Bakılan Yaşlılar ve Yaşlılara Bakanlar Anlatıyo
Evinde yaşam sürdüren yaşlılara ilişkin sorunları bakanlar ve bakılanların ağzından yorumsuz olarak dinleyelim.
71 yaşında, iki çocuklu, evinde yalnız yaşayan bir yaşlı anlatıyor:
“Başkalarının yardımına /desteğine gereksinim duymak beni üzüyor, etkiliyor. Hastaneye yalnız gidemiyor, alışveriş torbalarını taşıyamıyorum. Faturaları komşum yatırıyor. Her geçen gün daha da yalnızlaşıyorum.
Çalan kapı zili, çalan telefon yüreğimi hoplatıyor. Niye? Mutluluktan. İnsanın arayanı-soranı olmalı. Apartman görevlisinin geldiğinde, bir-iki laf etmeyi seviyorum. Kızımın biri her sabah, yurt dışındaki haftada bir “Anne, ne yapıyorsun?” diye arar. Ölen eşimi özlüyorum. O evin içinde konuşulacak paylaşılacak hatta tartışılacak bir nefesti. Yalnızlığı sevmiyorum ama geldiğinde torunumun müzik dinlemesine de tahammül edemiyorum.
Konuşacak birini bulduğumda sürekli konuştuğumun farkındayım. Karşımdaki beni dinlemediğinde, üzülüyorum. Bir şey anlatacakken torunum “Tamam, anane. Biliyorum sonunda ne olduğunu” diyerek lafı ağzıma tıkıyor.
Hayatın benim dışımda akıyor, sanki. Düşüp, bir yerimi kırmak en büyük korkum. Artık yardımsız iş yapamaz oldum. Komşuyu çağırıp, banyo yapıyorum.
Başkalarına bağımlı yaşama düşüncesi beni ürkütüyor. Bakılma sorunum olmaz; bakıcı / refakatçi bulunur elbette.”
78 yaşında annesi olan bir yaşlı yakını anlatıyor:
“Babam öldükten sonra evinde yalnız yaşayan annemin bastığı sebze kabuğu hepimizin hayatını kaydırdı. Ameliyat başarılı geçti ama başlangıçta destekle yürüyecekti.
O hastanedeyken evi, odasını düzenledik. Hastane tipi hareketli ve korkuluklu karyola, üç parçalı yatak, yürüteç, havalı yatak, tekerlekli sandalye, yatak koruyucu(alez) aldık. Odasındaki halı dahil, onun yürüyüş yolundaki tüm engelleri kaldırdık. Banyo ve tuvalete tutamak yaptırdık. Klozete adaptör koyduk. Anneme 24 saat eşlik etmesi için emekli bir hemşire ayarladık.
Eve geldiğinde yapılanlar onu mutsuz etti. Altının petlenmesinden hoşlanmadı. Annemi değil oturtmak, ayağa kaldırmak yatakta bile oturtamaz olduk. Solunum egzersizlerini yapmadı. Açlık grevine girdi; su bile içmez oldu. Kabız oldu. Uyumaz oldu. Nasıl anlatayım?
Depresyona girdi. Hepimiz için hayat o denli zorlaştı ki; anlatamam.”
Annesi yatağa bağımlı olan yaşlı yakını anlatıyor:
“Annem öyle inatçı ki. Adeta tercih ettiği yatağa bağlanmayı. Oysa sınırları dahilinde hareket etmesi gerek. Hareketsizlik kalp yükünü arttırarak kalp yetmezliğine yol açarmış. Kan akımı yavaşlayarak damar içinde göllenip, pıhtılaşır, sonra da kopan bir pıhtı damarları tıkayabilirmiş.
Çok yavaş hareket ettiriyoruz ki; tansiyonu düşmesin. Uzun süreli yatılırsa; göğüs kafesi genişlediğinden yeterli solunum yapılamazmış. Rahat balgam atsın diye sürekli sırt üstü yatırmamaya çalışıyoruz.
Devamlı yatma; belli bölgelerde basınç yaratıp, deri beslenmesini engelleyerek yatak yaralarına neden olurmuş. Bu yüzden kemik çıkıntısı olan yerlere her gün yağlı kremle masaj yaptık. Sırtına, riskli bölgelere pudra sürdük. Ciğerlerini pıtpıtladık. İki saatte bir pozisyon değiştirttik. Ayaklarının altına topukluk koyduk. Poposunun altına terlemesini önleyen küçük bir parça koyun postu koyduk.
Topuğunda açılan yarayı temiz ve kuru tutmaya çalışarak, düzenli pansuman yaptık. Haftada iki kez gelen fizyoterapistin verdiği egzersizleri sürdürdük. Ayak, bacak ve kalçasını yastıklarla destekledik. İnanın bebekten farkı yok.”
