Kızlarıma Butik Kitap (2)
Sandy kasırgasından nasibini alan kızım, sanal alemde sohbet ederken, tanıştığı İspanyol kökenli yaşlı bir adamdan söz etti. Kasırganın eseri sel, taa büyükannesinden kalan tüm fotoğraf ve belgeler dahil geçmişine dair her şeyi götürdüğünü ağlayarak anlatan adamı dinlerken kendini kötü hissettiğini yazınca Pınar; “İnsanın her şeyi geri geliyor da, anı değeri olanlar maalesef” diye yazdım ona.
Ve o gece uykuya dalma mücadelesi verirken karar verdim; yedi yıl önce kızlarım 20 yaşındayken, onlara 2006 yeni yıl hediyesi olarak hazırladığım “Hayatlarının Özeti” adını verdiğim butik kitabın ikinci cildini düzenlemeye.
Birinci ciltte; ağırlıklı olarak onların çocukluk dönemine denk gelen süreçte dosyalayarak sakladığım belgeler ve kahverengi kapaklı lise defterine tuttuğum notlar yer almıştı. Hamilelik, doğum, kreş yaşamları, şiir-masal-resim gibi sanat (!) eserleri, doğum günü davetiyeleri, kart-mektup-telgraflar, ilk sınav kağıtları, ilk günlükleri, birbirimize yazdığımız notlar, karne ve başarı belgeleri filan. Son yıllarda kendi anı-belgeliklerini oluşturduklarından sürprizi bozmamak için isteyememiştim onları. Sonuçta eksik kalmıştı; hayatlarının özeti.
Hatta bu hediyemin/butik kitabımın öyküsünü bianet‘e yazarak cümle aleme duyurduğumda bir-iki okurdan da “Ben de yapmak istiyorum, bir örneğini gönderir misiniz?” diyenler bile olmuştu.
İlk kitabın üzerinden geçen yedi yıllık zaman diliminde “turna kuşlarım” evlerinden havalanıp uzak diyarlara uçtu; yeni yaşantılar biriktirmeye. Eski yaşantılarına dair belgelerin -şimdilik- hükmü olmadığından bir-iki fotoğraf dışında her şeyi evde bıraktılar.
Bir süre önce giriştiğim zorunlu tadilat sırasında ortaya çıkan kızlarıma dair bir sürü belge ve fotoğrafı toparlayıp kaldırmıştım.
Bir vesileyle eve mahkum olduğum geçen hafta, o yaşlı İspanyol adamın hüznü neticesinde aldığım karar neticesinde, kızlarımın “Hayatlarının Özeti” kitabının ikinci cildi için hazırlıklara başladım.
Önce fotoğraflardan başladım işe. Büyüklü küçüklü on sekiz adet albümü parçaladım itinayla. Albümlere sığmayanlar dahil yüzlerce fotoğrafın arasından onların yer aldığı fotoğrafları ayırıp ardından da ikisi arasında demokratik paylaştırma mücadelesi verdim.
İlkin Bahar’ınkileri grupladım; bebeklik, okul öncesi, ilk-orta-lise-üniversite, aile ve sair diye. Renkli A4 kağıtlara yapıştırmadan önce kesip biçtim bazılarını; kolaj yapmak için. Bir sürü fotoğrafın yanına da o ‘an’a ilişkin hatırladığım bazı şeyleri ve tarihini not düştüm. Arkalı önlü altı sekiz fotoğrafın yer aldığı her bir kağıdı şeffaf dosyalara geçirerek klasöre koydum. Bilgisayarımdaki yaklaşık son yedi yıla ilişkin dijital fotoğrafları, cd’ye yazdırmak için küçük arkadaşım Ozan’dan yardım aldım. O cd’leri de koydum içine. Klasörün ön-arka-sırtını düzenlemek işin en keyifli kısmı oldu.
Yapıştırıcı kokusundan yanan genzim, ağrıyan belim, sızlayan parmaklarım, dağılan ve pislenen ev, anılardan yorgun düşen yüreğim umrumda olmadı hiç.
Fotoğraflardan sonra sıra belgelik klasörüne geldiğinde işim daha da zorlaştı.
86-87-88 tarihli ajandalarımı maket bıçağı parçalayıp boş sayfaları ayıkladım. Dağılanları yeniden sıralamakta zorlandım. Duygusal yoğunluğumu azaltmak için ilk üç yaş dönemine ilişkin notlarıma göz atmakla yetindim. Kırtasiyecide çektirdiğim tek nüsha fotokopileri evde düzenleyip spiral cilt yaptırdım sonra. Asıl nüshayı ise her bir yıl için üçer aylık dönemler halinde düzenledim.
