BİR KİTAP: YAŞLILIK & DOSTLUK (*) CICERO
“ …..yaşlı kimselerin çoğuna göre yaşlılık öyle kötü bir şeydir ki “Onun yükünü taşımak Atına’yı taşımaktan daha ağırdır.” derler.
Kendilerinde iyi ve mutlu ömür sürmek için azıcık yetenek olmayan kimselere her çağ ağır gelir, ama her iyiliği kendinden bekleyen insanlar için doğal zorunlulukların hiçbiri kötü görünemez.
Yaşlılığa herkes ulaşmak ister, ulaşınca da onu kötülerler. Bu dengesizliktir, mantıksızlıktır.
İnsan ha seksen yaşında, ha sekiz yüz yaşında olmuş, yaşlılığın ağırlığı aynı değil midir? Öyle yok geçmiş zaman ne denli uzun olursa olsun, bir kez akıp geçti mi, düşüncesizlerin yaşlılığını kolaylaştırarak avuntu yoktur.
Doğanın öbür çağlarına önem verip de, yaşlılığa aldırış etmemek olacak şey değil…
Ağaçta ve yerde yetişen meyvelerin zamanı gelince olgunluktan geçmesi ve düşmesi gibi, insan ömrünün de bir sonu olması zorunlu. Bilge insan buna uysallıkla katlanır. Doğaya karşı gelmek devlerin yaptığı gibi tanrılara kafa tutmak değil midir?
Suç yaşlılık da olsaydı, aynı dertleri bende çekerdim, diğer yaşlı kimseler de; oysa öylelerini tanırım ki yaşlılığa sızlanmadan katlanırlar, ne iyi oldu da tutkuların zincirinden kurtulduk, derler; eş dost tarafından da bir yana bırakılmazlar.
Bu tür sızlanmaların tümüne yol açan suç yaşta değil, huydadır. Ilımlı olan, hırçınlık, terslik etmeyen kimselerin yaşlılığı dayanılmaz bir şey değildir; huysuzlukla terslikse, insanı her çağda sıkar.
Yaşlılık başı pek darda olana bilge olsa da kolay gelmez; ama bilge olmayana, bolluk içinde yaşasa bile ağır gelir.
Yaşlılığa karşı en yetkin silahlar bilgili ve erdemli olmaktır. Bu erdemler uzun ve dolu bir ömür sürdükten sonra insana tadına doyulmaz bir zevk verir; çünkü bunlar insanı hiçbir zaman, dahası yaşlanınca bile terketmezler.
Yaşlılık güçlü ve yengi kazanan bir ata benzer.
Yaşlılığı kötü gösteren dört neden
-İnsanı işlerden uzaklaştırması,
-Bedeni zayıflatması,
-İnsanı hemen her zevkten yoksun kılması,
-Ölüme yakın oluşu…
Yaşlılık, insanı işlerden uzaklaştırırmış. Hangi işlerden? Gençlik ve güç isteyen işlerden mi? Yaşlılara göre, beden güçsüz de olsa, manevi güçlerle yapılabilecek işler yok mudur
Yaşlıların işe yaramadığını söyleyenler boş konuşuyorlar; böyle bir savda bulunmazlar, denizde dümencinin hiçbir şeye yaramadığını söylemiş gibi oluyorlar, “Öyle yo” diyorlar,” gemide kimi direğe tırmanır, kimi güvertede koşuşur, kimi sintineyi boşaltır, dümenciyse dümen elinde geminin kıçında rahat rahat oturur.”
Yaşlılar gençlerin yaptığı işleri yapmazlar, ama çok daha büyük, çok daha iyi işler görürler. Büyük işler kol gücü yada hız ve çeviklikle değil, düşünce, sözünü geçirme, ortaya doğru düşünceler atmayla başarılır. Yaşlılar bu ortamlardan yoksun olmak şöyle dursun, onları arttırmışlardır bile..
Şimdiye dek başınızda olan aklınız nereye gitti de Çılgınlar gibi yolunuzu şaşırdınız.
Isparta’da en onurlu görevlerde bulunan kimselere “Yaşlılar”denir. Bunlar gerçekten de yaşlıdırlar. Dünyada en büyük devletler gençlerce yıkıma sürüklenmiş, yaşlılarca da kurtarılmış ve kalkındırılmıştır.
