Sinsi tehdit: Sessiz taşıyıcılar
COVID-19 enfeksiyonunun yaygınlaşması ve pandemiyle mücadelede başarısız kalmamızda sessiz taşıyıcılar en az hastalar kadar önemli bir belirleyici oldu.
Uzmanlara göre aramızda on binlerce sessiz taşıyıcı var. Onların mümkün olduğunca erken, olabildiğince hızlı tanımlanıp izole edilmeleri pandemiyle mücadelenin çok ama çok önemli bir ayrıntısı. Eğer sessiz taşıyıcıları zamanında belirleyip izole edemezsek, eğer dikkatimizi sadece yeni vaka rakamlarının üzerinde yoğunlaştırmaya devam edersek, emin olunuz ki pandemi mücadelesinde sınıfta kalmasak bile ikmale kalacağımız kesindir. İşte bu nedenle dikkatlerimizi biraz da sessiz taşıyıcılar üzerinde yoğunlaştırmamızda fayda var.
NE YAPMALI
TEST SAYISI ARTMALI
GÜNE önce “hak edilmiş bir teşekkür” ile başlayalım. “Test sayısı arttırılsın” talebimiz karşılığını nihayet buldu. Günlük test sayımız geçtiğimiz günlerde 80 binli rakamları aştı. Bu son günlerin en önemli ve sevindirici pandemi haberlerinden biridir.
Tekrarlayalım: Test sayısının artması, sadece erken teşhisin kolaylaşması anlamına gelmiyor. Aynı zamanda daha fazla “sessiz/hayalet taşıyıcı”nın tanımlanması, dolayısıyla onlar vasıtasıyla oluşabilecek yeni bulaşmaların önlenmesini de sağlıyor. Tıbbi adıyla “asemptomatik vakalar” olarak da tanımlanan sessiz taşıyıcılar, bizde de diğer ülkelerde de hastalığın kontrol altına alınmasını engelleyen en önemli faktörlerden biridir. Onları yakalamanın en etkili yolu da daha
fazla test yapmaktır.
NETİCE ŞUDUR
TEST HEDEFİ ÖNCE 100 BİN SONRA 200 BİN OLMALI
NETİCE şudur: 80 binleri geçen test sayılarımız şimdilik iyi bir rakamdır ama emin olun ki yeterli değildir. Minimum rakam en az 100 bin olmalı, daha da fazlası hedeflenmelidir. Eğer vaka sayılarımızı azaltarak okullarımızı bir an önce açmak, turizmde istediğimiz patlamayı yapmak, işimize gücümüze yeniden dönüp ekonomimizi eski performansına taşımak istiyorsak, en etkili çözümlerden birinin test sayısını arttırmak, yani sessiz taşıyıcıları süratle bulup izole etmek olduğunu unutmayalım.
UNUTMAYALIM
HAYALET TAŞIYICILAR ARTIYOR
BAZI uzmanlara göre COVID-19 vakalarının yüzde 40’ından fazlası, virüsü herhangi bir “semptom/belirti” göstermeden ortalama 2-3 hafta taşıyabiliyor. Bu son derece önemli bir bilgi. Zira bu vakaların her biri adeta birer “bulaş fabrikası” işlevi görüyor. Evlerinde ailelerine, toplu taşıma araçlarında diğer yolculara, işyerlerinde iş arkadaşlarına, toplumsal ortamlarda dostlarına/arkadaşlarına virüs bulaştırıyor. İşin kötüsü, bu sessiz taşıyıcılar o virüsü taşıdıklarının farkında bile değiller. Dolayısıyla yaşam tarzlarında en ufak bir değişiklik yapmayı veya tedbir almayı da düşünmüyorlar. Üstelik çoğunun maske bile kullanmadıkları, daha da önemlisi evlerinde ve işyerlerinde maskelerini çıkararak etrafa virüs bulaştırdıkları çok iyi biliniyor. COVID-19’un hiçbir belirtisini göstermeden virüsü yayan sessiz taşıyıcılar en az 2 hatta 3 haftaya yakın bir süre o virüsleri çevrelerine de yayabiliyor. İşte bu nedenle test sayısının arttırılması, virüsü taşıdığından habersiz kişilerin hızlıca belirlenmesi açısından son derece önemli bir ayrıntıdır.
