Kehrüba Teyze: Çınlayan Kahkahalarla Yorgunluk Atan Kadın
“Önce iyi evlat, sonra iyi eş oldum. İyi anneliği, iyi an’anelik izledi. Sonuç; heder olmuş bir yaşam. Şimdi iyi yaşlı olmak için çabalıyorum. Ve itiraf etmeliyim ki; isteyerek yapıyorum bu işi metazori değil. Şimdiki aklım olsaydı… ”
Bu sözler arkadaşımın annesi Kehrüba Teyzeye ait.
Hayatın çok yorduğu bu şirin insan anlatmayı -ve dolayısıyla dinlenilmeyi- çok seviyor. Onu üzecek değildim ya; dinledim.
Çocukluk günleri
“Babam çiftçi ve yaşlıydı. Annem de kocasının çocuğu yaşında ve çok güzel. ‘Gelin beceriksiz olunca; torunları büyütmek bana düştü’ derdi nenem. ‘Sümerbank’tan aldığın bir top pazenle, basmayla, muhallebiyle büyür çocuk dediğin’ desturuna uyup her yıl doğurmuş annem. İki oğlan, dört kızdık.
“Köy yeri. Çabucak serpilip, göze batıyoruz anama çekip. Babam okutmaktan, nenem kocaya vermekten yana. İki ablamı çabucak “everiyorlar”. Annem kendi dünyasında; ne fikri soruluyor, ne de fikrini söylüyor.
“Babamın her gece karısının dizlerine varan saçlarını tahta tarakla uzun uzadıya taramasını, annemin de o güzel parmaklarıyla bize yememiz için yaprak sarmasını, kocasına da ipek kağıtlara tütün sarmasını hiç unutamam. Bayramdan bayrama da öpülürdük.”
Gözleri buğulanıyor bu arada. “Sevgi görmedik ki hiç. O yüzden sevgi ifade etmeyi de çok zor öğrendim. Köyde kızlar ilk üçe kadar okutulduğundan, mezun(!) olunca evin tüm işi üzerime kaldı. Yürekli, becerikli, mert, tezcanlı ve yumuşak yürekliyim ya.
“Anneme dert (kanser mi?) girip de, çabucak götürüverince babamın toparlanamadığını gören nenem ‘kalan kızları da everiverelim’ derken köye yeni atanan ve ahırdan bozma okulu onarmaya çalışan Nuri Hoca’nın Kehrüba’ya göz süzdüğünden habersiz.”
15’inde “everilen”, 23’ünde dört kız anası olan Kehrüba Teyze; erkek çocuğu doğuramadığına şimdi üzülmüyor. Nuri Hoca aydın, demokrat bir adam. Okulunda, dışarıda sevilen biri. İyi bir baba. İyi koca mı? Değil; kıskanç, alkol sever, herkesin sözüne kanan, babasının sözünden çıkmayan bir koca.
“Eli açıktı, evine düşkündü ama beni kıskançlığıyla bezdirdi. O yoksa perde açamaz, kapı önüne çıkamazdım. Yanımda değilse kısa kolla, açık yakalı giysiyle, çorap giymeden bir yere gidemezdim. Beni de götürdüğü okul toplantıları sonrası evde kıyamet kopardı: ‘O adam sana niye baktı?’, ‘Neden orada oturdun?’, ‘Niye saçını elledin?’ diye.
“Döverdi. Eline geleni fırlatırdı nereye çarpacağını mühimsemeden. Her kıskançlık krizi beni Nuri Hoca’dan daha bir uzaklaştırdı. Öyle ağlardım ki; gözyaşlarım, bizim Dalaman Çayı gibi, çağıldayarak nehre dönüşürdü. Sonra susardım. Susmayıp n’apacaksam?
“Ben evde sızlanırken o şehir kulübünde içip, fasıla katılırdı. Çok sonra kendine geldiğinde ağlayarak defalarca benden özür dilerdi. Ve her kriz sonrası gelen aybaşında bir çeyrek altın alırdı. Biriktireydim o çeyrekleri; boynumu dört beş dolardı herhalde.”
