Şeker Kokulu Arkadaşım:Şensu
Bu hafta sizi Şensu’yla tanıştıracağım. Benim şeker kokulu arkadaşım, şeker kokulu çocuklardan sadece biri. Her bir şeker kokulu çocuk ta diğerlerinden farklı. Çocuklar şeker yemeli ve şeker kokmalı. Şeker kokulu çocukların bayramı çok olmalı.
Okul öncesi yaşlarda sadece Nisan’ın 23. gününde insana neşe dolabileceği, bir tek o gün neşeli olunabileceği öğretilmişti bize. İnsan, daha ötesi yaşlarında “ancak” hayat izin verirse ve “geç!” derse neşe dolabileceğini öğreniyor zaten.
Meşakkatli hayatın içinde insana neşe ya da keyif verecek şeyleri bulup çıkarmak gerekiyor. Bana çocuklarla bir arada olmak çok iyi geliyor. Çocuk dünyasına dahil olmak, çocukça düşünmek çoğu kez mümkün olmasa da, onlarla beraber olmak bile büyük keyif.
Gözümün önünde büyüyen ve gelişen, soran-sorgulayan, düz mantıkla çevresinde olup-biteni eleştiren, -öğretildi ise- küçük şeylerle mutlu olmayı beceren, seçtiği kişileri model alıp onu taklit eden, bilerek ya da bilmeyerek verilen her şeyin doğru olduğunu düşünüp uygulayan sürekli hareket halindeki gürültü makinesi ve hayat enerjisi üreticisi çocuklarla bir arada olmak ne büyük bir güzelliktir.
Yaşım ilerledikçe çevremde küçük çocuk sayısı azalsa da, hiç çocuk arkadaşsız kalmam. İşte benim neşe kaynağım çocuk arkadaşlarımdan birini, Şensu‘yu sizinle tanıştırmak istiyorum. Annesi Ayşen‘le aynı yerde çalışıyoruz. O benim “şeker kokulum” ben de onun “Şado”suyum. Her yerde beni “arkadaşım” olarak tanıtmaktan keyif duyan Şensu o yaştaki tüm kız çocukları gibi giyimine düşkün ve pembe düşkünü.
Onaylanmayacak davranışlarını yapabileceği zaman ve mekanı seçebilecek denli akıllı, yaptığı davranışın sorumluluğunu taşıyıp “doğru olmayabilir ama ben yaptım” diyerek tavır koyacak kadar ilkeli, aynı davranışı tekrarlamayacağı konusunda düşüneceğini söyleyecek kadar mert, gerektiğinde “Özür dilerim, ama lütfen iyi çocuk olmama yardım et” diyecek kadar mantıklıdır şeker kokulum.
O bir bilgisayar faresi. Büyüklerden Google‘a girerek istediği oyun sitesine ulaşılması konusunda yardım alan, siteye girildiğinde de dünyayla iletişimini kesen Şensu, ekran başında olduğu sürece hiç durmadan tıkınıp, süre dolup da kalkması istendiğinde bizleri saate yanlış bakmakla suçluyor.
Şensu’nun 86 yaşında “büyük an’anesi” çiçeklere çok düşkün. Evdeki tüm saksılarına ad takan yaşlı kadının çiçekleriyle iletişimi çok özel. Konuşur, dertleşir, sabahları nemlendiricilerini sürer, bakımlarını yapar. Bazen de tehdit edermiş: “Eğer çiçek açmazsan seni Neriman’a vereceğim. O da sana güvercin kakası suyu içirecek” diye. Bizimki bir-iki kez bu tehditlere tanıklık etmiş olmalı.
Geçenlerde işyerimdeki odamda kısa süreliğine yalnız bıraktım Şensu’yu. Döndüğümde seramik kap içindeki bambularımla konuşuyordu. “Eğer çiçek açmazsanız, size kakamın suyunu içirteceğim. Aklınız varsa açın!”.
Kendimi tutamayıp, gülünce bozuldu: “Sadece korkutmak için söylüyorum, Şado. Vallahi yapmam” derken çok şirindi.
