Bedensel Hastalıkların Ruhsal Nedenleri
En son ne zaman bir habere çok sevindiğinizi hatırlayın. Göz bebeklerinizde parlayan ışık, midenizde uçuşan kelebekler, birden hızlanan kalp atışlarınız… Bütün bedeniniz bir anda yaşadığınız bu sevince ortak olmuştur. Böylesi zamanlarda çok iyi anlaşıldığı gibi; insan bedeni ruha tutulan bir ayna gibidir. İçinizde taşıdığınız duygular, adeta damarlarınızı takip ederek tüm varlığınızı dolaşır. Hisleriniz, tek bir hücrenizi bile atlamadan bedeniniz boyunca serpilir.
Mutluluğun bedende bölünerek çoğalması elbette güzeldir. Ancak ne yazık ki; kaygı, endişe, korku, mutsuzluk, umutsuzluk gibi olumsuz duygularda da bu durum değişmez. Sınav öncesi başlayan karın ağrıları, hastane koridorlarında durmaksızın titreyen eller ya da topluluk önünde konuşurken ter içinde kalınan durumlar; hiçbiri için tesadüf denemez. Bu rahatsızlıklar her yaşandığında bedeniniz üzerinden aslında ruhunuz alarm verir.
Hastalıklara yol açabilen fizyolojik süreçleri, genetik ve çevre gibi faktörlerin etkisini asla yabana atmamak lazım; ama hastalıkların zihinsel nedenleri de yok sayılamayacak kadar fazladır. Hangi duygularla yol arkadaşlığı ettiğinize, damarlarınızda neyin dolaşmasına izin verdiğinize bu nedenle dikkat etmelisiniz. Bedeniniz ruhunuzu dışa vurur. Bir türlü çözemediğiniz kronik sağlık sorunlarının temelinde ruhsal nedenler yatıyor olabilir.
Anne veya babasından şiddet gördüğü için altını ıslatan çocukların hikayelerine mutlaka rastlamışsınızdır. Korku, vücutta tersine bir gidişatı tetikleyen çok güçlü bir duygudur. Yetişkin insanların da korkuyla imtihanının bittiği söylenemez. Hayata dair yaşanılan korku dolu süreçler; kronik ishallere, hazımsızlığa, kusmaya, iştahsızlığa ve geçmeyen baş ağrısına yol açabilir. Vücut yaşadığı adrenalin seviyesiyle başa çıkamazsa kendini kapatabilir; dolayısıyla bayılmalar meydana gelir. Boyundan başlayıp sırt ve bel bölgesine kadar devam edebilen kasılmalar ve tutulmalar da korkuyla ilişkili olabilir. Yaşadığınız korku halinden sıyrılamazsanız vücudunuz büyük ölçüde kasılıp kalacaktır. Kendinize başka yolların var olduğunu inandırmak için çaba göstermelisiniz.
Öfkenin ve kızgınlığın bedendeki ifadesinin ateş olduğu ifade edilir. Söze dökülmeyen, dile getirilemeyen kızgınlıklar bir yolunu bulup vücuttan dışarı taşacaktır, bunun bir yolu da kişinin ateşin yükselmesidir. Birikmiş öfkenin etkisiyle birlikte kişi bilinçsizce kendisine ve çevresine zarar verebilir. Çoğu zaman dikkatsizlik ya da sakarlık denilip geçilse de; gün içinde yaşanan ev kazalarının, yaralanmaların, yanıkların ve kanamaların temelinde bastırılmış öfke olabilir. Öfkenin yol açabildiği diğer bir rahatsızlık ise kaşıntı hissi ve vücutta beliren kabarmalardır. Öfkeyi ve kızgınlığı bastırmaya çalışmak bu hisleri daha da büyütür; çok geçmeden sizi rahatsız edenin ne olduğunu saptamalısınız.
Vücuttaki kronik ağrılar mutlaka hekim kontrolünde araştırılmalıdır; arkasında çok çeşitli sağlık sebepleri olabilir. Ancak özellikle derinlere gömülen suçluluk duygusunun vücutta kendisine baş ağrısı, mide ağrısı gibi çeşitli ağrılar aracılığıyla ceza yarattığı bilinmektedir. Migren gibi uzun vadeli olarak hayat kalitesini aşağı çeken, adeta insanı süründüren sağlık sorunlarını aşmak için ilk adım olarak kalbinizde kendinizi bağışlayabilirsiniz. Bunun için olumlama yapmanın gücünden yararlanabilirsiniz. Kendinize hatırlatın: “Suçluluk duygusu hissetmeden iyi olan her şeyi kabul ediyorum. Kendimle ve dünyayla bir bütünüm. Küçük şeylerle mutlu oluyorum.”
