Zamanın Ötesinde Üreten Bir Sanatçı: İsmail Saray
Monografi özelliğindeki İsmail Saray (SALT, 2018-Garanti Bankası), elime geçtiğinde önce cildinin ve kağıdının güzelliği heyecanlandırdı beni. Ön kapakta sanatçının oto-portresi, arka kapakta da sanatçının kişisel kronolojisini yaşamında kritik anlamı olan yerlerin enlem ve boylamlarını gofre baskıyla uyguladığı rakamların listelediği işi var. Kitabın tasarımcısı Okay Karadayılar sayfa altlığı yöntemi uygulayarak Saray’ın işlerini yıllar bazında takibi kolaylaştırmış. Sanatçı kitaba ilk ve son söz babında siyah ve kırmızı yan kağıtlarla dokunup müdahale etmiş. Sanat hayatındaki önemli yerleri haritalamış soyut olarak, SALT Galata noktasına koyduğu beyaz noktayı delmeyi de biz okuyucuya bırakmış.
Editörler Duygu Demir ve Sezin Romi, “1970’ler ile 80’lerin başlarında Türkiye kültür ve sanat ortamında belirleyici konumu olan, zamanın ötesinde üretim yapan fakat hakkında yeterli kaynak bulunmayan sanatçının yaşamını ve pratiğini anlamak için, üretiminin yoğunlaştığı Londra-İstanbul-Kütahya-Paris hattında yaptığı seyahatleri, kayıtlı söyleşileri, aile evinden ve sanatçı arkadaşlarının atölyelerinden çıkan işleri, mektupları, çizimleri, taslakları, fotoğraflar ile onlara eşlik eden hikayeleri sayesinde oldu.” diyor kitabın önsözünde.
Kitabın SALT aracılığıyla ve 2012 itibarıyla, sanat tarihi anlatımından çıkmak üzere olan bir figürü, tekrar o tarihe iade etme amaçlı bir araştırma ve arşivleme projesinin üçüncü ve son ayağı olduğunu da önsözden öğreniyoruz.
İki sergi bir kitap: Dağılmış tarihin parçalarını birleştirme
“35 yıldır Türkiye’den uzakta” olan “gündemde olma merakı taşımayan tutumu, önemli bir öznesi olduğu tarihin kenarına itilerek göz ardı edilmesini kolaylaştıran”, “dağılmış bir tarihin parçalarını yeniden bir araya getirme amacıyla” yapılan tasnifleme ve tanımlama çalışmaları sonucunda iki serginin ve bir kitabın ortaya çıkmasında emeği geçen herkese peşinen teşekkür edip, İsmail Saray monografisi özelliğindeki kitabın sayfalarını çevirmeyi sürdürelim.
Kütahya’da doğan İsmail Saray, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş bölümünden mezun olunca Diyarbakır-Dicle İlk Öğretmen Okuluna çıkıyor tayini. 1968’de kazandığı bursla İngiltere’ye giderek biri sertifika (1969-70) diğeri yüksek lisans (1973) olmak üzere iki ayrı heykel programına katılıyor. Türkiye’ye döndüğünde Samsun Eğitim Enstitüsü’ne öğretmen olarak atanan Saray, yurt dışındaki birçok sergiye iş gönderiyor.
Enstitüdeyken resme ek olarak grafik, modelaj, heykel, serigrafi, gravür, linolyum baskı resim teknikleri ve sair tekniklere dair eğitim alan, ardından her tür teknik ve malzemeyle intibak edip çalışan sanatçı, multi medya ile çalışmanın çok yararını gördüm, diyecektir yıllar sonra.
İstanbul merkezli sanat dünyasında taşralı bir sanatçı olmak
Editörler Duygu Demir-Sezin Romi “Güzel Sanatlar Akademisi ağırlıklı İstanbul merkezli sanat dünyasına eğitim enstitüsü mezunu taşrada görev yapan bir sanatçı olarak tanınma ve eserlerini sergileme konusunda kendini sınırlandırılmış hisseden” Saray için “Eylül-1980 darbesi sonrası genel olarak sanat uygulamalarının akademik ve sanat ortamlarında artan muhafazakarlık ve siyasi tedirginlikten etkileniyor. Sanatçının Türkiye’deki üretimi giderek muhalif bir nitelik, dönemin kurumsal ve toplumsal meselelerine eleştirelliği başkaldırı biçimi alıyor” diyor.
