Fıstık Yeşili, Mor, Turuncu Battaniyeler
Gebelik testi için tek başına eczaneye giden Yurdan, eczacının “Maalesef pozitif” demesi üzerine çığlık atmış. Biz de öyle yaptık. Herkes durumdan vazife çıkardı. Feylesof ve potansiyel teyze Türkan kendini dadı ilan etti. Ben de battaniye örücü başı…
Feylesof (!) arkadaşım Türkan; “Üç karar zor verilir: İkinci çocuğu doğurmak, boşanmak ve emekli olmak” derdi. Kardeşi Yurdan, çocuk doğurmaya niyetlenince en kolay kararı da ilan etti: ‘Kırk iki’sinde anne, ‘ellibir’inde baba olmaya kalkışmak!
Doğanın kadınlara verdiği anne olma hakkını ilk kez kullanmaya kararlı Yurdan ile bir daha baba olmakta sakınca görmeyen Faruk’tan oluşan Nergis çifti, kendilerini anlamakta güçlük çekenleri umursamayıp evliliklerinin dördüncü ayında bir yolculuğa çıktılar.
Yol haritalarına evlat edinme sapağını da dahil etmiş olan çift her şeyin bilincinde olduğundan kaygılarımızı dile getirmedik.
Yıllar önce çok etaplı, meşakkatli, pahalı ve yıpratıcı o yolculuğa çıktığım(ız)dan, ebeveyn “aday adayı” bizimkilere “Yolunuz uzun! İyi yolculuklar!” dedim.
Uzun yol kaptanımız sevgili -ve artık rahmetli- doktorum Mülazım Yıldırım sayesinde ve yaş avantajımızla bazı etapları atlayarak ya da mola sürelerini kısaltarak “finish” ipini göğüslediğimizde iki veletle kucaklamıştık. Artık torun zamanımız geliyor. Şimdilik Yurdan’ın bebişini sevip, mıncıklamayla yetinebilirdik.
İlk duraktaki doktor, başlangıç tetkikleri sonrası tüp bebek önerince bizimkiler afalladı, “Normal yollarla olmaz mı?”diye… Etik erozyona uğramış meslek elemanları ve kliniklerin para tuzağına yönlendirilme şüphesi onları rahatsız etti.
İkinci duraktaki doktorun “Bugüne kadar neredeydiniz?” sorusunu, “Ne yapsaydım yani? Yedi ay önce evlendim!” diye yanıtlayan Yurdan, ücreti ödeyip kliniği terk etmiş.
Üçüncüsü eski tetkikleri yineletip, başkalarını da istemiş. Dördüncüsü de… Merkez adı değişse de öneri hep tüp bebek!
Okudukları ve klinik- muayenehane bekleme salonlarında karşılaştıkları insanların anlattıklarıyla ya çöküntüye uğruyor ya da umut tazeliyorlardı. Ekonomik nedenlerle tedaviyi yarım bırakanlarla, doktor doktor gezip bir türlü çocuk sahibi olamayanlarla karşılaştılar. Başkalarının deneyimlerinden yararlandılar. Anne adayı olduğunu öğrenenlerin coşkusunu hüzünle karışık gıptayla paylaştılar.
Kısırlık nedenini bulmaya ilişkin tetkikiler pahalıydı. Sosyal güvenceleri olmasına karşın, azımsanmayacak miktarda para harcıyorlardı.
Her kanamayla moral açıdan iki-üç günlüğüne dibe vuran Yurdan, göz yaşlarından aldığı güçle toparlanıyordu.
“Anne-baba olmak isteyenlerin gereksiz tetkiklerle paralarının, dağıtılan umutlarla duygularının ve zamanlarının sömürülmesine tanık olmak beni çıldırtıyor” diyen Yurdan; internette ‘yumurta isteyenler buraya, bağış yapmak isteyenler buraya, sperm alacaklar buraya tıklasın’ siteleri olduğunu söylediğinde hepimiz dumura uğradık.
Ara durakları es geçelim.
Beşinci durakta onları kulaktan kulağa önerisiyle ulaştıkları kısırlık (infertilite) konusunda uzmanlaşmış Prof. Dr. (kod adı) Mehmet Hoca bekliyordu.
Faruk “Daha ilk görüşme esnasında kısırlığa neden olabilecek en küçük detayı bile kaçırmayan, tanı ve tedaviye ilişkin her bilgiyi kayda geçiren, uygulanan tedavilerden kaçınan, zaman ve para israfını önlemek isteyen bir doktorla karşılaştığımızı anladık” derken, Yurdan da “Nihayet doğru adresteyiz!” demişti.
Mehmet Hoca’nın “Kısırlık nedeni saptanmadan, tedavi olmaz. Bir gebelik doğal yollardan olursa, doğanın güçlüyü ve güzeli seçmeye dayalı sistemi daha iyi işler ve sağlıklı nesiller doğar. Doğal yollar denenmeden tüp bebek uygulaması yapılmaz.” söylemi güven vericiydi.
Şimdiye değin yapılmayan bazı tetkikler sonucu yapıldığında Yurdan’ın tüplerinin başlangıcının tıkalı olduğu ortaya çıktı. Hoca, mikro cerrahi yöntemiyle tüpleri açtı.
Artık aşılama (inseminasyon) durağına gelmişti sıra. Aşılama tutmazsa, bizimkilerden alınacak sperm ve yumurta hücreleri dış ortamda (tüpte) döllendirildikten sonra Yurdan’ın rahmine yerleştirilecekti. Tüp bebekte %25’lik bir şans olduğunu bildiğimizden, daha yüksek şans tanıyan aşılamaya bel bağlamıştık.
Heyecanlıydık.
Aşılama aşamasında yumurta geliştirme ilaçlarıyla olgunlaştırılan yumurtaların iğneyle çatlatıldıktan sonra spermlerin laboratuarda yıkanarak sağlıklı olanlar ayrılacağını ve ardından bir kanül ile Yurdan’ın rahminin içine bırakılacağını öğrenen potansiyel anneannenin “Eyvah, eyvah! Ne günlere kaldık!” demesi hepimizi çok güldürmüştü.
Hoca ilk uygulamanın başarısız olabileceğini söylemişti. Fazla üzülmedik.
İkincisi yapıldı.
Gebelik testi için tek başına bir eczaneye giden Yurdan, eczacının “maalesef pozitif” demesi üzerine çığlık atmış. Biz de öyle yaptık.
Üstelik benden bir fazlasını doğurarak rekorumu geçecek… Sen misin isteyen, al işte!
Şimdi durağımızda heyecanla karışık mutluluğumuzu dizginlemeğe çalışıyoruz. Yoksa tevekkül mü demeli?
Aday anne-babayı “Doğa, dengesini korur. Sağlıksız cenin gider. Sen dikkat et yeter ki!” diye rahatlatan, gebeliğin ilgili dönem tahlilleri ve taramalarını yaptırtan doktor, ileri yaş anneliğinin riskleri konusunda da aileyi uyarmış.
Üçlü test, amniyo sentez ve triple test yapılma zamanı gelip de sonuç iyi çıktığında rahat bir nefes alacağız. Şimdilik her şey yolunda… Dileriz nihai durağa varana dek öyle gider.
Herkes durumdan vazife çıkardı kendine. Feylesof ve potansiyel teyze Türkan; kendini dadı ilan etti. Ben de battaniye örücü başı.
Artık yazımı bitirip, örgümün başına oturmalıyım. Çok işim var çok!
Henüz ilk battaniyeyi -fıstıki yeşil- örüyorum. Değilse yetişmeyecek mor ve turuncu olanlar!(ŞD/EÜ)
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.