocuğuna ne yaptığını sadece yarı aralık banyo kapısından görülebilen duş perdesinin hareketlenmesinden anlatmak her yönetmenin harcı olmasa gerek. Öyle kareler var ki filmde; zihninizde her daim bir şekilde ortaya çıkacak güç ve kuvvette.
Filmde rolü olan herkes konunun hassasiyetinin bilincinde. Ve herkes o kadar başarılı ki… Mert Fırat, Nergis Öztürk, Sema Çeyrekbaşı, Sercan Badur ve ille de ‘Sevgi’ yani Zeynep Oral.
İzlerken öyle bir noktaya geliyor ki insan; o güzelim iki çocuğu Sevgi ve Edip yani, gidip kocaman sarılmak, göğsünüze yaslamak istiyorsunuz. Felçli anneannenin çaresizliğini kırmak için bir şeyler yapmak istiyorsunuz. Anne Sevil’e empatiniz öyle bir noktaya geliyor ki; birlikte öldürmek istiyorsunuz saldırgan babayı. Finalde “ohhh”çekip, “hiç değilse belasını buldu; geberesiyece” diyorsunuz.
Nilüfer Özçelik’in yazdığı “Aylıkarınca” şiiri yüreğinizin bir yerlerini yırtıyor, sadece kanatmakla kalmayıp. Çok isterdim o şiiri; sizlerle paylaşmak. Keşke filmin veb sitesinde yayımlansa o şiir. Ve bestelense… Ve aile içi cinsel şiddete başkaldırının marşı olsa.
Sinema eleştirmeni filan değil, sıradan bir izleyiciyim olsam da senaristleri, yönetmeni, tüm oyuncuları, yapımcıları, görüntü ve sanat yönetmenlerini, müziği yaratanları kısacası bil cümle emeği geçen herkesi kutlamak istiyorum; bu denli önemli bir toplumsal sorunu –hem de doğru– bir sinema diliyle bize, yalın ve gerçekçi –hem de doğru-bir şekilde aktardıkları için.
Bu filmi herkes izlemeli. Bu film herkese izletilmeli.
Bu konuda yeni filmler yapılmalı, yeni romanlar yazılmalı, yeni araştırmalar yapılmalı.
Bu konuda toplumun her kesiminde farkındalık yaratılarak davranış değişikliğine gidilmeli.
Ve yıkılmalı ensest tabusu. Çünkü gökyüzü serçe ve güvercinlerindir; rahat bırakmalıyız onları. (ŞD/EÜ)
* Şadiye Dönümcü. Sosyal hizmet uzmanı.
** Başlık Heine’nin “Gökyüzünü biz artık serçelere ve güvercinlere bıraktık” dizesinden esinlenilme.
*** Ensest’e ilişkin sanal alemden yararlanılarak hazırlanan kısa notlar:
Ensest; aile içindeki çocuk-gençlere yöneltilen cinsel şiddettir.
Ensest gizli kalır; mağdur ve saldırgan aynı ailedendir çünkü.
Ensest mağduru susar; saldırgan ondan büyük ve aynı ailedendir çünkü.
Ensest mağduru susar; saldırgan (üvey) baba-anne, (üvey))ağabey-abla, (üvey))amca-dayı, (üvey))teyze- hala, (üvey))dede, (üvey)) enişte-yengedir çünkü.
Ensest mağduru çocuk-gencin cinsiyeti genellikle kızdır.
Ensest saldırganı, aile içinde birden fazla çocuğu mağdur edebilir.
Ensest saldırganı tacize genellikle dokunma ve okşamayla başlar, ardından tacizin şiddetini arttırır.
Ensest genellikle baba-kız, baba-oğul, dede-torun, büyük kardeş-küçük kardeş arasında gerçekleşir
Ensest, saldırganı mağduru ya tehdit eder ya ödüllendirir ya da her iki yöntemi de kullanarak gizli kalmasını sağlar.
Ensest, her çeşit sosyo-ekonomik ve kültürel çevrede yaşanır.
Ensest saldırganları ‘normal’ insanlardan farklı değildir; diğer insanlar gibi topluma saygılı, zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz, başarılı-başarısız, her çeşit meslek-ırk-etnik gruptan olduğu gibi, düşünülenin aksine ağır psikiyatrik hastalıkları da yoktur.
Ensest saldırganı geçmişinde, ensest mağduru olabilir.
Ensest genellikle hamilelikle, kız çocuğu evlenip de bakire olmadığı anlaşılınca ortaya çıkar.
Ensest en çok anne tarafından fark edilir.
Ensest mağduru annesine mağduriyetini açıkladığında ya da anne saldırıyı öğrendiğinde alacağı tutum ve geliştireceği davranış çok önemlidir.
Ensest mağdurun değil, saldırganın suçu olsa da aile tarafından inanılması, kabullenilmesi güç bir durumdur.
Ensest mağduru çocuğu olan anne sessiz kalabilir; saldırganın şiddetine maruz kaldığı ya da kalacağı için.
Ensest mağduru çocuğu olan anne sessiz kalır çoğu kez; ne yapacağını bilemediği için.
Ensest ortaya çıktığında anne gerekli desteği veremiyorsa ailenin diğer üyelerinden, aile dışındaki bireylerden, okuldaki öğretmenlerden destek sağlanabilir.
Ensest, mağdurun fizyolojik hastalıklarının araştırılması sırasında da ortaya çıkabilir.
Ensest, mağduriyet esnasında ya da sonrasında da ortaya çıkabilir.
Ensest, mağdurların çocuk-kadın-aile içi şiddete yönelik çalışmalar yapan sivil toplum örgütlerine başvurmasıyla da ortaya çıkabilir.
Ensest, aile yapısı ve eğitim sistemi nedeniyle ortaya çık(a)maz.
Ensest ortaya çıkmaya görsün; çorap söküğü gibi gider aile içi sorunlar.
Ensest bireyin beden bütünlüğünü, mahremiyetini, üreme haklarını elinden alır.
Ensest; genellikle çocuk yaşta başlayarak uzun süre ‘aile bütünlüğü’nü bozmamak adına gizli kaldığından neden olduğu ruhsal, sosyal ve cinsel sorunlar erişkinlikte de sürer.
Ensest mağdurlarına sosyal, hukuki ve sağlık desteği sağlamak devletin görevidir.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme; çocukların güven içinde yaşamasını güvence altına almış, imzacı devletlere tüm çocukların şiddetten korunmasını sağlama sorumluluğunu vermiştir ise de; dünyanın pek çok ülkesinde ve ülkemizde çocuklar hala bazı haklarına ulaşmada güçlük çekiyor.
Kadın, erkek, çocuk istisnasız herkes her türlü şiddetten uzak kalmalı. Ve ensest mağdurlarının karanlıktan aydınlığa çıkarılması her insanın görevi olmalı.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.