Sedanter Yaşayıp, Gidiyoruz İşte...
Dün sabah evden erken çıkıp, yürüyerek gitmek istedim işe. Ayrancı Pazarının yanındaki minicik parktaki egzersiz aletlerini kullanan 40 yaş üstü kadın ve erkekleri görünce yavaşladım.
Yaşlı bir çift yan yana iki alette yüksek sesle sayarak kürek çekiyordu. Göreli genç dört kadın parkın çevresinde postacı yürüyüşü yapıyor, yaşı ellilerdeki iki erkek barfikste sallanırken, iki kadın da ip atlıyordu.
Aralarına karışmak istesem de; nafile. İşe gitmek durumundaydım ve benim sporum nadiren yaptığım yürüyüşle sınırlıydı.
Gün boyu yaptığın spor, sanal alemdeki sörf!
Yolda yürürken ne denli tek düze, hareketsiz, makina gibi yaşıyoru(m-z) diye düşündüm. Sabah erkenden kalk. Günlük kişisel temizliğini yap. Bir şeyler atıştır. Odaları toparlayıp, havalandır. Otobüse / arabaya bin. Merdiven yerine asansör kullanıp, iş yerine gel. Masa –bilgisayar– başına otur. Öğlen tatili –mümkünse– dışarı çık. Akşama dek oturmaya devam et.
Eve git. Mümkün olan her şeyi en az eforla yap. Bir şeyler yiyip, iç. Geç televizyonun karşısına ya da bilgisayarın başına. Sonra uyu.
Gün boyu yaptığın spor, sanal alemdeki sörf olsun sadece. Ahh, teknoloji ah…
Bir yandan hayatımızın konforunu arttırırken, bir yandan da beden sağlığımızı zorlayan teknoloji…
Hayatımızı kolaylaştıran ve dolayısıyla hareketsizleştiren- tam otomatik çamaşır makinası, elektrik süpürgesi, bulaşık makinası,. telsiz telefonlar blender, mikser, çok marifetli cep telefonları, asansörler, otomobiller…
Bir alo ile istediğimiz yemeği sipariş ediyor, klavyenin bir-iki tuşuna basarak evin tüm gereksinimlerini sağlayabiliyoruz.
Konfor arttıkça....
Tren gibi dizili mağazaların bulunduğu alışveriş merkezlerinde en az yorgunlukla en çok parayı harcayabiliyoruz; üstelik cüzdanımızdan para çıkartmak külfetine bile katlanmaksızın.
Yaşasın bankacılık hizmetleri; ATM’ler, plastik para, otomatik ödeme talimatları… Okula gitmeden cep telefonunuza gelen kısa mesajla final notları öğrenilebiliyor. Huzurevindeki annemizi, kreşteki çocuğumuzun gün boyu ne yaptığını öğrenmek için oraya gitmeye gerek yok. Yaşasın internet.
Sonuç olarak hayatımızın konforu arttıkça, daha çok oturarak vakit geçirir -yani ‘sedanter‘ yaşar- olduk.
Bu hareketsizlik ve tembelliğin maliyetinin ne denli yüksek olduğunu şimdilik farkında değilsek de sonra anlayacağınız gibi.
Çevremde boyun, bel ve diz ağrılarından yakınan ve bu amaçla fizik tedavi ve rehabilitasyon programlarından yararlanan insan sayısı her geçen gün artıyor.
Koroner yetmezlik teşhisi konulan arkadaşıma doktoru “Az hareket, lipoprotein(HDL) seviyesini düşürünce yetmezlik oluşur” açıklaması yapmış.
Solunum güçlüğü çeken arkadaşıma da doktoru “Egzersiz yapmadığınız için akciğer kapasiteniz azalıp, bronş duyarlılığınız artmış” demiş. Bir başka yakınıma da kemik kırılganlığının artma gerekçesinin sedanter yaşam olduğu söylenmiş.
Ya hareketli, ya sedanter yaşam ve ağrılar sızılar!
Sürekli oturmak ya da yatmak zorunda olan bir arkadaşımın sıkça idrar yollarında taşlar oluşmasının hareketsizlik kaynaklı olduğunu öğrendiğimde kendim ve çevremdekiler için “her gün sekiz bin adım kampanyası” başlatmıştım. Kampanyanın ömrü kısa sürdü.
Sürekli oturunca kilo alıyor, vermek için diyet yapıyoruz ama, egzersiz yapmaktan kaçınıyoruz. Çevremdekilerden gözlediğim kabızlık, artık sadece yaşlı insanların değil, genç ve orta yaşlıların da sorunu. Seçtiğimiz ya da bize diretilen yaşam tarzı belli sonuçlara yol açıyor, kaçınılmaz olarak.
Sokağın başındaki bakkaldan ekmek almağa arabayla giden ancak evinde dekor olarak yürüme bantı bulunan arkadaşım dahil hepimiz hareket etmemiz gerektiğini söyleyip, hayata geçirmiyoruz.
İki yol var önümüzde. Ya hareketli ve dolayısıyla daha sağlıklı bir yaşam. Ya da böyle sedanter bir yaşam; elbette ağrılar, sızılar, yükselen kan değerleri, kireçlenmeler ve eklenen kilolarla birlikte. Tercih bizim. (ŞD/EÖ)
* Şadiye Dönümcü: Sosyal Hizmet Uzmanı.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.