Keşke Emekliliğe Hazırlık Programı Olsa!
Önce sağlık, sonra kurslar, kitaplar, sinema ve internet… Ellili yaşların başındayım, emekli olunca torun bakımı da sıraya giriyordu ki, kreşleri hatırlattım, ben torun okşamayı seviyorum elbette ama sorumluluk başka… Dünyadan çekilmek istemiyorum.
Ellili yaşlarımın başındayım. Bir süredir yaşamımı ve yaşımı sorguluyorum.
16 ay önce emekli oldum. Emeklilik kararı öncesi ” Kendimi oyalayacak bir şeyler bulurum! Dinlenir kurslara gider, gezmeye tozmaya zaman ayırırım.” diye düşünüyordum.
Oğullarımın biri evli. Artık bana yükü yok. Diğeri bekar, çalışıyor ve kendi aleminde. Eşimden yana da sorun yok. Pratik ve hızlı olduğumdan ev işleri de fazla zamanımı almıyor. Kendime ayırabildiğim zaman fazlaca.
Komşumla yaptığım sabah yürüyüşleri gün içinde beni en mutlu eden etkinlik.
Önce sağlık
İlk aylar sağlığımla ilgilenerek, tüm vücudumu gözden geçirttim. Bir sürü değer ya yüksek, ya alçak çıktı. Oysa genel olarak sağlıklı bir insanım. Kafama yatan doktor önerilerine titizlenerek uyuyorum.
TV’deki malum kadın programları beni ırgalamıyor. Başlangıçta zengin bir film arşivi olan arkadaşımdan aldığım filmlerin tümünü deliler gibi izledim.
Akranlarımın tümü ya emekli yada arifesinde. Onlarla arada bir buluşup, dertleşip, boşalıyoruz. Ama hastalık muhabbeti yoruyor beni. Konkenci arkadaşlarıma da bir – iki kez takıldım, çok anlamsız geldi.
Sıraya kurslar girdi
Klasik bir emekli olarak bilumum kurslara ben de gittim. Önce tekstil. Yıllardır kullanmadığım dikiş makinem bir süre nonstop çalıştı. Nevresimler, masa örtüleri, yastıklar yaptım önceleri zevkle. Sonra sıkıldım ve bıraktım.
Sonra bir arkadaşımın itelemesiyle takı kursu.Dünyanın parasını verdim ıncık cıncığa. Geceler boyunca artık yakını görmekte zorlanan gözlerimle, bir dünya para yatırdığım minicik boncuklarla uğraştım.
Her eserime bir “şaheser” muamelesi yaptım.Etrafımdakileri “takı”landırdım. Sonra örgüye dadanarak, çevremdekileri “şal”landırıp, “panço”landırdım.
Kitaplar ve sinema
Yıllardır okuyamadığım yada oğlumun getirdiği kitapların tümünü yuttum adeta. Okuduklarımı sıcak sıcak tartışacağım insan fazlaca yoksa da çevremde. Yıllardır arşivlenmeyi bekleyen fotoğrafları da düzenledim.
Sinemada film izlemenin tadı başka… Ben sinema filmlerini vizyona girdiği ilk gün ilk seansta izlemeyi severim. Eleştiri yazılarını okumadan, çevremdekilerin eleştirilerini dinlemeden.
Çalışırken iş arkadaşlarımla kaçardık sinemaya, öğle tatilinden çalarak. Emeklilik sonrası da gittiysem de, kapalı yerlerin beni sıktığını fark ettim.
Torunu okşarım ama
İnternet’te dolanıyorum gün içinde. Gelen çoğu saçma sapan mailleri artık okumuyorum. Birilerine de iletmiyorum.
Çalıştığım sürece hep uzun tatil özlemi duydum. Geçen yaz kız kardeşimin Sığacık’taki evinde iki ay kaldım.Bahçeyle toprakla uğraşmak keyif verdi bana. Sıkılmadım ama mevsim bitti.Karadeniz ve güneydoğuyu da turlarla keşfettik.
Gelinim ve oğlum artık sıranın “torun bakma” hobisine geldiğini söylüyor. Bakarsam bana torun “hediye” edeceklermiş. Ben de ” sever, okşarım ama sorumluluğunu alamam. Ben çocuklarımı kreşlerde, klüplerde nasıl büyüttüysem sizde öyle yapın. Zor zamanınızda destek olurum.” diyorum.
Eşim ve ben
Eşim emekli ama ikinci ve üçüncü işi var. Sabahları bir arkadaşının iddia makinasının başında duruyor.Öğleden sonra bir mali müşavire yardımcı oluyor.Üç gün akşam spor yapıyor, iki gün de oyuna gidiyor.
Pazar günleri de keyifle eski radyoları tamir etmeye çalışıyor. Birbirimize dokunmuyoruz, karışmıyoruz günü değerlendirirken.
İkimizin özel ve ortak alanları net. Böylesi daha iyi.