Yaşlandıkça bellek zayıflar, derler. İşletmezsen yada yaradılıştan ağır işliyorsa, zayıflar elbette. Ben belleğimi yitirmekten korkmam.
Bir yaşlının hazinesini gömdüğü yeri unuttuğunu doğrusu hiç duymadım; yaşlılar iş edindikleri şeyleri, mahkeme için saptanan günleri, kimden alacakları, kime verecekleri olduğunu akıllarında tutarlar. ……….öyle çok şey anımsarlar ki onlar …….. yalıların aklına bir şey olmaz, yeter ki çabalarını ve eylemlerini sürdürsünler, bu yalnızca parlak ve onurlu konumlarda bulunan kimseler için değil,kendi halinde bir ömür sürenler için de böyledir.
….. ne kadar yaşlı olursa olsun, bir yıl daha yaşayabileceğini düşünmeyen var mıdır?
…..Ey yaşlılık, başka hiçbir dert getirmesen de, gelirken yanında getirdiğin şu dert yeter:
İnsan çok yaşayınca, görmek istemediği bir çok şeyi görür……
Bence yaşlılıkta en acı şey; O yaşa gelen insanın başkalarına sızıntı verdiği düşüncesinde olmasıdır.
“…. Yaşlıların can sıktıklarını değil, hoşa gittiklerin söylemek daha doğru olur; öyle ya, aklı başında yaşlılar iyi huylu gençlerden nasıl hoşlanır, gençler kendilerine saygı ve sevgi gösterdiklerinde yaşlılığa nasıl daha kolay katlanırlarsa, buna karşılık gençlerde yaşlıların öğütlerini dinlemezden zevk alır ve onlar sayesinde erdeme karşı bir heves duyarlar.
…. İnsan önceleri neyle uğraşmışsa, yaşlılığında da onunla uğraşır.
….Gençliğimde bir boğa ya da bir fil kadar güçlü olmak umurumda olmadığı gibi, şimdi de gençlikteki gücümü yitirişim umurumda değil. Elinde olanı kullanmak gerek ve her ne işe girişirsen, buna gücünün yetip yetmeyeceğini düşün.
….Yaşlıların yeni yetişenlere ders vererek onları yetiştirecek, onlara toplumsal görevlerin hepsini öğretecek güçleri vardır.
“….Güçsüzlük; yaşlılıktan çok gençlikteki yaramazlıkların bir sonucudur, yeni yetişenlerin zevke düşkünlüğü ve taşkınlığı, yaşlılara miras olarak güçsüz bir beden bırakır.”
“….Yaşlı insan gücünü yönetmesini bilmeli, ancak gücünün yettiği kadarına el atmalı; böyle olursa eski gücüm kalmadı diye yakınmaz…”
“….Ömrün gidişi bellidir, doğanın çizdiği tek bir yol vardır, basit bir yol; ve her çağın kendisine göre bir durumu vardır; çocuklarda zayıflık, yetişkinlerde taşkınlık, orta yaşlılarda ağırbaşlılık, yaşlılarda olgunluk doğal durumlardır ve bunları kabullenmek gerekir…”
“….Yaşlılığa katlanmak, kusurlarını çabalarımızla gidermek gerekir.
Sağlığı göz önünde tutmak, bedeni ölçülü olarak işletmek, gücümüzü yok edecek denli değil, tazeleyecek denli yiyip, içmek gerek…
Hem yalnızca bedene değil, asıl zihne ve ruha özen göstermeli, çünkü yağsız kalan lambanın söndüğü gibi bunlar beslenmeyse,yıkıma uğrarlar. Çok yorucu bir beden eğitimi, kuşkusuz bedeni ağırlaştırır, zihinse, işletildiğinde çevikleşir….
“…Gençlerde yaşlıların, yaşlılarda da gençlerin kimi özelliklerinin bulunması iyi bir şeydir. Bu düşünceyi benimseyen, beden bakımından yaşlanabilir, ama ruh bakımından hiçbir zaman yaşlanmaz…”
“……Gündüzleri her dediğim, her duyduğum, her yaptığım şeyi akşamları aklımdan geçiriyorum. Ruhum yapacağı eğitim budur, zihnin tutacağı yol işte bu yoldur.
