Durum Vahim: Çocuklar Kaçı(rılı)yor
Kaçma-kaçırılma olayları son yıllarda mı arttı? Bilemeyeceğim. Bildiğim; öncelikle aile içi şiddet ve çocuğa yönelik şiddet konusunda toplumun farkındalığının artmasının ve davranış değişikliğine gitmesinin gerektiği.
Hayatın her alanındaki şiddet ve hoyratlık insanın toplumsal güvenini sarsıyor. İzlenen her haber, okunan her haber iç karartıcı. İlle de kaybolan çocuk haberleri iç acıtıcı ve ürpertici.
Evet; çocuklar ya kaçıyor, ya kaçırılıyor.
Biliyoruz ki; bir çocuğun evinden kaçıp gitmesinde aile içi şiddet en önemli etken. Aile üyelerinden dayak yiyen, cinsel yönden taciz edilen, başka erkeklere para karşılığı satılmak istenen, üvey annesinin hışmına uğrayan, işsiz babanın evde yarattığı teröre katlanamayan, evdeki bütün ağır işleri yapması istenen, yeterli sevgi-ilgi-şefkat görmeyen, hamile kalan, dışarıda zorla çalıştırılan/çalıştırılmak istenen, çocuk(lar) evden kaçabiliyor.
Anne-babasının boşanmasını kabullenemeyen, kardeşini kıskanan, okul başarısı düşük olan, ailesiyle sorunlarını paylaş(a)mayan, ruh sağlığı bozuk olan, zihinsel özrü olan, aile üyelerince istismar / ihmal edilen, ensest mağduru olan, evdeki kuşak çatışmalarından bıkan, kendinden büyük biriyle ya da sevmediği biriyle evlendirilmek istenen, yoksulluk nedeniyle temel gereksinimleri bile karşılan(a)mayan çocuk(lar) evden kaçabiliyor.
Biliyoruz ki; bir çocuğun evinden kaçıp gitmesinde kişilik özellikleri de etken. Olumsuz alışkanlığı olan çocuklarla arkadaşlık eden, başkalarının hayatına özenen, macera hevesine kapılan, televizyonda sergilenen hayatları cazip bulan, büyüdüğünü kanıtlamak isteyen, kolayca kandırılabilen, film ve dizi kahramanlarına özenen, olumsuz rol model edinen çocuk(lar) evden kaçabiliyor.
Biliyoruz ki; bir çocuğun evinden kaçıp gitmesinde ev dışındaki dünya da etken. Organize suç örgütleri ve terör gruplarının ya da sanal âlemdeki kötü amaçlı bazı sitelerin ağına düşen çocuk(lar) evden kaçabiliyor.
Biliyoruz ki; kendilerine “ev” edindirilen yuva / yetiştirme yurdundaki kurallı yaşama uyum sağlayamayan, ailesini ve yakınlarını özleyen, dışarıdaki dünyanın cazibesine kapılan çocuklar bu kuruluşlardan kaçabiliyor.
Biliyoruz ki; bir çocuk evlenme vaadiyle, fuhuş sektöründe çalıştırılma amacıyla, organ ya da uyuşturucu ticaretinde kullanma amacıyla, ideolojik amaçla, çocuksuz insanlara evlat edindirme ya da dilendirmek amacıyla kaçırılabiliyor.
Biliyoruz ki; çocuklar kaza ve doğal afetler nedeniyle de kaybolabiliyor.
Biliyoruz ki; evden kaçan ya da kaçırılan çocuklar tehlike altında.
Mesela; televizyonda sergilenen hayatların cazibesine kapılıp İstanbul’a kaçan kız çocuğunun fuhuş çetelerinin ağına düşmesi olası. Mesela; uyuşturucu çetesiyle bağlantılı arkadaşlar edinen erkek çocuğunun o çetenin ağına düşmesi olası. Mesela; organ ticareti nedeniyle kaçırılan çocukların öldürülmesi olası. Mesela; hastanede henüz doğan bebeğin çalınarak bir başka aileye verilmesi olası.