İlkokulda tuttukları “Sevgili Günlük”lerini okumak çok keyif verdi bana. Onların tuttuğu ergenlik dönemine dair ajanda-günlükleri parçalayıp sıraya koyarken ‘şerefsiz’ bir anne (!) olarak okumamaya çalıştım; geçmişte bu konudaki sicilim kirli olduğundan.
On sekiz yaş doğum günlerinde onlara yazıp “Yaşamın güzelliklerle dolsun” diyerek bitirdiğim ve aşağıda da bir bölümüne yer verdiğim mektubu okurken kendimi kötü hissettim.
“(…) İnsan 17 yaşında sadece kendi olmak istiyor. Oysa yaşam kişinin salt kendi olmasına izin vermiyor. Aşk dahil bilumum heyecanlar; yaşam devam ettiği sürece bitmiyor elbette. Ama insanın kalbi 17 yaşındaki gibi çarpmıyor, sonraları. Hiç bi göz rengi insanın bu yaştaki gibi zihninde leke bırakmıyor. Hiç bi insanın eli 17 yaştaki gibi terlemiyor. Hiç bi şarkı 17 yaşındaki gibi, sadece senin olmuyor. Ve… Sanılanın aksine yaşamdaki tüm sorumluluklar aslında 17 yaş sonrası başlıyor. Ama insan 17 yaşındayken tüm dünyanın yükünü tek başına taşıdığını zannediyor.(…) Sana bu saatten sonra, artı bir geçmiş hediye edemem; bu eşyanın tabiatına aykırı. Bu saate kadar kum taneleri arasında fark edilmeniz için elimden geldiğince çaba harcadım. Artık her şey sizin elinizde. (…)”
Üniversite sınavına girmelerine az süre kala onlara yazdığım mektubu okurken çok güldüm; yazarken ne kadar gergindim oysa. İşte o mektup…
“Hayat sizin hayatınız; Ben bir süreliğine uvertür(d)üm hayatınızda. İster gezin, ister televizyon izleyin, ister… Performansınızda çok büyük düşüş var; ilginize, bilginize… Müslüm Gürses’in “Son pişmanlık neye yarar” şarkısını söylemek istemiyorum size; sınav sonrası. Hala geç değil toparlanmanız için. Üç buçuk ay var; değerlendirene uzun bir süre. İmza: Kötü Anneniz”
Belgelik klasörüne kreş-ilkokul-lise andaçlarını, sporcu lisanslarını, tüm karnelerini, anadolu lisesi ve üniversite başvuru-kazandı belgelerini, hatıra defterlerine arkadaşlarının yazdığı “sepet sepet yumurtalı” yazıları, marazi bir dolu belgeyi daha ekledim.
Kızlarımın “Hayatlarının Özeti” adlı butik kitabın ikinci cildi derken Bahar için 2/a-b-c ciltleri, Pınar için 2/a-b çıktı ortaya. (İlgilisine not: Bahar’ın fazlalığı Pınar’a koyduğum çoğu asıl olan belgeler daha az yer tuttuğundan. Yaptığım bu çifte ayrımcılık hususunda arz edene, hesap verilir.)
İş bu hediyelerden Bahar’ın ki tez zamanda verile, Pınar’ın ki (mümkün olan) en yakın zaman verile diyelim ve ardından ekleyelim: “İnsanın her şeyi geri geliyor da, anı değeri olanlar maalesef” (ŞD/HK)
* Şadiye Dönümcü. İki(z) kız annesi
** bianet’e emeği geçenler ve bianet’i okuyanlara da bir kitap (adı) hediyem var. “bazen gün doğar ve hiç umut getirmez beraberinde./ Ve gitgide kötüleşir her şey, / Bir kasvet çöker üstüne. / Kimse anlamaz halinden” diye başlayıp “Birdenbire karşına çıkıverir, / canlı ve parlak, / sessizce beklemektedir seni / tam da hayal ettiğin gibi” diye biten bir masal kitabı. ‘Bana güzel geldi; o umut veren masalı / kitabı (***) okumak. Size de öyle gelir umarım.’ Umutlarınızın hep “yaşıl” kalacağı iyi yıllar diliyorum hepinize.
*** “Kızıl Ağaç” Shaun Tan (2001), İthaki Yay. (2012), çev: Seda Ersavcı
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.