Dağlar Yıkılmasın Diye Of Çekmeyen Kadın
Sülün hanım; babası ona gençliğinde sülün gibi olsun diye mi adı koymuş acaba? Ama, “şimdi koli gibiyim” diyor. 60 yıldır aşık ve Mertali ile evli. O 76, sevdiceği 83 yaşında. Kendisinin “kolsol”u var, kocası da “alimzer”li. İlgileri de ne kadar çeşitli?
Seksen metrekarelik dünyasının her mahallinde, gün boyu her daim açık olan televizyon(lar)daki konuklarıyla ve sevgili kocası Mertali’yle kalabalık halde yaşamını sürdüren arkadaşımın annesi Sülün Hanım’la tanıştırmak istiyorum sizi.
Hangi odaya giderse gitsin, bir görüntü, bir söz duyması gerektiğinden her sabah tümünü birden açtıran, gündüzleri izleyecek durumu olmadığından eş zamanlı dört-beş kanalı dinleyen Sülün Hanımın laboratuarında sabahları açık öğretim dersleri de verilen türkü-şarkı kanalı TRT-4 açıktır hep.
Yemek yaparken her türlü dersi dinlediğinden, hiç ummadığımız bir anda İngilizce-Almanca bir sözcük ya da teknik bir terim döktürüverir. İlginç olan bu terimleri yerinde ve doğru kullanması.
TV ve ille de diziler
Örneğin: Mantı yaptığı için, kendisini ‘selabit’ (celebrity: ünlü) yapmamızı ister. ‘Entipüf’ (entrümpelung: büyük temizlik) yaptığı için çok yorulur. Kartoffel (patates) yemeğini sevmez. Ya da Komik kadın, bizi güldürür hep.
Lahana dolması parmakları düğmelerin üstüne sığmadığından, kumanda kullan(a)maz. Akşam ajansını Ali Kırca’dan dinler. Yumuşak, sıcak, içinden aşk geçen, şaşaalı dizileri sever.
Akşam sekizde tek televizyon/kanal açıktır. Kucağında şımarık tepsisiyle kurulduğu hazeran, hacıyatmaz koltuğunda, çiğdem çitleyerek izlediği dizilerle günün yorgunluğunu atar. Bu saatlerde Mertali Amca bile sevgili karısını taciz etmez: suspus oluverir.
Bilir; reklam aralarında, bir zamanların filintası, şimdinin iki büklümü kocasının gönlünü bir şarkıyla, türküyle alıvereceğini. Onu öbür reklamlara kadar idare edecek akide şekerini ağzına atıvereceğini.
Müthiş kritikler
Dizi kahramanlarıyla o denli bütünleşir ki… Anlayamazsınız, söz ettiğinin yaratı biri olduğuna. ‘Cadı, domuz, kaypak, alengirli, ruhu pis” kahramanlardan hoşlanmaz.
Aliye dizisi boyunca Aliye’siyle birlikte ağladı, gülümsedi. Kaynanasından nefret etti, Deniz’e kavuşması için dualar etti. Kaynanasına hakkını helal etmesini kabullenmekte zorlandı.
Dizinin ertesi günü kargalar henüz kahvaltıya oturmamışken, eski komşusu Ayşe Kadın’la telefonda yaptığı bölüm kritiğinin dinlenmeye değer olduğunu söyler arkadaşım.
Bilmediği türkü, şarkı yok gibi. Siz salonda sohbet ediyor, o da mutfakta -kulağı ve aklı salonda- servis hazırlıyor olsun. Elinde ikramlarıyla içeriye girerken sohbetinize uygun içerikli bir şarkıyı mırıldanır.
Ve bazı yasaklar
Bu huyunu bildiğimizden, “off” çekeriz o yokken. Bizimki “bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” diye girer içeri.
Türküsü bittiğinde “Aman kızlar… dağlar yerinde dursun!” der. Bu Sülün’ce: “Hayatı çok ciddiye alma. Boş ver!” demek.
Canhıraş kadın programlarında yetmiş iki milyona derdini anlatan insanlara kahrolduğundan tansiyonu çıkan, şekeri yükselen Sülün Hanıma, bu programları izleme yasağı kondu.
Bir empati kraliçesi çünkü o. Bu nasıl bir beceri? Bırakın karşısındakinin içinde bulunduğu durumu, davranışını anlayabilmeyi, içselleştirmeyi, o adeta yerine geçiyor.
60 yıllık aşkın bonusu
Çikolatalı gofret eşliğinde neskafe yada içinde bitter çikolata erittiği sade kahve son yıllarda yakaladığı keyiflerden. Tatar yumuğu gözleriyle gofretini yer, kahvesini içerken izlemelisiniz onu. Yaşıtları çay, şeker stoklar, bizimki ise gofret.
Sülün Hanım yetmiş altı, kocası seksen üç yaşında. Altı yıldır yarı-yatağa bağımlı Mertali Amca’ya bu bonus yılları kazandıran altmış bir yıllık aşk. Geçen yıl hastanede, yoğun bakımdaki kocasını beklerken çocuklarına: “Dokuz canlıdır o. Beni bırakıp gitmez daha!” diyordu. Nasıl da tanıyordu sevdiceğini.
Bakanla, bakılan arasında yaş farkı yok denecek kadar az olsa da hizmetten yüksünmüyor, kalbini kırmıyor.
