Itır Kokusu Yüreğimi Dağlıyor
Hayata hep nazik davrandığımdan -olsa gerek- o da bana hoyrat davranmadı hiç. Öyle olmasa bile en azından şimdilerde, öyle düşünüyorum.
E, tabii yaşlılık insanın sadece dış görünüşünü değiştirmekle ve fiziksel sorunlar getirmekle yetinmeyip, düşünce yapısını da değiştiriyor.
Bilim insanın ömrünü uzatmağa çalışıyor ya… Benim aklım hiç almıyor bu gelişmelerin yaşlılığın getirisi olumsuzlukların ortadan kaldıracağını ama… Bilim yaşlanmanın hızını azalttı diyelim. Toplum bu konuda duyarsız davranıp, yatırım yapmazsa? Ne yararı olur ki…
Aslında yaşlılık bir durum ve hatta politik bir değişim. Çünkü yaşlının konumunu toplumsal inanç ya da gelenekler belirliyor. Belli bir yaşa gelen insana “Sen yaşlısın; çek elini ayağını hayattan” deniyor. Yanlış! Önce bu bakış açısı değişmeli, değiştirilmeli.
Bir bak çevrene! Yaşlılar hakları kısıtlanmış bir azınlık değil mi? Yine söylüyorum; yaşlılık politik bir kurum. Daha yaşlanmadan -toplumun bu konudaki önyargıları bizi doğrudan ilgilendirmeden yani- koşullandırılıyoruz yaşlılığa dair.
Bana okumam için verdiğin “Yaşasın Yaşlılık” kitabında (**) “Agizm (Yaşçılık) ile ırkçılıkla savaşıldığı gibi savaşılmalı. Agizm önyargısı yıkılarak bugünün kurbanlarının haklarını savunulmalı. Yaşçılık konusunda bilgi edinilmeli. Yaşçı insanlara kafa tutulmalı, direnilmeli” diyor.
Doğru… İnsan belli bir yaşa geldiği için insanlıktan mı çıkıyor alla’sen. Kusurlu ayıplı insan mı oluyor? Bilmem kaç yılı geride bıraktığınız için tür değiştiriyorsunuz sanki.
Fiziki değişiklikleri bir yana koyalım; yaşlılıkta insanın gereksinimleri değişiyor mu? Hayır; başka bir insan olmuyoruz yani.
Fiziksel kayıplar elbette insanın gücünü her geçen gün yavaş yavaş azaltıyor. Hastalıkların, elden ayaktan düşmenin kaçınılmaz olduğunu kabullenecek ancak tedavini yaptıracak, kendini koruyup, önlemler alacaksın.
Eskiden denizde çok açılırdım yüzerken. Şimdi utanmasam kıyıya paralel yüzeceğim. Bunun manası şu: Yaşlılık taksit taksit geliyor.
Mesela ödüm kopuyor; Nesime ya da ben düşüp de bir yerlerimizi -en çok da kalçamızı- kıracağız diye. Bu yüzden banyo ve tuvalete tutamaklar yaptırdık. Evdeki tüm paspasları ve gereksiz eşyaları attık. Kolay kaldırabilmek için çaydanlığımızı, hatta tencerelerimizi bile küçülttük. Yanmaktan korktuğumuz için çayı bile fincanda içer olduk.
Artrit rahatsızlığım nedeniyle ağrım oluyor. Ayak parmaklarım ve diz eklemlerimi çok, ellerimi şimdilik az etkiledi. “Ya evden dışarı çıkamazsam” diye kaygılanmıyor değilim.
Ayak bakımım güçleştiğinden eve pedikür için bir hanım geliyor ya! Bulut “Dedem metroseksüel oldu” diye dalga geçiyor benimle.
Nur içinde yatsın bizim Hüsnü “Sağlam ayak, sağlam barsak” derdi. Benim bağırsaklar, Nesime’nin ayakları sağlam, neyse ki. İki yarım bir tam ediyoruz.
