Senin yaşında olayım,bir trilyon borcum olsun
Korona salgını dolayısı ile tüm hayatı birden bire değişen , ölüm korkusunu yüreğinde her zamankinden daha fazla hisseden insanoğlu, 11 Mart ile 01 Haziran tarihinde evde kapalı kalmaktan perişan bir şekilde kendisi ile hesaplaşırken yılların su gibi akıp gittiğini, Çocukluk yıllarından, gençlik dönemlerine, oradan orta yaş grubuna sonrada yaşlılık döneminde nasıl geldiği ile milyonlarca soruya cevap bulmaya çalıştı durdu.
Bizim gençlik yıllarımızda daha doğrusu “bıyıkların yeni terlediği” denilen günlerde liseyi bitirme aşamasına gelmiş milyonlarca akranımızla birlikte gece yarılarına kadar “ Bundan sonra hangi üniversiteyi okuyacağız, hadi üniversiteden mezun olmayı başarabildik, hayatımızı devam ettirebileceğimiz bir işe girebilecek miyiz, yada hayallerimizdeki işi kurabilecek miyiz.?” diye düşündüğümüz zamanlarda yaşı epey ilerlemiş büyüklerimiz “Yahu düşündüğünüz dertlendiğiniz işe bakın ben sizin yaşınızda olayım on trilyon borcum olsun” diye nasihat ederlerdi.
Tabi bizim gibi altı kardeşi daha olan ve babasından aldığı cep harçlığı ile okula gidip gelme mücadelesi veren birisi için birden bire birisinin çıkıp “Sizin yaşınızda olayımda on trilyon borcum olsun” şeklinde ifade kullanınca içimizden muhatabımıza ettiğimiz küfürler bir tarafa yanımızda bulunan arkadaşlarımıza “ Adamın derdine bak, biz ayağımızda paramparça olan ayakkabımızı nasıl yenilerizin derdine düşmüşüz, kız arkadaşımız hadi bana bir çay ısmarla dese cebimizde kuruş para yok adam çıkmış sizin yaşınızda olayımda on trilyon borcum olsun diyor, Allahın dangalağı” demeyi de asla ihmal etmezdik.
Aradan çok uzun yıllar geçti, Bize “Sizin yaşınızda olayımda on trilyon borcum olsun” diyen amca muhtemelen ahirete intikal etmiştir, bizde hiç geçmeyecek gibi düşündüğümüz ancak yılların acımasızlığı nedeni ile bize “dertlenmeyin” diyen amcanın yaşına geldik hatta geçtik bile, işin garip tarafı bugünlerde lise eğitimini bitirmiş üniversiteye girmeye çalışan yada Üniversite eğitimini gereksiz görüp kısa yoldan hayata atılmak isteyen kişi yada kişileri gördüğümüzde amcamızın bize söylediği rakamı biraz daha yukarılara çekip “Sizin yaşınızda olayımda yüz trilyon borcum olsun” diye akıl vermekten asla geri kalmıyoruz.
Bir miktar geriye dönüp baktığımızda aslında dönüyor diye söylenilen dünyanın öyle uzun uzadıya dönmediğini hayatın normal akışı içerisinde devam ettiğini bir ana babadan doğan çocuğun, önce gençlik çağına, sonra olgunluk çağına en sonunda da yaşlılık denilen kaçınılmaz sona geldiğini ölüm ile birlikte yeni bir hayata başkaları tarafından devam edildiğini çok net bir şekilde görebiliyoruz.
Yirmili yaşlardan itibaren başlayan hayat mücadelesini kolay atlatan olabildiği gibi çok çalıştığı, gece gündüz demeden bütün enerjisini harcadığı halde hak ettiği geleceği kuramayan çok sayıda insanın olduğu bir dünyada yaşıyoruz, Bundan 40 yıl 50 yıl önce bizim için hiç bir anlam ifade etmeyen sağlık sorunlarının Cahit Sıtkı Tarancı’nın “35 yaş şiirinde” söylediği Gökyüzünün başka rengi de varmış!/Geç farkettim taşın sert olduğunu./Su insanı boğar, ateş yakarmış!/Her doğan günün bir dert olduğunu,/İnsan bu yaşa gelince anlarmış.”dediği zamanları birebir yaşıyoruz.
İnsanın yirmili yaşlardan itibaren trilyonlarla ifade edilen rakamları kazanması elbette ki kolay değil, Ancak yaş geçtikçe insanın hayat tecrübesinin artması, dün yaptıklarını eksik bulması, hayata bambaşka bir pencereden bakması ve sonrasında “ayağıma kadar gelen fırsatı nasıl kaçırdım” demeye başladığı zamanlar gelip kapısına dayandığında hayatının Rüzgar gibi hızlı bir şekilde geçtiğinin de farkına varıyor.
Biz yirmili yaşlarda olsak on trilyon, elli trilyon, yüz trilyon gibi ifade edilen rakamları elde edebilir miydik, emin değiliz, Para kazanma hırsının, “şu kadar evim olsun, bu kadar işyerim olsun, evimin garajında her modelden otomobil olsun, banka hesabımda şu kadar param olsun” şeklindeki beklentiler ile ilgili olduğunu düşünüyoruz.
Bildik örnektir, Ormanlar kralı Aslan acıktığında ava çıkar ve gözüne kestirdiği Ceylanı yakalar, Ceylanın karnını doyuracağı kadar kısmını yer, Aslan hiç bir zaman “Ceylanın yarısını yedim, kalan yarısını da akşam yemeği için bir çukur kazıp toprağa gömeyim acıkınca gelir yerim” diye düşünmez kalanı bırakır, Bir daha ne zaman acıkırsa yeni avını indirmenin hesabını yapar ve hayatını bu şekilde devam ettirir.
Dolayısı ile para kazanmanın daha doğrusu çok para kazanmanın yaş ile ilgili değil para kazanma hırsı ile ilgili olduğunu düşünüyoruz, dikkat edin kendisini Sosyal Devlet olarak ilan eden Avrupa Ülkelerinde yaşayan insanların çok para kazanma, çok ev sahibi olma, son derece üst segment araca sahip olma gibi bir dertleri ve hedefleri yoktur, zira o ülkelerde yaşayan insanlar bilir ki “Benim yaşadığım ülkede sosyal devlet anlayışı vardır ve devletim beni aç susuz bırakmaz, kimseye muhtaç etmez”
Bizim gibi henüz hangi kategoride olduğu bilinmeyen ülkelerdeki “yarın endişesi” herkesi ister istemez yarınlar adına daha çok mal-mülk edinme gibi bir hırsa yöneltiyor, Bugün çalıştığı iş yerinden yarın sabah kovulmayacağının garantisinin olmadığı bir süreçte ister istemez herkes daha fazla para yapmanın hırsı içerisinde ömrünü acımasızca harcamaktan başka bir şey düşünmüyor.
Yıllar yılı para kazanabilmek adına sağlığını yitiren o an geldiğinde ise kazandığı paraları kaybettiği sağlığını yeniden kazanmak için harcanan bir süreç dünya var olalı beri devam ediyor,
Bu kayıp-kazanç meselesi de muhtemelen insanın ömrünün son demlerinde kendisini hissettirdiğinden olsa gerek geçen günlerin arkasından bakan hemen herkes “Nasıl bir planlama yapayımda çok para kazanayım.?” diye dönüp dolaşıp gençlere gayri ihtiyari “Senin yaşında olayımda on trilyon borcum olsun” tavsiyesinde bulunuyor.
Ay bacayı savdıktan sonra…!!!!!
Not: Bu Yazı muglayenigun.com Sitesinde Yayınlanmaktadır.