Cemafer; Süper Ultra Mega Bir Kadın(dı)
“Süper kadın sendromu’ymuş dört aydır yaşamımı kahreden rahatsızlığımın adı. Oysa ben kendimi ultra mega bir kadın zannediyordum.” Bu sözler dersini çok çalışmış öğrenci edasıyla hastalığının teşhisi sonrası yaptıklarını ve öğrendiklerini Neylan’a ve bana aktaran arkadaşım Cemafer’e ait.
“Yaşadıklarından biriktirdiği deneyimlerle yaşamını dengeye oturtan otuzlu yaşlardaki çalışan kadınlar hayatın bir noktasında şöyle bir arkaya bakıp kendilerini değerlendirdiklerinde… Hep başkaları için yaşadıklarını fark ettiklerinde… Hep bakımlı, formda ve aktif olmaktan yorulduklarını hissettiklerinde… Kendisinden beklenenleri yapmakta zorlandıkları halde ‘yıkılmadım, ayaktayım’ demeyi sürdürdüklerinde…” diye anlatan süper arkadaşımızın sözünü kesen Neylan’ın “Bu mükemmeliyetçilikle bu sendromu en iyi taşıyan hasta sen olursun” demesine de aldırmadan anlatmaya devam etti.
“Özgüvenini kaybetmemek… Gördüğü saygıyı sürdürülebilmek… Kendini kanıtlama gereksini duyan kadınlar ya saldırganlaşır ya da isteklerini dolaylı olarak gerçekleştirirken… Her işi başaran ‘süper women’ kadın oluverirlermiş.
Sonra da…”Affedersiniz, heyecanlanıp meslektaşım, dostum 16 yıllık daire arkadaşım Cemafer gibi en sonda söyleyeceklerimi en başta söyleyerek konuya girdim. Önce onu tanıtayım size.
Anneliğin, kadınlığın, iş kadınlığının, mimarlığın mükemmel temsilcisi arkadaşım ‘En’giller familyasından gelir. Eşi Hüsnü de, mimar. İki çocuklu. Oğlu Cem; Lise 2’de. Kızı Fer; 8. sınıfta. Yardımcısının yaptığı temizliğe güvenmeyip, akşama üzerinden geçer. Her akşam taze yemek yapar.
Kendine asgari itina…
O yürümez, koşar. Öğlen tatilini kendine ayıracağına, evin ve evdekilerin bilumum işini yapar. İş çıkışı alış veriş yapıp, evine gider. Hafta sonları annesinin işlerini de toparlar. Hep ‘bana dokunmayın, elleşmeyin’ modunda olan Hüsnü ise sadece ç-a-l-ı-ş-ı-r ve keyif aldığı ve istediği şeyleri yapar. Koruyacağı ve bakacağı varlıklara azami itina, kendine asgari itina gösteren Cemoş, şahsa maruz zamanı kuaförde değerlendirir.
Resim yapmıyor artık. Her şeyin zamanında olmasını ister. ‘Adam sende’cilerden nefret eder. 4-5 saat uyur. Her türlü durumda kendini yoracak iş bulur.
Günde yirmi saat çalışan ve yaşamın her alanında kendini kanıtlamış olan 38 yaşındaki Mükemmeliye Hanımın vücudunun bu taşkalaya tepki vermesi kaçınılmazdı. Veee…
“Yataktan her yerim ağrıyarak, kaskatı kalkıyorum. Sabahlığımı zor giyiyorum. Gece sıçrayarak uyanıyorum. Parmaklarım uyuşuyor. Sanki bir enjektör tüm gücümü emip, sonra vücuduma karıncalar zerk ediyor. Tüm kaslarım, sırtım, göğsüm, kalçalarım ağrıyor, başım da. Ağrı kesici alıyorum habire. Çarpıntım var. Midem ve bağırsaklarım gaz dolu. Toplantılarda geğirip, rezil olmaktan korkuyorum. Sürekli dişlerimi sıkıyor, uykuda gıcırdatıyorum.” demeye başladı.