Nuri Beyamca’nın Türk Sanat Musikisi düşkünlüğü kızlarının isimlerine de yansımıştı. Perihan (Altındağ Sözeri), Hamiyet (Yüceses), Mediha (Demirkıran) ve Mualla (Mukadder).
“Kızlar büyüyüp de benden yana olunca, zorunlu değişmeğe başladı bizimki. Hamiyet lafını esirgemediğinden ondan çok çekinirdi. Kaynatam bana yaptıklarını yıllar sonra öğrenince ‘Gelinime kalkan el, atana kalkmış demek’ deyince, evimizdeki eşyaları döver oldu.
“Yıllarca bana kan kusturan kocam bir gün ‘Şimdiki bilgim olsa; gider tedavi olurdum’ dedi. Meğer hep aldatıldığı/ aldatılacağına dair, senaryolar yazarmış.”
Nuri Hoca; Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) kurucusu ve il temsilcisiymiş. Sonra da TÖB-DER’li. Yılmamış ama çok çekmiş, hem kendisi hem ailesi.
“Bir dönem içinde iki kez sürüldüğümüz olurdu; farklı köylere. Çocuklarım bir sonraki sınıfı başka yerde okudu hep. At arabalarıyla, köy minübüsleriyle, moto guzzilerle taşınırdık. O bakımsız lojmanları oturulur hale getirmek için kendimi mahvederdim. Tam yola koyardım; hoooop bir sarı zarf, yeni bir sürgün.
“Çocukların öğretmeni mecburiyetten genellikle babaları oldu. Eşit olmak adına çocuklarını hep baskılardı. Orta, lise, üniversiteyi bizden uzakta okudular sonra.
“Bizim zamanımızda boşanma modası yoktu. Şimdinin gençleri, kadınları kocayı uzun süre taşıyamaz oldu. Çabucak yorulduklarını söylemekle iyi ediyorlar. Niye? Ben çektim ve koca bir ömür gitti. Hatırladığım güzellik sayısı o denli az ki…
“Ben dört doğurdum; bir tane bile istemezken. Akıllı kızlarımın toplamı da dört doğurdu. Babaları öldükten sonra çocuklarıma annelik adına yıllarca verdiğim emeğin balını yemeğe başladım.
“Kızların her biri başka bir şehirde. Ekmek parası n’apalım. Fırsatını bulan, kocasından çoluk-çocuğundan boğulup nefes almak isteyen, ana şefkati isteyen, ana yemeği özleyen yanıma koşuyor. Şimdilik elim ayağım tutuyor; muhtaçlığım yok.
“Nuri Hoca’nın öldüğü ilk günler çok ağladım. Yılların alışkanlığıydı. Sonraları bana yaptıkları aklıma gelir olunca… Bunca sene ona söyleyemediklerim, içimde biriktirdiklerim… Ne çok öfke biriktirmişim. Dişlerim sıkmaktan ötürü erken yaşta döküldü. Mide hastası, migren hastası oldum. O, ben hariç herkese iyi davranırdı. Son yıllarda yaptıklarından pişman olup üzerime düşer oldu. Heyhat; çok geç kaldı.
“Nuri Hoca’nın bana ettiği en büyük iyilik; edindirdiği okuma aşkı. Deliler gibi okurdum kızlar okuldayken ya da geceleri Nuri’yi beklerken. Çamaşır leğeninin başına kızlardan birini oturtup, okumasını isterdim. Ben çamaşırı yuğarken onu dinleyip hülyalara dalardım.
“Aşk ve tarih kokulu kitapları severim. En son Elif Şafak’ın Siyah Süt’ünü bitirdim. Artık dikkat toplamakta zorlandığımdan öykü okuyorum. Öğlen uykusu öncesi, geceleri kıraat saatim. Tatillerde torunlarım bana şiirler, öyküler okur. Artık büyük puntolu kitaplar tercihim; mecburen.
