Medya “Huzurevi” Algısını Nasıl Yönetiyor?
Sanal âlemde “Evli ve 2 çocuk babası olmasına ‘rağmen’ 3 aydır huzur evinde yaşayan ünlü spiker M.M.” başlıklı haber metni kısacıktı ama alt metni çok uzun, yoğun, detaylıydı.
Haberin öznesinin huzurevi tercihine değil; haberin “rağmen”li yargılayıcı ve ötekileştirici diline; huzurevi olgusunun sosyal boyutuna; medyanın toplumdaki huzurevi algısını –nasıl- yönettiğine takıldım.
Bir yaşlı bir eve sığdırılamayınca…
Bizim toplumumuzda yaşlılığa, yaşlanmaya bakış açısı çocukluk itibarıyla atasözleri, deyimler ve kalıp yargılarla şekilleniyor, malum. Hayatın son evresi olan yaşlılık dönemine ilişkin toplumca dayatılan ayrımcı, ötekileştirici, dışlayıcı bakış açısı nedeniyle bil(e-meye)rek ya da ayrımında ol(a-maya)rak ‘kurum bakımı’ndan yararlan(an-mak) isteyenler yaşlılar ve onların yakınları eleştirilir, dahası kınanır. Oysa hayat dayatınca yani “iş başa gelince” –sadece– bir yaşlının bile bir eve sığmadığı/ sığdırılamadığı anlaşılır ve sonuçta o yaşlı en az 20, en çok 1059 akranının olduğu kuruluşa yerleştirilir.
Kurum bakımı “cem’an tu kaka” ilan edilirse…
Her yaşlının ve/veya ailesinin öznel koşulları farklı olduğundan kurum bakımı bazı yaşlılar için ilk, bazıları için son, bazıları için ise ilk ve son seçenek. Ayrıca kurum bakımını “cem’an tu kaka” ilan etmek kadar “cem’an harika” ilan etmek de doğru değil.
Kurum bakımı yaşlıları toplumsal hayattan soyutladığı; onları ailesinin yakınlık, sevgi ve ilgisi ile bedensel temasından –çoğu kez- yoksun bıraktığı; onların öz güvenini –göreli- azaltarak psikolojik ve sosyal sorunlara yol açtığı; kamusal ekonomik maliyeti yüksek olduğu; yaşlıların vardiyalı çalışan görevlilerle düzenli/sağlıklı ilişki geliştirilemediğinden gereksinimlerinin fark edilmediği ve sorunlarının çözümlenmesinde aksaklık/yetersizler yaşandığı; “sosyal yoksunluk” ve/veya “ekonomik (yoksulluk)” nedenlerle kuruma yerleştirilenlerin bu durumu kabullenememesi; aile içi şiddete maruz kalanlar ile toplum tarafından bir şekilde “ötekileştirilen” yaşlılara aynı binada hizmet verilmesi vb. nedeniyle –haklı olarak- eleştirilir. Ancak kurum bakımının, sosyal yardımlarla desteklenmeyen çoğu yaşlının “yüksek yararına” olan bakım şekli olduğu da unutulmamalı.
Yaşlının “yüksek yararı” gözetilmezse…
Alıştığı, bildiği, hakim olduğu, kendini güvende ve özgür hissettiği, değişik yaşantılar kaydettiği, sevdiklerinin ya(kı)nında olduğu evinden, kendi isteğiyle ya da başkasının dayatmasıyla ayrılarak huzurevine/yaşlı bakım rehabilitasyon merkezine/bakımevine yerleş(tiril)en yaşlılar; burada toplumsal statüsünü tamamen, çevre denetimini ise göreli olarak yitirdiğini düşünür.
O zamana dek tanımadığı ve bambaşka kültürlerden gelen insanlarla 7/24 bir arada yaşamaktan kaynaklı çok yönlü sorunlar yaşar.
Radikal bir karar
Yaşadığı süreden daha kısa süre, üstelik giderek artan ve ağırlaşan sağlık sorunlarıyla beraber ve eski yaşantılarına sahip çıkarak yaşaması gerektiğinin bilincinde olsa da yaşlılar değişiklik ve yeniliklerden ürker. Ölüm kaygısı artan, geçmişte kaydettiği –bazı– güzellikleri unutan yaşlıların hasret duyduğu, özlediği, hayret ettiği, hüzünlendiği “şey”ler artar ama kendilerine ayna da tutmazlar.
Kurum bakımı yaşlı insanın günlük hayatını –neredeyse- tamamen değiştirdiğinden gereken her yerde “huzurevindeki yaşamın ilk günü/ haftası/ayı/ yılı zordur” derim ben.
İşte tüm bu nedenlerle hayatında “radikal” bir değişiklik –yoksa ‘devrim’ mi demeli?- yapan insanlar neden kınanır, daha ötesi neden haber yapılır?
M.M.-N.A.-M.E.-N.K.-N.Ç.- S.S.-B.K.-S.H.-V.S.- M.K.D ve…
“Evli ve 2 çocuk babası olmasına ‘rağmen’ 3 aydır huzur evinde yaşayan ünlü spiker huzurevinde” diye neden haber yapılır?
“Milaslı resim, heykel ve ney sanatçısı N.K. Fethiye’de bir huzurevinde yerleştirildi”
“TRT İstanbul Radyosu ses sanatçılarından N.Ç. Mersin’de huzurevinde”
“Bir süredir maddi sıkıntılar yaşayan usta oyuncu B.K. Bursa’da Huzurevi’nde”
“Birçok TV dizisinde de rol alan tiyatro sanatçısı V.S. İstanbul’da bir huzurevi’nde”
diye neden haber yapılır? Sahi niye?
Çocukluğumun zarif, şık, güzel, insanın içine işleyen sesiyle “Artık yeşerecek bir dalım yok” diyen o güzelim kadına ilişkin “Behiye Aksoy huzurevinde yaşıyor“, “Ünlü assolist huzurevine düştü”, “Efsane assolist şimdi huzurevinde“, “Ünlü yıldız şimdi huzurevinde” ve “Bir zamanların yıldızıydı! Şimdi huzurevinde yalnız!” başlıklı haberleri okuduğumda da içim acımış, “sahi niye?” diye sorup isyan etmiştim, bianet aracılığıyla.
Yakalandığı Alzheimer(ALZ) hastalığı nedeniyle “küçük bir bebeğe dönüşen” ünlü sanatçının, çifte bakıcı desteğine rağmen bakımı güçleşince oğlu tarafından İstanbul’a getirilerek bakımevine yerleştirildiğini öğrenen sevgili medyamız atıvermişti. “Bir zamanların yıldızıydı! Şimdi huzurevinde yalnız!” mealindeki başlıkları.
Sevgili medya; “ünlü”lerin, “meşhur”ların yaşlılık günlerinde kurum bakımından yararlandıklarına ilişkin haber yapmanız şart mı? Yanıt “evet, şart” ise söyleminizde özenli olsanız! O “ünlü”lere, “meşhur”lara saygı gösterseniz; biraz empati geliştirseniz ne olur? Herkesi ve her şeyi infaz etmeseniz ne kaybederseniz medyalığınızdan? (ŞD/AS)
* Şadiye Dönümcü. Sosyal hizmet uzmanı.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.