Arkadaşlarım gidiyor -bilinmedik bir- sırayla. Çare yok; birileri önden diğerleri de ardından gidecek. Gazetenin ölüm ilanları sayfasını korkarak açar oldum.
Bana soran olsa “Önce ben gideyim öbür tarafa” derim. Nesime kızsa da; düşüncem bu. Neden? Çevremde eşini kaybeden arkadaşlarımın halini görüyorum da… Kadın arkaya kaldığında kotarıyor kendini. “Dul erkek güçsüzlüğü” deniyormuş bu duruma.
Nesime’yle birlikte ölüm sırasında yapılacak işlemlerin listesini bile çıkardığımızı söylesem. Ölümün ayak sesleri –henüz (?) biraz uzakta gibi- yaklaşana dek, mevcut yaşımız hayatın ümüğünü sıkmaya izin vermese de, tadını çıkarmak için çabalıyoruz işte.
Biz yenilerde tanıştık seninle bilmezsin ama; ben her yaşımın verdiği emirlere uydum hep. Yaşlılığımın verdiği emirlere de uysalca, alçak gönüllülükle uyuyorum anlayacağın.
Önceleri yardım istemenin zayıflık olduğunu düşünürdüm. Yaşlılık bana yardım istemenin aslında büyüklük olduğunu öğretti. Kendini tanıma erdemi…
Reflekslerim zayıflayıp, görme ve işitme kaybım arttığı için araba kullanamıyorum artık. N’apıyorum? Apartman görevlimiz Nuri, -sağ olsun- getirip götürüyor. Yazlığa da oğlum.
Nuri günlük alış-verişimizi yapıyor. Artı gereksinimlerimizi de telefonla sipariş veriyoruz. Telefon hayat kolaylaştırıcımız. Düşün artık; cep telefonu baş ucu fenerimiz bile oldu.
İnsan, sevmenin değerini yaşlanınca daha iyi anlıyor. Vallaha öyle… Örnek mi?
Biz iyi dede/babaanne olmağa çalışıyoruz Bulut’a. Onu hayatımızın merkezine oturttuk. Üstelik öyle para-pul verdiğimizden değil, anlaşıldığı, sevildiği bildiği, duyarlılığımızın ayrımında olduğu, baba ve annesiyle olan sürtüşmelerini azalttığımız için o da bizi seviyor.
Oğlumuzu büyütürken az mı çelişki yaşadık. O dünyayı yeniden kurmağa kalkıştı, biz de onu kurtarmağa çalıştık. Sürtüşme yaratıp, iletişimi koparmadık onunla. Ama bizim oğlumuz kendi oğluyla bu tür bir ilişki kuramadı, beceremedi işte.
İş; insanın yalnızlığını örtüyormuş meğer. Orta yaşlarda hayatın debisi yüksek ya… Akrabalara filan zaman ayıramıyorduk. Arkadaşlarımız ön plandaydı. Şimdi akraba günleri yapıyoruz, bayramlarda toplanıyoruz. Üç-dört kuşak bir arada olmak öyle keyifli ki…
Ben yaşlılık sayesinde tecrübesizlik, parasızlık, beceriksizlikten ötürü tadına varamadığımız şeylere kavuştum. Emeklilik işten atılmak belki ama; yararsızlık, işe yaramazlık anlamında kullanılması beni üzüyor. İnsan hak ettiğinde, kanun onu emekli oluyor. Ama o kanun insana “Popon berger koltuğundan, ayakların puftan kalkmasın” demiyor ki…
Sana naçizane tavsiyemdir; Ne kadar çalışırsan çalış; bir gün emekli olacaksın. Üstelik daha fazla paraya gereksinimin olduğu bir zamanda, yoksullaşacaksın. İyisi mi şimdiden önlem al! Çula çaputa para harcama. Şunu bil ki; yaşlılık bir temkinlilik hali.
Yaşınız ilerledikçe hızınız düşüyor. Telaşa, aceleye gelemiyorsunuz. Sükunet ve huzur arıyorsunuz. Temkinli oluyorsunuz.