Verimsiz, unutkan, yüz kasları gergin, asık suratlı, çatık kaşlı bir kadın oldu. Gülerken, gülümserken yüz kaslarının ağrıdığını söylüyor. Elleri buruştu ve morardı. Süreç içerisinde dalgın, sinirli, vesveseli ve mutsuz bir insan oldu..
Neylan’ın “depresyonda değilsen, panik ataksın.” demesine sinirlenip, daire hekiminin önerisiyle gittiğimiz dahiliyeci idrar, kan, tiroid, hormon ve romatizma testleri istedi. Sonuçta ağrı kesici yazıp, bir romatoloğa ve ardından psikiyatra görünmesini istedi.
Ve fibromiyalji…
Romatolog, tahlil sonuçlarına bakıp Cemafer’i muayene ettikten sonra uyguladığı Fibromiyalji Risk Testi(**) sonucunda ‘kesin fibromiyalji’ teşhisi koydu. “Uyku bozukluğu sonucunda oluşan kimyasal maddeler kaslara toplanarak tüm sistemleri etkiler. Fiziksel yada ruhsal nedenlerle uykunun dördüncü evresine geçememenin yarattığı vücut gerginliği ertesi güne sarkınca fibromiyalji oluşur.” diye açıkladı.
Doktor “Hayatın içine katıl! Günlük aktivitelerini sakın kısıtlama; arttırarak sürdür. Yaşam tarzını ve kafa yapını değiştirmelisin. Zihnini ve ruhunu da rahatlatmalısın. Fibromiyalji nam-ı diğer süper kadın sendromu; 30-40’lı yaşlardaki işte-evde eksiksiz olma ve iyi eş-anne olma kaygısı yaşayan kadınların hastalığıdır. Tedavi uzun süreli, ancak verdiğim ilaçlar rahatlacak. Diyetini uygula. Bol su iç! Telaş, evham, stres yok. Zamanı denkleyebilirsen kaplıcaya git. Bolca yüzmelisin. Meditasyon, yoga… Gün ışığından yararlan. Ve manual terapi almanı öneririm. Hastalığın sağaltımında psikoterapi de çok yararlı.” diye önerilerini sıraladı.
Eve vardığımda hemen sanal aleme daldım. İşte ‘süper kadın sendromu’na ilişkin aklımda kalanlar…
Süper kadınlık; aslında özgüven sorunu yaşayan ve çevresine güven duymayan kadınların geliştirdiği bir davranış modeliymiş. Bu davranışlar zamanla kişinin ailesi ve çevresindeki diğer insanlarla ilişkilerinin bozulmasına yol açarmış. Sendrom, zor ulaşılabilecek hedefleri seçen kadınları etkilermiş. Yoğun koşuşturma kadını fiziksel ve ruhsal olarak yıpratıp, çevresiyle de ilişkisi bozduğundan zamanla depresyon, anksiyete ve panik atak gibi psikolojik sorunlar ortaya çıkarmış.
Öncelik ilaç tedavisine verilirmiş. Psikoterapi seanslarında üstlendiği sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirmeye çalışırken bunalan süper kadın sendromlu hastalara “Her şeyin en iyisini yapmak, her şeyi başarmak zorunda değilsiniz. Bazı görevleri reddedin! Artılarınızı ve eksilerinizi bilip, kabul edin. Makul beklentileriniz olsun. Öncelikli hedef sıralaması yapın.“ yönünde telkinler yapılıyormuş. Bu telkinler; kadının kendini güvende hissetmesini ve çevresindekilerin isteklerine hayır deme gücünü kendinde bulabilmesini sağlıyormuş.
Evet; süper, ultra mega bir kadın olan arkadaşım bu aralar sadece Cemafer olmak için yoğun çaba harcıyor. İlaç tedavisinin iyi geldiğini gözlüyoruz. Kendine yeni bir harita çıkarmakla uğraşıyor. Haftaya akupunktura başlayacak.
Salonunun duvarına resmedeceği deniz manzarasını yapabilmek için kas ağrılarının tamamen biteceği günlerin yakında geleceğine inanıyor. (ŞD/NZ)
* Şadiye Dönümcü, Sosyal Hizmet Uzmanı.
** Fibromiyalji Risk Testi için.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.