“TRT ‘arkası yarın’ programlarına yeniden başladı ya. Her sabah sakızlı kahvemi yapıp, açıp dinlerim radyo tiyatromu. Geçenlerde yayımlanan ‘Bir Avuç İhanet’ adlı oyun çok güzeldi. Televizyonda ruhumu sıkan, gürültülü dizileri seyretmem, kötü haber görüntülerini zaplarım.”
Kehrüba Teyze bu aralar dantel fiskos örtüsü örüyor; torunlara anı kalsın diye. Bir yandan konuşup, öte yandan da “gelin gidecekmişcesine” büyük bir iştahla tığ çekiyor.
“Gereksiz şeylere üzülmüyorum artık. Annelik adına kuzularım üzülürken boş durmayıp onlara eşlik etsem de. Gurbet bize her şeyi doğru ve zamanında söylememe alışkanlığı edindirdi. ‘İyiyiz’ diyorlar, inanıyorum. Mualla’nın evliliği kör topal. Sorduğumda konuyu kapatıveriyor. Hamiyet yurt dışındaki kızını çok özlediğinden çok zayıfladı. Perihan evin taksitlerini ödemekte zorlanıyor.
“Nuri Hoca’dan kalan aylık beni para içinde yüzdürüyor yedi yıldır. Oturduğum ev, yazlık da var. Ne yiyip içiyorum ki bir başıma. Her ay bir toruna harçlık gönderiyorum. Mediha’nın Alara’sı ‘An’anemin bursiyeriyim’ deyip, benle dalga geçiyor.
“‘Nerde çalgı, orda kalgı’ diye bir laf var ya. Ben öyle yapıyorum işte. Buradaki değişik dernekler çok sık tur düzenliyor. Daha yeni Şile-Ağva gezisinden döndüm. Haftaya Abant-Göynük gezisi var. Eylül’de İspanya.
“Benim gibi koca maaşı yiyen arkadaşlarla acaip güzel zaman geçiriyoruz. Kışın salı sabahı lokalde kahvaltı, cuma otelde öğlen yemeği, perşembe öğretmen evinde konken.
“Nuri ölünce saçımı boyamaz oldum diye çocuklar kızıyordu; artık boyuyorum. Ahhh, bir de homini gırtlak olmasam. Bu aralar yürüyüş de yapmaz oldum.”
``Sevmediğim birine hizmet etmemek çok güzel``
“Yaşlılığın dertsizliğini, kasevetsizliğini sevdim en çok. Bir de tüm zamanlarımın arzıma maruz olmasını. Mecburiyet yok yaşamımda. Canım isterse yemek pişiriyorum değilse telefonla getirtiyorum. Sabah kalkış, gece yatış saatim de keyfime. Çorap almak için kimseden para istememek, sevmediğim birine hizmet etmemek çok güzel.
“Hep böyle gider mi? Kızlarıma ‘Eğer bunayacak olursam beni vilayetteki huzurevine yerleştirin’ diyorum. Yok bilincim dik durur, bedenim teklerse evimde bakıcıyla kalayım. Doğrusu kimsenin elinde oyuncak olmak, bir kap yemek için oradan oraya sürüklenmek istemem.”
Alara’nın getirdiği kahveyi yaktığı sigarayla taçlandırırken konuşmasını sürdürüyor: “Şimdiki gençleri bencil diye eleştiriyorlar. Ben kimseyi takmadıkları, canlarının istediklerini yaptıkları için çok seviyorum onları.
“Ben yıllarca hep birileri için yaşadım. Ve çok geç akıllandım. Şimdi kendi kahkaha sesimi duydukça sevindirik oluyorum. Çınlayan her kahkahamla yılların yorgunluğunu atıyorum da.” (ŞD/GG)
*Şadiye Dönümcü, sosyal hizmet uzmanı
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.