Böyle işlere kendimi verip çalışırken, alın teri dökerken beden gücümün yokluğunu pek duymuyorum. Arkadaşlarımla konuşurken, uzun uzun düşünülmüş düşünceler ortaya atıyorum. Bu düşünceleri de, beden gücüyle değil, akıl gücüyle savunuyorum. Bu işlerle uğraşamayacak duruma gelirsem, artık o yapamadığım şeyleri, yattığım yerde düşünmek de gene benim için bir zevk olur, ama sürdüğüm ömür gene eylemli olmama olanak veriyor. Çünkü kendisini işe veren, çalışan insan, yaşlılığın ne zaman geldiğini duymaz. Böylece yavaş yavaş ayrımına varmaksızın yaşlanır ve birden çöküvermez de ağır ağır söner…”
“Zevk düşkünlüğüne, yükselme hırsına, başkalarını geçmek için didinmeye, düşmanlıklara, tutkuların tümüne hizmet ettikten sonra, ruhun yapayalnızca kalması, kendisiyle başbaşa yaşaması, ne paha biçilmez bir zevktir!
Öğrenim ve bilgi ile beslenirse, insana istediğini yapma zamanı bırakan yaşlılıktan hoş bir şey yoktur…”
“…Çiftçilik zevkimden inanılmayacak kadar hoşlanıyorum. Yaşlılık hiçbir zaman bu zevklere engel olamaz ve bunlar, bana kalırsa bilge olan bir insanın yaşamıyla yakından ilgilidir. Çünkü bu zevkler toprağa bağlıdır; o toprak ki, hiçbir zaman buyruklara uymazlık etmez ve aldığını hep bol bol geri verir, kimi zaman kazanç azdır, ama çoğu kez bol olur..”
Yaşlılık, hele onurlu bir ömür süren yaşlılığı, insana bütün gençlik zevklerinden daha değerli sayılacak derecede büyük bir saygınlık kazandırır.
Her şarap eskimekle ekşimediği gibi, her insanda yaşlanmakla aksileşmez.
Yaşlılıkta ağırbaşlılığı doğru bulurum ama bir dereceye değin; aksiliği hiç doğru bulmam.
Biz çağdakilere en çok üzüntü ve tasa veren, ölüme yakın oluşu…Evet ölüm yaşlılardan uzun süre uzak kalamaz. Ama onca yıl yaşayıp da ölümün küçümsenmemesi gerektiğini anlamayan yaşlıya yazık. Ölüm ruhu tamamıyla yok ediyorsa, üzerinde durmaya değmez yok onu sonsuz bir ömür yaşayacağı bir yere götürüyorsa, o zaman istenilmesi gereken bir şeydir. Üçüncü bir olasılık da yoktur ya ….
Akılda, düşünmede, düşüncede yaşlılar da olur. Yaşlılığın meyvesi; o çağa gelmeden önce bol bol iyilik etmiş olduğunu anımsamaktır.
Gençlerin ölmesi bana, harlı ateşin bol suyla söndürülmesi gibi gelir; yaşlıların ölümüyse, geçmiş bir ateşin hiçbir etkiyle değil de, kendiliğinden sönmesi gibidir.
Nasıl elmalar hamken çekilip, kopartılır iyice olgunlaşınca düşerlerse, öylece gençlerin canını bir güç çeker alır da, yaşlılar olgunluktan ölür.
Bu olgunluk bana öyle tatlı geliyor ki, ölüme yaklaştıkça uzun bir deniz yolculuğundan sonra karayı görür gibi oluyor, sonunda limana varacağımı sanıyorum.
Yaşlılığın nerede biteceği hiç belli olmaz; bu çağda elinden geldiği sürece görevini yapıp ölümü küçümsemekle akıllıca yaşamış olursun.
İşte yalılar bu nedenle gençlerden daha gözüpek, daha metin olurlar.
Bir ömür sonunda en iyi şeyi; doğa kendi yarattığı yapıtı yavaş yavaş yokederken, aklın ve duyguların olduğu gibi kalmasıdır.
Yaşlıların iki günlük ömürlerini aç gözlü gibi harcamaları, ortada bir neden yokken de o kısa ömrü yaşamaktan vazgeçmemelidir.
Yaşlılık yaşamın son perdesidir; bir oyunun bizi usandırmasından nasıl kaçınıyorsak, yaşlılıktan usanmaktan da kaçınmalıyız, hele yaşama doymuşsak….
(*)Çevirenler: Dr.Ayşe SARIGÖLLÜ-Türkan TUNGO
Cumhuriyet Dünya Klasikleri, Çağdaş Matbaacılık Eylül- 1198 (S.II-56)