Korunmaya ve güvende hissetmeye ihtiyacı olmayan insan yok denecek kadar azdır. Herhangi bir çevresel nedenle mutluluğunuzun tehdit altında olduğunu hissettiğinizde yemeğe sarılıyorsanız yaşadığınız fazla kilo probleminin temelini iyi araştırmanız gerekir. Her başı sıkıştığında kendini buzdolabının karşısında bulan yetişkinler için bu ruhsal problemin sonu obeziteye kadar varabilir. Kültürel etkenlerin de bu sorunu tetiklediğini söylemek yanlış olmaz. Bebeklik çağından itibaren her ağladığında kendisine yemek teklif edilen çocukların büyüyünce sorunlarla başa çıkmanın yolunu yemek zannetmesi kaçınılmazdır.
Karar verip harekete geçmeyi “yeni bir işe adım atmak” olarak ifade ederiz. Geleceğe dair kararsızlığın ya da inanmadan bir işin içine girmenin sonucunda da bundan etkilenen ayaklar ve bacaklardır. Varis gibi bacakları saran, yürümeyi zorlaştıran problemleri sık sık yaşıyorsanız, ayaklarınızın sizi eve, okula ya da işe giderken neden geri geri götürdüğünü sorgulayabilirsiniz. Geleceğe dair inançlı adımlar atılmadığında ayakların fonksiyonunu yitireceğinin en güzel kanıtı yaşlı insanlardır. Kimi yaşlılar arkasında fizyolojik bir neden olmaksızın yatağa bağımlı hale gelir. Çocukların bitmek tükenmek bilmez enerjisinin yanında yaşlıların giderek adım bile atamayacak hale gelmesi hayatın bu konu hakkında verdiği bir ipucudur.
Eğer hayatınızda sürekli kişilik çatışması yaşadığınız bir ya da birden fazla insan varsa bunun bedelini alerji ile ödüyor olabilirsiniz. Alerji olmanın sürekli yaşattığı kaşınma, hapşırma, burun çekme gibi rahatsız edici semptomları bir arada düşünün. Zihninizin içinde sürekli devam eden çatışma haline çok benzer şekilde bedeninizde de bir kaosu yaşamaya başlamışsınızdır. Sadece bahara, polene ya da çileğe değil bazı insanlara da deyim yerindeyse alerji besliyor olabilirsiniz. Eğer iş arkadaşlığı gibi mecburi bir ilişkinin içerisinde değilseniz çatışma ortamını mümkün olduğu ölçüde terk etmeye çalışın.
Yalnız hissetmekle sırt problemleri arasındaki ilişki çok da sürpriz değildir. “Arkasında durmak”, “sırtında elini hissetmek” derken hep destek olmaktan, yalnız bırakmamaktan bahsedilir. Yalnız kalan insanda ise özellikle üst sırt olmak üzere sırt ağrıları devreye girer. Eş, aile, işveren ya da arkadaş tarafından desteklenmemenin yükü sırta ve omuzlara binecektir. Böylesi durumlarda desteğin aslında kişilerden değil hayattan ve evrenden geldiğini bilmek ruh sağlığı için faydalıdır. Hayatla bir bütün olduğunuzu ve bu döngüde her şeyin zamanla yoluna gireceğini aklınızdan çıkarmamalısınız.
Kelimeler dudaklardan dökülene kadar vücutta kısa sayılamayacak bir yol izler. Duyguların rahatça kelimelere dönüşemediği durumlarda ise bütün bu sistem üzerinde çeşitli rahatsızlıklar görülebilir. Vücudunuzda boğaz, bademcikler, dil, diş, dudaklar, ses telleri gibi bölgelerde kronik sorunlar yaşıyorsanız; bunun için kendinizi ifade edemediğiniz ortamları suçlayabilirsiniz. Öksürük de aynı nedenlerle gelip boğazınıza yerleşebilir, zamanla kronik bir hal alabilir. Rahatça konuşamamanıza neyin sebep olduğunu bulup üzerine gitmelisiniz. Otorite korkusu, kabullenilme ihtiyacı, cesaret kaybı ve çatışma ortamı; ifade bozukluğunun ilk akla gelen sebepleridir.
Not: Bu Yazı medyapress.com.tr Sitesinde Yayınlanmaktadır.