İYİ HABER
MUHTEŞEM ÜÇLÜ: VİTAMİN D MAGNEZYUM VE B12 VİTAMİNİ
SİNGAPUR’da yapılan yeni bir çalışmayı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta benden önce okuyucularıyla paylaştı. Ahmet Hoca’nın paylaştığı o önemli haber şuydu: Singapur’da yapılan bir çalışmaya göre, magnezyum, D vitamini ve B12 üçlüsü, COVID-19’un seyrini hafifletebiliyor. Nedenine gelince: D vitamini enfeksiyonun oluşturduğu enflamasyonu baskılayarak, magnezyum D vitamini metabolizmasında işlem gören çok sayıdaki enzimin aktivasyonunu sağlayarak, B12 vitamini ise bağırsaklarımızdaki mikrobik ekosistemin bağışıklığa yaptığı katkıları arttırarak bedenimizin COVID-19 ile mücadelesini kolaylaştırabiliyor. Bu üçlünün yiyecekler ve takviyelerle bugünlerde daha fazla kazanımı COVID-19 enfeksiyonunun daha hafif atlatılabilmesi için işe yarayan bir önlem olarak düşünülebilir. Daha önce de yazmıştık: Özellikle D vitamini bu enfeksiyonla mücadelede muazzam işlere imza atıyor. D vitamini seviyesi yeterli olanlarda enfeksiyon daha seyrek görülüyor. Görülse de daha kolay, çabuk ve hafif atlatılıyor.
PAZARTESİDEN DEVAM
KAYGI BOZUKLUĞU NASIL ÖNLENECEK
KONUŞTUĞUM ruh sağlığı hekimleri bu konuda pek çok şey anlattılar. O bilgileri başka bir yazıda detaylıca paylaşacağım ama en çok da şu noktaların altını çizdiler:
* Belirtiler mümkün olduğu kadar erken fark edilecek, önlemler olabildiğince erken alınacak.
* Gerektiğinde bir ruh sağlığı hekimi veya psikologdan destek istenecek.
* Düzenli egzersiz yapmanın, doğru beslenmenin, kaliteli ve yeterli uykunun mücadelede vazgeçilmez ilk üçlü oldukları iyi bilinecek.
* Gerekiyorsa aileden, eşten, dosttan, arkadaşlardan da destek alma konusunda tereddüt edilmeyecek.
* Gevşeme teknikleri, ruhsal rahatlama yöntemleri ve benzeri doğal yardım araçlarından maksimum düzeyde istifade edilecek.
* İhtiyaç duyuluyorsa ilgili uzmanların onayının alınması koşuluyla doğal destekler ve/veya ilaçlardan da istifade etmek düşünülecek.
OKUR SORUSU
HAMİLELER GRİP AŞISI YAPTIRMALI MI
MUHTEMEL bir COVID-19 enfeksiyonuyla karşılaşmak bugünlerde hepimizin bir numaralı korkusu. Buna bir de her yıl zaten sık sık karşılaştığımız grip enfeksiyonunun da eklenebileceğini düşünmekse bu korkuyu üçe beşe katlıyor. İşte bu nedenle son günlerin en çok konuşulan sağlık konularından biri de “kimlerin öncelikle grip aşısı yaptırması gerektiği” sorusunun cevabıdır. Bana sorarsanız grip olmak istemeyen herkes aşılanabilir.
Ama öncelik, hastalığın ciddi ve hatta ölümcül seyredebileceği risk gruplarının olmalıdır. Gebeliğin 2’nci ve 3’üncü 3 aylık döneminde bulunanlar da kanaatimce o risk grubunda kabul edilebilirler. Onlar da tıpkı kronik kalp hastaları, kronik akciğer hastaları, kronik böbrek ve karaciğer yetmezliği sorunu yaşayanlar, bağışıklık sistemi baskı altında olanlar, düşkün ve yaşlılar gibi grip aşısını öncelikle yaptırması gerekenler arasında sayılabilirler.
Not: Bu Yazı hurriyet.com.tr Sitesinde Yayınlanmaktadır.