Emekli koca sendromu
Arkadaşım Perizat’ın durumu zor. Ben ve eşim gibi çoğu kez ayrı programlar yapmaz, bir çok şeyi birlikte yapmaktan keyif duyan güzel bir çiftti onlar, taaa ki eşi emekli oluşundan 3-5 ay sonrasına dek.
Süreç içerisinde birbirlerine her daim müdahil olmuşlar, evde her daim hır-gür varmış.
Bazen soğuk bazen de sıcak olan bu savaş yorar tabii insanı. Şimdi Perizat eşinin evdeki varlığına katlanamayan sinir küpü, depresif bir kadın.
Bu gerginliğe dayanamayan arkadaşımın vücudu alarma geçmiş. Ses tellerinde polip oluştuğundan kısık sesli, gözleri ağlamışçasına kıpkırmızı, midesinde de gastrit. Gittiği psikiatr “emekli koca sendromu” teşhisi koymuş ve antidepresan tedavisi başlamış.
Aile bağlarım
Aile bağlarımız güçlü. Annem de, kardeşlerimde kendi yağlarında kavruluyor, henüz birbirimize yük değiliz. Akranları gibi yalnız yaşamayı tercih eden annemin evi bizlere yakın.
Torunlarıyla ilişkisinde köprü görevini üstlendik. Başlangıçta kurduğumuz demokratik aile düzenimizin meyvelerini ailemin üyeleriyle yiyor, birbirimize müdahale etmiyorsak da..
Yaşlanma sürecimde fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan toplumsal dünyadan derece derece geri çekilmek istemiyorum. Ama giderek yaşamımın anlamının, özelliklerinin ve biçiminin değişikliğe uğradığının farkındayım.
Gelecek korkum yok
İzin vermesem de bu süreç ailemle ve toplumla ilişkilerimi bir şekilde etkiliyor. Bu fiziksel, psikolojik ve toplumsal değişimlerle baş edebilmek için “yeni bir yaşam biçimi” geliştirmek ve uygulamakta zorlandığımı hissediyorum.
İstenen ve oynamam gereken rollerimin, kurduğum ilişkilerin azalmasına izin vermek istemiyorum. Akranlarımla bazı biyolojik ve fiziki farklılıklarımız olsa da, temel psikolojik ve toplumsal gereksinmelerimiz ortak.
Yaşam biçimim, sosyo-ekonomik statüm ve sağlık koşullarım şimdilik olabilecek en iyi noktada. Kendimi güven içinde hissediyorum, gelecek korkum yok, sevdiklerim yanımda.
Moral ve yaşam doyumu ile ölçülen yaşam kalitem de yüksek. Bu konuda şanslıyım. Ama bir şeyler eksik yaşamımda.
Emekliliğin kendisinin bir sendrom olduğunu anladım bu kısacık sürede.
Oysa ben vazgeçilmezdim
Emeklilik toplumsal yaşama katılımımı azalttı. 28 yıl çalıştım. Son on yılda iş yerimde kendimi “vazgeçilmez” diye algılıyordum. Yararlıydım, üretiyordum, yılların birikimiyle en çetrefil işleri kolayca hallediyordum.
Egom doyuyor, kendimi sıkça kutluyordum. Nadiren onore ediliyordum. Ayrıldıktan sonra bir dönem daireden telefonla bir şeyler sorduklarında, daireye çağırdıklarında mutlu oluyordun. Artık o da kalmadı.
Artık ödül almıyorum
İş yaşamımdaki bu rolüm sona erince -toplumsal yönden beni yararlı kılan olanaklar azalınca- bu süreçten olumsuz etkilendiğimi anladım.
Yetişkinliğimde kişiliğimin parçası haline gelen bazı alışkanlıklarımı, bağlantılarım, tercihlerimi korumaya çalışsam da çok başarılı değilim gibi Yaşam, toplumsal ilişkiler değiş-tokuşa dayalı.
İlişkiler bedel ve ödülleri beraberinde getiriyor. Artık ödül almıyorum, fazlaca ödev yerine getirmediğimden. Yorgunluk, gerginlik, çabalama gibi bedeller de ödemiyorum.
Yeni roller
Kendimi yalnız hissediyorum, kalabalık içinde. Gelecek kaygısı başladı. Bazen karamsarlığa düşüyorum. Kültürlü, yeterli gelir sahibi, iyi bir işten emekli olan bir kişi olarak emekliliğin yarattığı boşluğu, yeni rollerle kapatmakta güçlük çekmeyeceğimi düşünüyordum.
Özel ilgi alanları keşfederek, geliştirerek aşarım diye düşünüyordum. Bu düşüncemi yaşamada geçirdim. “Şunu da yapayım, bunu da yapayım” dediğim şeylerin hiçbirini yapmayı pek de istemediğimi anladım bir süre sonra.
Tembel bir insan değilim, ama galiba ben emeklilik fikrine hazır değilmişim.
Şimdi ” keşke ülkemizde de diğer ülkelerde olduğu gibi emekliliğe hazırlık programları olsaydı ! ” diye düşünüyorum. (ŞD/BA)
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.