Ebeveyne Yabancılaş(tır)ma Sendromu Üzerine: Ağırlaştırılan Bedel
Biraz daha büyüse kızım, ilişkilerimiz düzelecek biliyorum. Bu çocuk yarın ergenliğe girecek. Mevcut sorunları çözülmeli ki; yenileri karşısında güçlenebilsin. Bir insan, baba olmanın bedelini bu kadar ağır ödemeli mi? Boşanmış bir çiftin çocuğu olmanın bedeli bu kadar ağırlaştırılır mı?
“Bir eşin, bir evin, bir çocuğun olsun” baskısıyla 37 yaşındayken evlendim Esin’le. Benden dört yaş küçüktü. İkimizin farklı yaşam deneyimleri vardı ve bu yüzden beraberliğimiz süresince karşılıklı “biz” olma mücadelesi verme durumunda kaldık. Bir şeyler eksikti ilişkimizde, tamamlamak da pek mümkün olamıyordu.
Hep düzelir(iz) diye bekledim. Karşılıklı uzak durduk, bebek olayından. Ama olacağı varmış; Elif’im doğdu ben de kırk yaşında baba oldum.
Elif, aramızdaki anlaşmazlığı ve uyumsuzluğu bir süreliğine derin dondurucuya kaldırtabildi. İkimiz de çabaladık ama olmadı işte.
Evi ilk terk ettiğimde kızım iki yaşındaydı. Geceleri “babi yok, Eli’de uyku yok” diye ağladığını öğrenince dayanamayıp eve geri döndüm. İşte bu noktadan sonra sevgili eşim -adeta- zıvanadan çıktı.
Akşam kapıdan içeri giriyorum daha ve çocuğa “Babi ellerini yıkamadı; o kaka.” diyen bir anne. Başkalarının yanında “Elif, babayı sevmiyor” diyen bir kadın. Yemek yedirmeye kalkıştığımda “Bırak; o senden yemez” diyen bir eş. Aldığım çorap paketini açan çocuğa “Bu güzel değil; ben sana daha güzelini alırım.” diyen bir anne. Parka gidecek olsak “Sana emanet edemem çocuğu. Bakamazsın. Düşürürsün” diyen bir eş. Her telefon görüşmesinde ailesine kocasını, çocuğunun babasını şikayet eden bir insan.
Elif üç yaşından beri kreşe gidiyor olmasına rağmen eve bir yardımcı aldık; Esin zorlanmasın diye. Yardımcımız 17.30’da Elif’i servisten alıyor, sonra biz eve geliyoruz. Çocuğun karnının -tabii bizim de- doymasından başka işimiz yok. Doyur-oyna-yatır yani. Aman allahım bağırış-çağırış evin içinde. Çocuk üzerinden bana laf atmalar filan. “Bu gece ben uyutayım” dediğimde “hayır” diyen kadın ertesi gün “hep ben mi uyutucam bu çocuğu” diye evde kıyamet koparıyor.
Çocuk annesi varken yanıma gelmez olmuştu. O mutfağa gidince hemen kucağıma atlıyordu desem beni anlar mısınız?
Sabır bir yere kadar. Sonunda sabır taşım çatladı; bir iki kez yapıştırmaya kalkışsam da olmadı.
Ya kendimi sıfırlayıp -her şeye rağmen- o evde oturacaktım ya da henüz dört yaşındaki Elif’ime rağmen ayrılacaktım.
Kararımı açıkladığımda Esin hiç “Ayrılmayalım. Bak şöyle şöyle yaparız” filan demedi. Tek cümle söyledi: “Çocuk bende kalır! Ve zor görürsün kızını!”
Kızgınlık hali deyip üzerinde durmadım bu cümlenin. O arada on günlüğüne Ankara dışına göreve gittim ki; bu sürede ikimizde daha sağlıklı düşünebilelim diye.
Boşanma dilekçesini Adliye’ye verdiğim gün Elif’i teyzesine bırakıp, Esin’le birlikte yemeğe gittik. Gündem: boşanma protokolü. Daha konuşmanın başındayken sesini yükseltip bana hakaret etmeğe başlayınca, meraklı bakışlar altında kalktık.
