Evde kalmamak değil yalnız kalmamak istiyorlar
Yaşlı ayrımcıları saygılı olmak zorunda olduklarını iyi bellemeliler. Bir gün yaşlanacakları için değil. Bugün ölecek olsalar da saygılı olacaklar. Doğrusu bu olduğu için değil. Başka şansları olmadığı için.
Yaşlılara nefret gözle görünür oldu. İyi oldu. Bu ülkeyi birleştirdiği sanılan şeyler sanrısından kurtulmak lazım. Bir şeyin doğrusunu görmeden çözmek mümkün mü? Misafirperverlik efsanesi çökmüştü. Şimdi bu küçüklerin sevilip büyüklerin sayıldığı martavalı da bitiyor.
Cennet yurdumuzun bir akışı vardır. O akışın belirleyenleri sesi çok çıkan bir küçük azınlık ve sessizce akıp giden bir yığındır. O akışa kaptırmanız gerekir. Yoksa eyvah.
O akış içinde kadın, çocuk, göçmen, Ermeni, Kürt hele hele LGBTİ olmak problemlidir. O akışa enerji verme riski bulunan insanlar; mesela mutlu, yaratıcı, enerjik insanlar çok makbul değildir. Keza o akışın hızını düşürecek insanlar da sevilmez. Akıp da bir yere gidiyor sanki.
(Akışı yavaşlatmak mı? Yaşlılar, çocuklar, çocuklular ve engelliler! Pis pusetliler, bastonlular, yavaş yaratıklar. Şurada akıp gidiyoruz değil mi?)
İlk Avrupa memleketi gördüğümde çok şaşırmıştım. Sokaklar yaşlı ve engellilerle doluydu. Bizde nasıl bir hapis hayatı olduğunu o vakit anlamıştım.
Türkiye’de hele kent hayatında hiçbir şey maalesef yaşlılara, engellilere yahut çocuklulara göre düzenlenmiş değil. Blogcu Anne Elif Doğan, geçen Twitter’da şöyle isyan etmişti: “Yaşlılar bir. Çocuklar ve çocuklular iki. Engelliler ve özel gereksinimlilere tepki var ama onu dışa vurmak daha zor. Özetle, ‘iki ayağının üzerinde hızla yürümeyi zorlaştıran herkes mümkünse evde otursun’ anlayışı hakim.”
….
Sokakta geziyor diye yaşlılara saldıranlar yaşlıları mı korumaya çalışıyor hakikaten? Saldırarak mı? Hiç olur mu öyle şey. Onlar, ıskartaya ayırdıkları bir insan grubunun ayaklarına dolanmasını istemiyorlar. Risksiz bir şekilde “bir şeyler yapıyormuş” gibi hissediyorlar kendilerini.
Ya ne yapacaklardı? Hayatları boyunca işe yaramamış insanlar da zaman zaman kendilerini iyi birisi gibi hissetmek isterler.
Arabaya doluşmuş beş kişi amcayı azarlıyor. Beşinci sınıf şakalarla ‘neşesini’ buluyor. Sonra Instagram’a koyup layk alacak. İşte doğrudan dışlanması, her karşılaşıldığında küçümsenmesi gereken insan tipi.
Bu “ben senin iyiliğin için söylüyorum” retoriği tıpkı kardeşlik retoriği yahut saygı retoriği gibi bomboş bir şey. Bütünüyle sahtekarlık. Sen onun iyiliğini istiyorsan yaklaşma yanına. Korona taşıyıcısı çok daha büyük olasılıkla sensin. O taşıyıcı olarak gezemiyor ki. Hemen hasta oluyor. Hem senin ne işin var dışarıda?
Nasıl ki Kürtlerle kardeş olunuyor, Ermeniler hep komşu filan… Onun gibi özel olarak ihtiyarlara da saygı duyuluyor. Duyma güzel kardeşim. Saygı insana doğum tarihine göre gösterilmez. Saygı her insanda, hem de varoluş ayarlarında bulunması gerekli bir özelliktir. Sizde yoksa da yüklemek ödevinizdir. O kadar zor değil. Genel olarak saygılı birisi olmak yeterli. Sen onun haklarını tanı, ses tonundaki alaycılığı çöpe at sıradan ahlak kurallarına riayet et yukarıdan konuşma yeter özel saygı eksik kalsın.
…
İki tane dizi var popüler. Biri Derek, diğeri Kominsky Method. Peş peşe seyretmek çok eğlenceli. Kominsky Method’da üst sınıftan, meşhurlar aleminden iki ihtiyarın şahane hayatı var.
Can Öktemer, Her Yaşta sitesinde şöyle anlatmış diziyi: “The Kominsky Method, hikâyesinin merkezine aldığı yaşlılığı klişe batağına düşmeden, kasvetli yanlarına mizahi bir şekilde bakarak ve hayatın farklı dönemlerinde insanın karşısına yaşamaya değer bir takım fırsatların, gelişmelerin çıkabileceği anlatarak ilerleyen bir yapım. İki sezonluk seri boyunca, hayatın geniş zamanına yayılmış uzun mesafeli dostlukların kıymetini, yeniden aşık olunabileceğini hatırlatıyor bizlere.”
Derek’te ise bambaşka bir durum var. Orada ihtiyarlar Kominsky’deki gibi hayatın içinde değiller. Bir huzurevine “kapatılmış”, tecrit hayatı yaşıyorlar.
Düşünsenize bir yerde beraber yaşamak durumunda kaldığınız insanlarla tek ortak noktanız yaşınız. Hiçbiriyle bir tarihiniz yok. Ve bulunduğunuz ortamdan sürekli ölerek eksilenler oluyor. Ortam hep bir lumbago, romatizma, kanser… Dünyanın en yanlış formatı. Artık neredeyse her türlü akademik anladı ki okullarda bile çocukları yaşlarına göre sınıflandırmak doğru değil.
Lakin Derek’te işler böyle yürümüyor. Çalışanların sıradışı iyilikleri orayı yaşanır bir yer haline getirmiş. Ama dizideki sentetik koşullarda bile bunu ihtiyarlar üzerinden yapamamışlar. Daha çok çalışanlar üzerinden yürüyor her şey.
Not: Bu Yazı gazeteduvar.com Sitesinde Yayınlanmaktadır.