Mesela… Kar, buz, yağmur, güneş… Şemsiyem hep yanımdadır. Düşmemi, ıslanmamı, başımım sıcaklamasını engellemek için. Gözlüklerimin yedeği bulunur. Daimi ilaçlarımızın da stoğu. Salaş’ın oyuncak kemiğinin bile yedeği var.
Ah, bir sevmeyi denesen Salaş’ı, korkmaktan vazgeçip. İyi ki evlat edinmişiz onu. En keyifli meşgalemiz oldu. Dışarıdan eve geldiğimde üzerime bir atlayışı var ki… Nesime’ye “50 yıldır evliyiz bir gün beni Salaş gibi karşılamadın!” diyorum; gülüyor.
Bak biz köpeğimiz sayesinde, yaşadığımız kentin hiç kullanmadığımız alanlarını, parklarını kullanır olduk. Onu gezdirme bahanesiyle her sabah-akşam çıkıyoruz evden. Hem hava alıyoruz, hem de yeni insanlarla tanışıp, konuşuyoruz.
Karşı dairedeki komşularımız bizden daha genç emekli bir çift. Her sabah sütlü kahve içiyoruz birlikte. Kahve bahane, amaç karşılıklı öldük mü kaldık mı kontrolü. Sabah 10.30’da da gelin kız Maksude içtima alıyor bizden.
Hastane işlerimizi, tıbbi kontrollerimizi hiç aksatmıyoruz. Uykusuzluk sorunumu akupunkturla çözümledik. Sadece çok üşümeme çare bulamadılar.
Eczacımız Şengül Hanım en sıkı dostumuz oldu. Bize hediye ettiği ilaç kutusuna her pazar akşamı haftalık ilaçlarımızı hazırlayıp, bu kutunun bölmelerine koyup içtiğimizden hiç karışıklık olmuyor.
Gece yatağımıza çekilmek tam bir seramoni. Önce başucu sürahilerimdeki su tazeleniyor. Ardından karyola başlığına astığımız Devrek bastonları kontrol ediliyor. Niye? Tuvalete kalkacak olduğumuzda, başımız dönecek olursa, kullanırız diye.
Nesime benim çoraplarımı çıkartmama yardım ediyor. Ben de onun –kireçlenmiş kollarını kaldıramadığından – giyinmesine yardımcı oluyorum.
İkimiz de diş protezlerimizi çıkartıp, ilaçlı suyla dolu kapaklı bardaklara koyuyoruz. Sonra da gözlükler etajerin üstüne konuyor. Kulaklığımı da çıkartıyorum elbette
Günün en keyifli anı Nesime’nin alnına bir öpücük kondurmak ve “Allah rahatlık versin” demek.
Başucumdaki düğmeden floresanı kapatıp, apliklerimizi yaktıktan sonra yorganı çekiştiriyorum kendime.
Nesime nadiren “Kulaklığını çıkartmasan da; arada bir beni duysan” dediğinde gülüşüyoruz; aslında “ıtır kokusu yüreğimi dağlasa” da.(ŞD/EÜ)
* Şadiye Dönümcü, sosyal hizmet uzmanı.
** Yaşasın Yaşlılık, Alex Compord, çev. Armağan İlkin. Gelişim Yayınları, 1976.
Not: Başlık Rabindranath Tagore’nin “Bir Öpüyorsun Ağzın Şaraplaşıyor” şiirinin bir dizesinden esinlenilmiştir.
Bazı insanları tanımak insanın yüreğini ferahlatıyor; Nesime Teyzeyle Nuri Amcayı yeni tanıdım. İki ayrı güzel insan bir araya gelip, aradan geçen 50 –yazıyla elli- yıllık sürede daha da güzelleşip, dayanışmanın, paylaşmanın, bilgeliğin, dostluğun, timsali olmuşlar. Siz çok ve sağlıklı yaşayasınız emi?
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.