Kuğulu parkta oturduğumuz bank tanığımız oldu konuşulanlara. Saydı suçlarımı… Gelinlik almayıp, kiralamışım. Bodrum’a değil, ucuz diye Antalya’ya balayına götürmüşüm. Doğumunu özel yerine, devlet hastanesinde yaptırmışım. Doğum hediyem olan kolye 14 ayarmış.
“Bak; biz boşanıyoruz ama çocuklu çiftler boşansa da, kendilerine yeni hayatlar kursa da, bu hayatlar yarım kalmaya mahkum. Çünkü çocuktan boşanılmaz. Gel ne kendimiz için, ne de çocuğumuz için hayatı daha da zorlaştırmayalım. Bu ikimizin sorunu, Elif bu işten zarar görmesin.” demeye çalışıyorum ama dinleyen kim? Bitmek bilmemecesine kusuyordu içindeki öfkeyi, nefreti.
Sonuçta boşandık. Velayet annede. Nafaka benden. Sınırlı gün ve saatlerde çocuğunu gören -eğer kızının annesi izin verirse tabii- bir baba.
Evlenmek çok kolay, boşanmak ise çok zormuş hele çocuğun varsa. Güzel başlayan şeylerin, biterken bu denli çirkinleşmesi acı veriyor insana.
Elli yaşındayım. On yıllık babayım. Altı yıl oldu boşanalı. İşte bu altı yılda neler yaşadığımı bir Allah, bir ben bilirim. Tek cümlelik bir özet: Esin, benden intikam almak için Elif’i bana -neredeyse- düşman etti.
Sadece Pazar günleri 10-17 saatleri arasında görebiliyorum kızımı. Bir de dini bayramların ikinci ve üçüncü günleri. Her görüş öncesi kalbim çarpıyor yıllardır; bu gün n’olacak acaba diye. Her görüş sonrası mideme kramplar giriyor yıllardır; bu günü de vukuatsız atlattık / aylamadık diye.
Çünkü bu süreçte sevgili eski eşim hiç büyümediği gibi, hep küçüldü. Beni dakikalarca kapıda bekletmek… Kahvaltı yapacak, saçını taratmıyor, gelmek istemiyor diye kapıdan çevirmeler…
Aldığım giysileri çocuğa giydirtmemek. Görüşmemiz sırasında telefon tacizleri “hadi gelin artık” diye.
Elif susar, konuşmaz onun yanında. Kafasını önüne eğip “ben gelmek istemiyorum” der. Çocuk ikimizin arasında kalıyor. Çoğu kez haklı olarak annesinden taraf olma durumunda hissediyor kendini, acı çekse de.
Çocuğa benimle ilgili anlattıklarını bilseniz! İnan olsun kendimden şüphe ettiğim oldu: “ben gerçekten çok kötü bir baba mıyım?” diye.
Elif her geçen gün benden uzaklaşıyor, farkındayım. Annesine ilişkin yanında olumsuz bir şey söylemiyorum filan ama yine de çocuk bir şekilde tel konuşmalarımıza tanık olabiliyor.
“Sen nasıl bir adamsın? Anlatsana bana!” dediğinde anlayamamıştım kızımı. Meğer beş yaşındaki çocuğa sık sık “Sen babanın nasıl bir adam olduğunu bilmezsin” dermiş annesi.
Birlikte yediğimiz bir yemekten Elif zehirlenince “Baban kötü yerlerde yemek yediriyor sana. Onun yanında tost dışında bir şey yeme” diye tembihlemiş. Aylarca sözünü tuttu çocuk annesinin.
Ortak arkadaşlarımıza beni kötülemeye devam ediyor, bıkmadan yıllardır. Önceleri kendimi savunurdum “yok öyle değil, böyle” diye. Artık “Esin ne diyorsa, doğrudur.” diyorum. Aramızda geçenlerin alenileşmesi beni çok üzüyor.
Geçen yaz tatilinde iki aylığına Fransa’ya gittiğini ertesi gün bana e-posta ile bildirdi “Paris’teyiz” diye. Düşünebiliyor musun? Bir babanın kendini değersiz hissetmesi ne mene bir duygudur, anlatamam. Eğer velayet ikimize ortak olsaydı; böyle bir sorun yaşamazdım herhalde.