Mesela… Mesela… Mesela… Oysa biliyoruz ki bu örnekler olası değil, gerçek.
Kaçma- kaçırılma olayları son yıllarda mı arttı? Yoksa kamuoyunun ve medyanın konuya ilişkin duyarlılığı mı arttı? Bilemeyeceğim.
Bildiğim; çocuklar ya kaçıyor, ya kaçırılıyor ve her iki durumda da sonuçların ürpertici olduğu.
Bildiğim; küçük yaşta çocuğu olan ailelerin -ve hepimizin- tedirginliğinin arttığı.
Bildiğim; kaybolan çocukların çoğunun bulunamadığı.
Bildiğim; aile içi şiddet ya da çalışma umuduyla evinden kaçan çocukların bulunma ya da pişman olup geri dönme olasılıklarının yüksek ama kaçırılan çocukların bulunma olasılığının düşük olduğu. Özellikle “organ mafyasının üssü” olarak nitelenen ülkemizde bu amaçla kaçırılan çocukların -canlı- bulunma olasılığının düşük olduğu.
Bildiğim; kaçma-kaçırılma olaylarının önlenmesine ilişkin yapılanların sınırlı olduğu.
Bildiğim; kaçma-kaçırılma olaylarının sadece çocuklarımızı sokakta oyun oynatmamakla ya da evde yalnız bırakılmamayla önlenemeyeceği. Çünkü konu çok boyutlu ve büyük ölçekli. Ve çözümü sadece kolluk kuvvetlerinin elinde değil.
Bildiğim; öncelikle aile içi şiddet ve özellikle çocuğa yönelik şiddet konusunda başta aileler ve eğitimciler olmak üzere toplumun farkındalığının artmasının ve davranış değişikliğine gitmesinin gerektiği.
Değilse; durum vahim.
* Şadiye Dönümcü. Sosyal Hizmet Uzmanı.
** Bilenler bilir; İzmir Fuarının açık olduğu dönemde sıkça kaybolan ve bulunan çocuk anonsları yapılır. Çocukken bu anonsları duyduğumda şaşırırdım: “İnsan nasıl çocuğunu kaybeder” diye.
Aradan yıllar geçti. İki yaşındaki iki(z) çocuğumla gittiğim aynı fuarda çocuk oyunu sergilenen bir alanda daracık sıra aralığından geçerek boş koltuklara ulaşmağa çalışırken Pınar’ın elimi bıraktığını fark etmemişim.
Kilometrelerce büyüklükteki bir alanda, on binlerce insanın içinde küçücük bir çocuğu; yanımızda aynı yaştaki kardeşiyle ve yaşlı annemle birlikte eşimle ikimiz ararken, yaşadığım panik duygusunu ve kaygılarıma karışan suçluluk duygusunu anlatmak şimdi bile güç. Önüme gelene “Küçük, kısa saçlı kot salopetli bir kız çocuğu gördünüz mü?” diye sorarken ihmalkâr bir anne olmanın verdiği utancı, gölete düşme olasılığıyla çevredeki polislere “Şlapp diye bir ses duydunuz mu hiç?” diye sorarken düştüğüm trajikomik durumu unutmam mümkün mü?
Pınar’ın “an-neee” diyen sesini duyup da onu babasının kucağında gördüğüm anda hayat durmuştu adeta. Ağlayarak kocaman sarıldığım yüzü çikolata bulaşığı dolu kızım büyük bir keyifle “Poli(s) amcalar bana çukuta verdi” derken, Bahar eteğimi çekiştiriyordu: “Ben de poli(s) amca çukutası istiyorum” diye.
Uzun lafın kısası: Kimsenin çocuğu kaybolmasın. Kimsenin çocuğu kaçırılmasın. Ama hepimizde bu konuda üzerimize düşen görev neyse onu yapalım.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.