Kolsol ve alimzer
Nadiren yemenisini başına çember şeklinde başına bağladığında; “Üzerime gelme! Yoruldum!” mesajını okuyan kocası bir süre “Sülünümmmm!” diye seslenmeyip, “Aynurrrrrrr” demeye başlar. Arkadaşım “Ben de şimdi yemeni bağlıcam baba!” dediğinde küsüp, yorganı kafasına çeker.
Sülün Teyze, laboratuarında hacmi ve lezzeti yüksek yemekler yaratır. ‘Kolsol’u (kolesterol) yüksek olmasa, doktorunun “İnsanlar ot yemeli!” talimatını hiç tutmayacak.
Kendisi de ucundan tırtıklayarak tüm gün kocasını besler. Gerekçe: Alimzerli (alzheimer) adamın başka türlü susmaması.
Çok iyi bir “jenerik, logo, cıngıl, VTR” okuru olan Sülün Teyze, analarına bırakın yazmayı, okuma bile öğretmedikleri için iki oğlunu “öğretmenlerin yüz karası” olarak niteler.
Evliliği garantilemek
Sanki o herkesten başka türlü seviyor çocuklarını. Onlara bakarken kendiyle de övünüyor gibi.
“Ahhh! şu oğlanlar da evlenivereydi! Yaşları kemale eriyor. Artık erkeklerde evde kalıyor. Ben n’apcam onları? Üniversitedeyken birini bul(a)madı, beceriksizler!” diye hayıflanan Sülün Teyze, okulların açıldığı hafta ve yarıyıl tatili sonrası çevredeki okullara gidiyor. Niye?
Bekar öğretmen tayini yapıldıysa, tanışmaya, iftihar ettiği oğullarıyla tanıştırmaya. Okul müdürlerinden kız istemeye…
Girmesi zor, çıkması çok daha zor, yarım gün çalışan memur/öğretmen gelin arayan potansiyel kayınvalideler gidermiş meğer okul müdürlerine. En son gittiği müdür “Olsa, (dükkan senin!) yardımcı olacağım. Hepsi okulda buluyorlar!” deyince, bizimki “öğrencilerinize derslerde ‘üniversitede evleneceğiniz kızı/erkeği seçin’ diye öğretin evladım!” demiş.
Kızlarıma “Sevgiliniz olsun hep! Evlenmeyi garantileyin,” deyip ardından ekler: “Boşalan kız arkadaşınız olursa, bana haber veriverin emi?”
Boşanmaların artışını kadınların, erkeklerin/kocalarının posterini (prospektüsünü) iyi okuyamamasına bağlar. Küstüm yastığı kullandıkları son altı yıl hariç yıllarca aynı yastığa baş koyduğu kocasına istediği her şeyi er-geç yaptırttığını, ‘canımcım’sız konuşmadığını, susacağı yeri bildiğini, yorgun geldiğinde önüne rakısını koyup, çocukları başka bir odaya götürdüğünü, radyoyu açarak gevşemesini sağlayıp, ardından çocukların ödevini kontrol ettirdiğini söyler.
Ardından da ‘söz meclisten dışarı’ diyerek ekler: Aptal kadınlar boşanır!
Aşklarının öyküsü
Aşklarının öyküsünü anlatmayı pek sever.En iyisi onun ağzından dinlemek…
“On beşimdeyim henüz. Köyün zengininin küçük ve şımarık oğluna zorla nişanladı babam beni. ‘Nişanladın, ama evlendiremeyeceksin!’ dedim babama. Filinta gibi yakışıklı jandarma başçavuşu Mertali’yle çeşme başında karşılaşmam nişanlılığımın
“ilk zamanlarına denk. Muhtarın kızı arkadaşım Yadigar aramızı buldu. Plan yaptık. Askerliği bitene kadar nişana devam. Düğüne bir ay kala ben, gelin hanım, -yalancıktan- bayılmaya başladım. Hep kalabalık yerlerde, laf taşıyacak insanların yanında. Köy yerinde dedikodu bol: ‘Sülün’e dert girmiş’ diyorlar.
“Erkek tarafı işkillendi. Yiğitliklerinden nişanı atamıyorlar. Mertali, teskeresini, düğünden on gün önce aldı. Ankara’ya gitti. Hazırlıkları yaptı. Düğüne dört gün kala, Yadigar’ın yardımıyla evden kaçtım. Mertali, Ankara-Polatlı arası için iki maaşa denk gelen ücret karşılığında araba kiralayarak beni kaçırdı.
“Köyden memurla evlenen ilk genç kız benim. Eski nişanlımın, bir oturak aleminde vurdular. Hemence dul kalacakmışım meğer. Ailemle ilk doğumumda barıştık….” diye sürdürdüğü öyküsüne her defasında yeni detaylar ekler.”
Öykünün finalinde evlilik cüzdanını getirir. Önce kendi resmini göstererek, “Adımı babam koymuş, gençliğimde sülün gibi olacağımı bilerek. Boylu, poslu endamlı bir kadınken, şimdi sülünlerle dalga geçercesine, koli gibiyim. Bu halime bakma! Adımla müsemmaydım bir zamanlar…” der ve ekler “Amcan da adıyla müsemmaydı.”
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.