O bir çocuk. Babasına da ihtiyacı var; hangi yaşta olursa olsun.
“Akşam işim var. Alır mısın kızı?” dediğinde “Olur tabii ama… Yurt dışından bir arkadaşım geldi. Yemeğe çıkacağız. Üçümüz gideriz.” dedim. Bir bağırdı ki… “Ertesi gün bale kursu var, uyuması lazım” O gün kızımla olamadığım gibi, akabindeki bir ay boyunca değişik bahanelerle görmem de engelledi.
Aynı kentte, birbirine yakın semtlerde otururken ben kızıma hasret yaşıyorum. Yok böyle bir şey… Ben çocuğumun hayatına daha fazla girmek isterken, daha fazla çıkartılıyorum. Bir ara Ankara dışına tayin çıkartıp, gitmeye kalkıştı. “Velayeti almak için dava açarım” deyince, vaz geçip taktik değiştirdi. “Yemek yemiyor, ödev yapmıyor, okulda problem çıkarıyor” diye taciz telefonlarına başladı. “Psikolağa götürelim” dediğimde “Hayır, hiçbir sorunu yok” deyip o yolu da kapattı.
Annem Mudanya’da. Yaşlı kadın. Altı yılda torununu sadece bir kez görebildi. Bir hafta sonu ona götürmeme bile izin ermiyor. Artı bir sevginin çocuğumuza ne zararı olacaksa…
Çocuk onun elini güçlendiriyor ya. Benimkini daha da zayıflatma derdinde, onunla ilgili kararlara karıştırtmayarak.
Elif’in bana güvenmediğini hissetmek içimi acıtıyor. Sadece kendime ve kızıma değil Esin’e de acıyorum aslında. Onun böyle bir kinle, öfkeyle nasıl yaşadığını anlayamıyorum çünkü.
Şu sözlerde mantık kırıntısı var mı? Kızımı zaten çok az gördüğüm için, birlikteyken onun hiçbir istemine ‘hayır’ demeyecekmişim. Alla’sen bir çocuğun istediği her şeye ‘evet’ denilir mi? Bu nasıl bir eğitim anlayışı?
Geçen yıl evlenme planları da yaptığım bir kız arkadaşım oldu. Elif’le de tanıştırdım Neler olmadı ki… Evlenince kızımı unutur, ilgilenmezmişim. Yeni çocuk yaparmışım. Elif’i üvey anne eline bırakmazmış. Annesinin dolduruşundan etkilenen çocuk bir süre benimle görüşmek istemediğini söyledi. Gerçi sonra ben Elif dışındaki nedenlerle evlenmekten vazgeçtim ama, çocuğun dengesi bozuldu elbette.
Elif annesiyle ilgili bir şey anlatmak isterse dinlerim, değilse hiçbir soru sormam. Annesi de, buluştuğumuzda üzerimdeki giysiye kadar sorgular. N’apsın bu çocuk? Etkileniyor elbette anasından. Akşamları telefon ettiğimde, dinlendiğini bildiğinden kesik kesik yanıtlar veriyor mesela…
Biraz daha büyüse kızım, ilişkilerimiz düzelecek biliyorum. Bu çocuk yarın ergenliğe girecek. Mevcut sorunları çözülmeli ki; yenileri karşısında güçlenebilsin.
Esin hala anlayamadı çocuğumdan vazgeçmeyeceğimi, bu sürecin hepimizi yıprattığını. İnanmak istiyorum; onun bir gün kendine uzaktan bakıp, kendini ve yaptıklarını değerlendireceğine.
Yardım alma teklifimi her defasında reddediyor. Oysa karşılıklı hatalarımızın ortaya çıkmasının yararı var, zararı değil. Kendi hatalarının ortaya çıkacak olması onu rahatsız ediyor, belli.
İyi de bir insan, baba olmanın bedelini bu kadar ağır ödemeli mi? Boşanmış bir çiftin çocuğu olmanın bedeli bu kadar ağırlaştırılır mı? (ŞD/TK)
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.