Ankara; Suyu Musluktan İçmek
“Bence Ankara’nın üç temel sorunu var: Hava kirliliği, içme suyu ve giderek karanlıklaşan bir kent olması. Hava kirliliği ile mücadele için kaçak kömürün kent girişi belediye(ler)ce engelleniyor. Sonra o belediyeler özellikle varoşlardaki halka, sağlıksız kömür dağıtarak hava kirliliğine neden oluyor. Çifte standart var.
”Ben musluktan su içmek istiyorum. Ankara’da su tamamen ticari boyutta artık. Ben artı olarak içme suyuna para vermek istemiyorum. Ankara’da çok karanlık geceleri. Kentte aileye hitap eden gece yaşantısı yok gibi. Gençlerin spor yapacağı semt sahaları ve yüzme havuzlarının sayıca yetersiz.”
Dört yaşında geldiği Ankara’da 60. yılını dolduran Tuncay Çelen son beş yıla dair “Ben bu kenti, kültür başkenti olarak görmek istiyorum. Ve fakat şu anda bana tam anlamıyla hitap eden, görmek istediğim düzeyde bir kültür başkenti değilse de; Ankara bu haliyle de kabulümdür” diyor.
“Metro sözü tutulmadı”
“Verilen en büyük söz metro idi ve tutulmadı. Büyükşehir bu işi merkezi yönetime devredip şov yapmayı sürdürdü. Şehir girişlerine kapılar dikti. Eskişehir yolunda demir yığarak yaptığı ‘şey’i sonra yıktı. Yaparken de, yıkarken de halka hesap vermedi başkan. Milli Kütüphane’nin oraya trafik akışını zorlayan, Eskişehir yolunu daraltan ‘Gökkuşağı’ adı verdiği, ne idüğü belirsiz bir yer yaptı.
”Yıllarca boş kaldı burası. Sonra –güya- alışveriş mekanı haline getirerek işlevsel kıldı. Üst geçit adı altında kimsenin kullanmadığı heyyula, yüksek, kaba, estetik dışı, beton demir yığınları inşa etti; caddelerin üzerine. Ama insanlar üstten değil alttan geçmeye devam ediyor.”
Bu kente özel bir sorun var mı, diye sorduğumuzda verdiği yanıt kısa ve net: 24 saat yaşayan bir şehir olmaması.
Ankara’nın engellilere düşman bir kent olduğunu, onlar için yapılan özel yolların onların hayatını kolaylaştırmadığını, yollardaki engelleri ortadan kaldırmadığını aksine onlara engel çıkarır olduğunu, görme engelli vatandaşın sarı yol güzergahındaki ağaca tosladığını, vatandaşların ise o yol üstüne araba park ettiğini söyleyen Çelen; engellilere götürülecek hizmetlerin tasnif edilerek işitme görme ve bedensel engelliler için farklı uygulamalar yapılmasından yana.
“Bu kentte yaşayan bir vatandaş olarak bu kentin yönetiminde söz sahibi misiniz” diye sorunca; “Ben katılımcı, kalıcı, kamucu bir belediyecilik anlayışına sahip bir belediyece yönetilmek istiyorum. Mevcut, yönetime katılım mekanizmalarıyla olmaz bu. Muhtarlar yerine yıllar önce Fatsa’da, Terzi Fikri’nin yaptığı gibi seçimle gelen mahalle sorumluları olmalı. Belediye encümeni gibi çalışmalı mahalle sorumluları. Böylelikle sorunların muhatabı olur”, yanıtı veren Tuncay Çelen’in mahalle forumlarına ilişkin söyledikleri önemli.
“Gezi Direnişi sonrası, bizim semtte, mahallelinin bir araya geldiği muhtarların da katıldığı forumlar yapıldı. Burada muhtarlar mahallelinin sorunlarını dinlediler, izlediler. Ama yaptırım gücü olmadığından forumlarda alınan kararlar havada kaldı. Oysa o kararları, muhtarlar, kılcal damar gibi belediyeye taşıyabilmeli. Mahallede birlikte yaşam havası yok. Bu anlamda siyasi-ekonomik anlamda, mahallenin, sokağın apartman sorunlarının tartışılacağı forumlar önemli ama yaptırım gücü de olmalı. Böyle anlamlı bir dönüşüme ihtiyaç var. Mesela Ayrancı’da tek yön uygulaması var; kim, neden, nasıl, niye yaptı bilen yok. Halk da, esnaf da yakınıyor ama sorun çözülmüyor.
Yaşamının 60 yılını Ankara’da geçiren Tuncay Çelen son söz olarak ’Ankara giderek daha suni bir kent oluyor. Bu kentin cinsiyeti -hala ve ne yazık ki- erkek. Rengi gri. Ankara’da insanların yüzüne yansıyan duygu ise kötümserlik, karamsarlık, umutsuzluk, güvensizlik.
* 2014 Yerel Seçim Videorama Dosyası’na desteği için Friedrich Ebert Stiftung Derneği’ne teşekkürlerle…
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.