Annesi demans hastası olan bir yaşlı yakını anlatıyor:
Zihinsel fonksiyonlarını yitirdi annem. Beyni yeni bilgileri kabul etmiyor. Demans yani. Torununun adını hatırlayamıyor, kalabalıktan ürküyor, gürültü sevmiyor, ilaç içmiyor, bağırıyor, ağlıyor, inatlaşıyor, yalan söylüyor, iftira atıyor, mantık dışı konuşuyor. Beynindeki saat bozuk ya; geceler de kabus
Geçenlerde bakıcısının kolunu ısırmış. Bazen mırıl mırıl bilmediğimiz bir dille konuşuyor. Söylediklerimizi anlamıyor. Kupasını tutamıyor. Zamanı algılayamıyor. Öne eğik, yavaş ve güç yürüyor. Tehlikelerin ayrımında değil. Ütü, üçlü priz, bıçak, makası saklıyoruz. LPG tüpünü kapatıp, ilaçları saklıyoruz. Çaydanlığı ocakta bırakmıyoruz.
Yıkanmak istemiyor. İdrar-dışkı kontrolü yok, petliyoruz. Evin kapısını çifte kilitli tutmasak, kaçacak. Yeni modası; herkesin içinde soyunmak. Zorlanıyoruz. Canım annemin bu durumu içimi acıtıyor.”
Bir yaşlı yakını annesini anlatıyor:
“Demans hastalarının sık sık bakıcı ve mekan değiştirmemesi gerekirmiş. Bizim, her dem onun yanında olmamız mümkün değil. Bakıcı tuttuk zorunlu. Titizlendik bakıcı ararken. Şanslıyız: Bergüzar Hanım çok iyi.
Olanaklarımız bakıcı tutmaya izin vermeseydi; ne yapardık? Çünkü 24 saat demanslı biriyle beraber olmak kolay değil. Annem ona neler yapıyor bir bilseniz.
Zaman zaman bakıcının sabrının tükendiğini, öfkelendiğini fark ettiğimizde ona teneffüs olanağı yaratıyoruz. Çünkü annem ve o, dış dünyadan izole. Annem uyumazsa, o da uyumuyor. Şimdilik bakımevi düşünmüyoruz. İleride ne olur bilemem. Zaten çoğu huzurevi, demans hastalarını almıyormuş.”
92 yaşındaki annesini huzurevine yerleştirme kararı veren bir yaşlı yakını anlatıyor:
Dört yıldır yatılı, öncesinde de gündüz bakıcısı olan annemin bakım sorunuyla ilgili neler yaşamadık ki… Artık iyice yaşlandı. Durgun, her şeye ilgisiz ve isteksiz. Unutkan.
İştahsız. Zor yürüyor. Kırılgan.
Koşullarımız, kendi evimizde bakmaya uygun olmadığından erkek kardeşimle “huzurevine yerleştirsek mi?” diye düşündük. Ablam ‘Hayır:Dörder aylığına bakalım hepimiz’ deyince ‘ Sürekli mekan değiştirmek, her evin düzenine uyum sağlamak annem çok zor. Ya ev, ya huzurevi’ dedik.
Anneme düşüncemizi açtığımızda nemli gözlerle ‘Alışmak kolay olmaz, zorlanırım. Siz iyi çocuklarsınız. Ne yapalım ki koşullarınız uygunsuz. Denerim, alışmak için çaba harcarım. Yalnız evimi dağıtmayın.’ dedi.
Şimdi huzurevinde: mutlu. Evi de duruyor. “
Komşum Mukadder Hanım:
Fizik tedavi gördüğü merkeze götürmem için isteyince gittim elbette. Daha başlangıçta; apartmanın ara kattaki asansörüne ulaşma çabası onu yordu. Bina girişindeki dokuz basamaklı, çok geniş, alçak tırabzanlı, merdiven işkence aracı gibiydi.
Merdivenin bir bölümü rampalı olsaydı; iniş-çıkışı kolaydı.
Otoparkı olmayan apartmanın önündeki ve sokaktaki arabaların arasından taksiye binerken kaldırımın oynak bordür taşı yüzünden düşüyordu. Araçtan inişimiz de zor, merkeze girişimiz tekerlekli sandalye desteğiyle kolay oldu. Dönüşümüzde ağlamaklı: “21 seanslık tedavi, 21 işkence seansına dönüşecek” dedi.”
Fazla söze gerek yok. “İşte yaşlı olmak, evde bakılan yaşlı olmak, yaşlı yakını olmak böyle bir şey.” diyerek ve “Kaliteli bir yaşlılık dönemi için önceden hazırlık yapılmalı” önerimizi yineleyerek bu yazıyı da noktalayalım.
*Şadiye Dönümcü. Sosyal Hizmet Uzmanı. [email protected]
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.