İstemlerini çok dolambaçlı yollardan ifade etmekteki ustalığı takdire şayan kızımız, örneğin sınırlı miktardaki un kurabiyesinin devamını “Bu kurabiye çok mu vitaminli? Çocuklar çok yerse sağlıklı mı olur?” gibi sorular yöneltir, eğer siz onu anlamazlıktan gelirseniz “Sen benim büyümemi istemediğinden, daha çok kurabiye vermiyorsun.” diyerek kestirip atar.
Televizyondaki buz pateni yarışması onu da patene özendirdi. Evde eşyaların arasında ayağında paten varmışcasına kaymaya başlayınca annesi kursa yazdırmak durumunda kaldı. “Zeynep Topaç” adını taktığımız kızımız geçenlerde yolda siyah bir adam görünce annesine “Lüften söyle; benim partneristim olsun” diye yalvarmışGittiği anaokulunda her çarşamba bir renk günü oluyor. “Açık yeşil günü”nde erkek arkadaşlarından biri, popo cebi pullarla işli pantolonuyla alay edince, bizimki yeşilli tüm giysilerini ve kalem dahil tüm objeleri kullanmaz oldu.
Şensu, anne-babasının birbirine sesini yükseltmesine dayanamaz, hemen nöbetçi göz yaşlarını devreye sokarmış. Karı-koca arasındaki bir tartışma sonrası ortalığın sakinleşmesini bekleyen bizimki anne-babasını “Size masal anlatacağım” diyerek yamacına oturtmuş.
Masaldaki küçük kız büyükleri bağrıştığında çok üzülüyormuş; geceleri yorganın altında ağlıyormuş, hatta evden uzaklara gitmek istiyormuş. Arkadaşım, evde gerginlik varken Şensu’nun sorun yaratmamak için azami çaba sarf ettiğini anlatırken duygulanmıştı.
Bizimki kuyruklu yılan(Ş) + tarak(E) + kırık masa(N) + yılan(S) + halka tatlısı(U) şeklinde adını yazabiliyor. Yaşıt kuzeni Ulaş‘ın da adını yazabiliyor. Bir gün annesiyle gidecekleri yerin dolmuşunu durakta beklerken: “Anne, neden dolmuşlarda benim adım yazmıyor da Ulaş’ın adı yazıyor hep?” demiş. Annesi hani sonra Şensu’nun “Ulus”u, “Ulaş” olarak okuduğunu anlamış.
Ulaş’ın kardeşi oldu. Bizimki de abla olmak istiyor. Ancak babasını ikna edemiyor. Bir gün babaannesini namaz kılarken gören Şensu, hemen onun yanına çömelmiş ve ellerini açıp yukarıya kaldırarak, “Allahım; annemle babam bana kardeş yapmıyor. ‘Çok öpüşün ki kardeşim olsun’ diyorum; öpüşmüyorlar. Lüften onların çok öpüşmesini sağla ki; kardeşim olsun” diye dua etmeğe başlayınca, babaanne kahkahalarla gülerek namazını bozmuş.
En güzel fıkralarından biri daha… Çimenler içinde bisiklete binebileceği bir ev hayali kuran Şensu “Baba ne zaman bahçeli eve taşınacağız?” deyince “Allah bilir,” yanıtı almış. Koşarak annesinin cep telefonunu alıp babasına getirmiş; “Allah’ı cep telefonundan ara ki; çabucak olsun!” demiş.
Şensu, teyzesinin öğretmenlik yaptığı lisenin anaokuluna gidiyor. Bir gün zaman sorunu olan teyzesi, yeğenini aceleyle sınıfa bırakırken çocuğunu bırakmaya gelen bir öğretmen arkadaşı “Hayrola bu ne acele?” demiş. Teyzesinin “Balgat’ta bir okulda hizmet içi eğitim vermeye gideceğim. Çok geciktim” yanıtını duyan Şensu ağlamaya başlamış. Bir yandan teyzesinin gitmesini engellemek amacıyla kollarına yapışmış, bir yandan da “Gitme, teyzecim. Ben senin hizmetçi olmanı istemiyorum” diyormuş.
