Adeta Bir Film Seti Gibiydi
Bu korona ayları hayatımızda unutulması mümkün olmayan anılar bıraktı. Bu anıların bazıları oldukça dramatik, bazılarıysa oldukça komik olaylarla varlığını sürdürmeye devam edecek besbelli. Binlerce can bu nedenden dolayı aramızdan ayrılıp giderken, binlercesi de daha la nasıl korunacağını ve hastalanmamanın yollarını arayıp duruyor. Herkesin tek fikirde birleştiğiyse, “Üç ay önce böyle bir şey olacağını söyleselerdi asla inanmaz, söyleyene de kaba tabirle “ palavracı” derdim” itiraflarıysa sürüyor. Hele de 60 ve 65 yaş üstü vatandaşlarımızın en riskli gurup olarak öne çıkması günlerce konuşuldu. Adeta hastalığın müsebbibi gibi hissettiler kendilerini. İşin diğer bir yanı o yaşta olup da kendisini sosyal çalışmalara adamış, hiç şikayetsiz hizmete koşan onlarca cesur yürek bir anda yaşını hatırlayıverdi. Ve, bu hatırlama onlarda soğuk duş etkisi yaptı diyebilirim. Sonuçta o günden bu yana kendisini izole ederek yaşının hışmına uğramışçasına eve kapandı. Ta ki geçen hafta Pazar gününe kadar. Pazar günü 65 yaş üstüne belli saat aralığında sokağa çıkma serbestliği geldi biliyorsunuz. Bu haberi duyduklarında beni pek çok üyem aradı. Kimisi heyecanlıydı. Kimisiyse “Ayy eve pek alıştım. Asla çıkmam dışarı” dediler. Koronadan korktukları belliydi. Pazar günü sokağı görmek istedim. Bu düşünceyle saat 11.30 gibi çarşıya doğru çıktım. Merakla manzarayı seyretmek istiyordum. Yavaş yavaş sokaklar kalabalıklaşmaya başlamıştı bile. Fetiye caddesinden aşağı, yürüyüş yoluna doğru indiğimdeyse iyice dolmuştu. Öyle enteresan manzaralar vardı ki, ayrıcalıklı bir dünyada gibiydim. Hatta gözüme çarpan hoş görüntülerden bir kaç fotoğrafta çektim. Her yer eli bastonlu, üç beş arkadaşıyla sohbet eden, banklarda oturan, bağırarak konuşan bir çok yaş almış insanla doluydu. Aralarında çok yaşlılar olduğu gibi, yürüyüşe susamış sportmen kadın veya erkeklerde vardı. Burası adeta yaşlıların yaşadığı bir yerleşim bölgesi görünümündeydi. Hepsinin ortak tek yanlarıysa, neşeli ve mutlu olmalarıydı. O görüntüler, büyüklerine eşlik eden kişilerin unutmasının mümkün olamayacağı cinstendi inanınız. Ben bir anda yolları dolduran insanlara baktım. Kendimi adı “Yaşlılar Ülkesi” mi, “Yaşlılar Adası”mı yoksa “Mutluluk Diyarı” mı olur bilemem ama, böyle bir isim altında çekimi yapılan bir film setinde zannettim. Her yer mutlu ve yüzü gülen yaş almış kişilerle doluydu. O zaman anladım ki çok sıkılmış bu insanlar. Özgürlüğünü kaybeden bir insan kitlesinin ruh haliydi yaşadıkları. Çocuklar gibi oynamak, koşmak, haykırmak istiyorlardı doğada. Bilhassa kadınlar. Kitle kitle çıkmışlardı dışarıya. En çok hoşuma gidense, kendilerini bilinçli davranışlarıyla taktir ettiğim akillerin hemen hemen hepsinin maskeli oluşu ve ellerinden geldiğince sosyal mesafeye uymalarıydı. İşte böyle bir hava esti esaretin ağır yükünden kurtulmuşçasına sokağa dökülen büyüklerin bir günlük ve üç saatlik vakitlerinden. Arkası gelecek umarım. Bakalım bir yenisinde neler görüp, neler yaşayacağız. Ülkemizin belli illerinde ve belli iş dallarında normalleşme başladı malumunuz. Geçim sıkıntısının ne boyutlarda olduğunu herkes kendi ailesinde yaşıyordur mutlaka. İşsizler bir yara, işi olup da çalışamayanlar başka bir yara açtı toplumumuzun yüreğinde. Dilerim tüm hijyenik kurallara uyarak yaparlar işlerini ve kazanmaya başlarlar ekmeklerini. Ancakkk şu AVM lerin açılmasına sıcak bakamadım doğrusu. Bana ve benim gibi düşünenlere biraz ters geldi nedense. Tamam, hadi açıldı bir şekilde. Ya o kapısında kuyruk olanlara ne demeli. Şaşmamak ve hayretle izlememek mümkün değil. Kusura bakmasınlar ama, bana biraz şımarıklık gibi geliyor doğrusu. Neyse, bu salgın konusunda önemli olan sadece bireysel bakış açısı demek ki.
Hani denmişlerdi ya. “Herkes kendi karantinasını kendisi oluşturmalı” diye.
Çok doğruymuş değil mi.? Yasaklarla, zorlamalarla yapılan her iş verimsizdir ve toplumun üzülmesine neden olur. Bunu hiç unutmadan hareket edilmesi gerektiğine ve bu beladan ancak bu şekilde kurtulabileceğimize şüphesi olan var mı.?
Not: Bu Yazı ozgurkocaeli.com.tr Sitesinde Yayınlanmaktadır.