Beş yaşındaki bir çocuğa “hizmet içi eğitim”in ne olduğunu anlatmak pek kolay olmamış. Artık büyüdü ya… Bana “Sosyal Hizmet Uzmanı olduğunu da, hizmetçi olmadığını da biliyorum” diyerek bilgiçlik bile taslıyor.
Kızımızın hizmetçi takıntısının kaynağı defalarca izlediği Sinderella DVD’si. Kötü kalplı üvey anneden nefret ediyor, Sinderalla ise idolü. Babaannesi bayram hediyesi olarak sinderella elbisesi almış. Bir yüzü muhteşem bir tuvalet, diğer yüzü Şensu’nun deyimiyle yırtılık (yırtık) elbise olan bu giysinin ona ne kadar yakıştığını bir bilseniz…
Geçen yıldı sanıyorum. “Üstünde eviyle yaşayan hayvan”a kaplumbağa dendiğini anaokulunda öğrenen bizimki, babaannesinin aynı hayvana “tosbağa” dediğini duyunca ortak bir tanımlamaya gitmiş: Toslumbağa.
Çok da titiz. Çalışma masamı çok dağınık görünce “Sen çok pasifsin” demişti. Meğer han’fendi bana “pasaklı” demek istiyormuş.
Kızımızın vücut dili de çok güçlü. Uyku hazırlığı yapan Şensu’ya annesinin üst üste iki atlet giydirdiğini gören okul yöneticisi: “Ayşen de bir alem! Çocuğunu kat kat giydirmiş” diye yalancıktan kızınca bizimki çok sinirlenmiş. Gözlerini kısıp “Ne yapsın kadın. Hasta olmayayım diye giydiriyor” demiş.
30 Aralık doğumlu Şensu’ya yeni yıl ve doğum günü için tek hediye alıyordum. Bu yıl bir de bayram eklenince bizimki rest çekti: “Hepsine ayrı hediye isterim”.
Ben de işi iyice abartıp ona ve okul arkadaşlarına vermek üzere minik minik bir sürü paket hazırladım. Heyecanını arttırmak için önce arkadaşlarının hediyelerini tek tek uzatınca “Eeee, yeter artık. Bana yok mu?” diyerek isyan etti. Kendi hediyelerini açıp heyecanı bitince “Şado, boş ver arkadaşlarımı. Onlar da benim olsun” derken öyle şirindi ki… Elbette onun oldu.
Favori Şensu fıkramı da anlatmalıyım. Pencere açık iken kısa süreliğine salonda yalnız bıraktığı üç yaşındaki kızının pencereye doğru yöneldiğini gören annesi, panikleyerek koşmuş ve dirseğiyle pencereyi kapatmaya çalışırken “Sana ne camdan?” diye bağırmış. Aslında çok korkmuş olan bizimki ortamı yumuşatmak için rap tarzıyla “Sana ne? Bana ne camdan? Sana ne camdan? Bana ne?” diye şarkı söylemeye başlayınca annesi gülme moduna geçivermiş.
Şensu’nun halası görme özürlü çocuklar için bilgisayara çocuk kitapları okuyarak İstanbul Beyazıt Kütüphanesi’ne gönderiyor. Halasını kendinden çalan ve babaanesine gittiğinde kayıt yapılırken sessiz olması gereken Şensu, bu işten hoşlanmamış. Şimdi ise taklit ediyor.
Kızımız, görme özürlü çocuklar için minik bir teybe masal anlatıyor. Kayıt yapacağında evdeki tüm sesli aletleri kapattırıyor, anne-babasını muma çevirerek odasına kapanıyor. Eve gelmek isteyenleri “Ben kayıtta olacağım” diyerek engelleyen Şensu’nun masal kaseti sayısı şimdilik yedi. Zamanım olduğunda Şensu’nun masallarını çözümlemekte kararlıyım.
Benim şeker kokulu arkadaşım, şeker kokulu çocuklardan sadece biri.
Her bir şeker kokulu çocuk ta diğerlerinden farklı.
Çocuklar şeker yemeli ve şeker kokmalı.
Şeker kokulu çocukların bayramı çok olmalı.
Çocuklara / çocuklarına şeker gibi bayram yaptıranların da bayramları çoğalmalı.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.