Türkiye’den uzakta sanatçı olmak
Taşrada görevli bir memur olan Saray, talep ettiği tayin yapılmayınca istifa edip Londra’ya yerleşiyor. Sanat pratiği esnasında ürettiği bazı işlerle Türkiye’deki sergilere de katılıyor.
Dokuz yıl boyunca Jenni Boswell-Jones ile birlikte daha sonra derneğe evrilecek olan “And Journal Of Art And Art Education– Sanat ve Sanat Eğitimi Dergisi” adlı dergiyi yayınlıyor. Aktivizme ve sanatçı haklarına ilişkin kampanyalara katılan ve süreç içerisinde sanatı ‘kavramsalcılığa’ dönüşen Saray’ın Londra’daki sürgün yıllarında malzemeden koptuğunu ve ağırlıklı olarak kağıt üzerinde üretime geçtiğini okuyoruz, kitaptan.
Sanatçının arşivini tasnifleme ve erişime açmanın neredeyse arkeolojik çalışma olduğunu söyleyen Duygu Demir ve Sezin Romi; sanatçı ve eşi Jenni Boswell-Jones ile birlikte görsel-yazılı–işitsel malzemelerle kronolojik bir çatı oluşturmuşlar. Arşiv, Saray’a belli dönemlerde tanıklık ve ortaklık eden eski öğrencileriyle ve sergi katalog vb.ni hazırlayan Bülent Erkmen gibi aktörlerle yaptıkları görüşmelerle desteklenmiş.
İngiltere’den (Türkiye’ye) Sevgiler
Sanatçının işleri ve arşiv malzemesi ile sanatçının bazı işlerinin yeniden üretilmesinden oluşan ilk sergi, SALT Galata’da (2014), ”İngiltere’den Sevgilerle, İsmail Saray” adıyla açılıyor. Eş zamanlı olarak da SALT Araştırma’da çevrimiçi erişime açılan sergi Ankara SALT Ulus’ta (2015) da açılacaktır.
Elimdeki İsmail Saray kitabında, sanatçının öğrencilik döneminden 2014’deki sergiye değin yaptığı üretimlerin, örneğin 80 öncesi Kütahya’daki aile evinde bıraktığı malzeme ile 80 sonrası Londra’ya giderken yanında götürdüğü ve orada topladığı belge fotoğraf, dia, negatif birikiminin görselleri ve metinleri de var. Editörlerinin yürüttüğü araştırma temelinde şekillenen kitabın bölümlemesine bakalım
1960’lar: Kütahya, Ankara, Diyarbakır
Saray’ın kapak kompozisyonunun yaptığı Kütahya Lisesi 63-64 Yıllığına ve 67’de tükenmez kalemle çizdiği büyükannesinin ellerinin görsellerini görüyoruz. Ankara Gazi Eğitim’de (65- 68) yıllarına ve oradaki eğitime dair arkadaşı Cengiz Çekil’in yazısı döneme ve sanatçıya ilişkin önemli bir belge. İlk görev yeri olan Dicle İlk Öğretmen Okulunda çektiği fotoğraflar var kitapta.
1969-1973 Londra
Saray, dönüşünde eğitim enstitülerine öğretmen olarak değerlendirilmek üzere verilen ihtisas bursunu kazanarak Londra’ya gittiğinde önce dil okuluna gidiyor. Ardından Saint Martin’s School of Arts’da heykel dalında sertifika programına (1969-70) katılıyor. Royal College of Art’dan (1973) da heykel yüksek lisansı alıyor.
Sanatçı yağ, hava, su, sisal (bitkisel bir lif), kendir, kümes teli, paslanmaz çelik, saç levha, hamur, çimento, çakıl taşı, ahşap, cam, asetat, gres yağı, politen tüp, suplastik torba gibi doğal malzemeler kullanarak deneysel işler yapıyor. Bu dönemde okulundaki bir mekanın zeminini sisalle kapladığı çalışma yıllar sonra SALT sergilerinde yenilenecektir.
Düşük rezistanslı kablolarla hem sıcaklık hissi verdiği hem de 220 voltluk elektrikle tehditkarlık vurguladığı “Elektrikli Battaniye” işinde Amerikan yerlilerinin ABD’de başlattığı sivil hak mücadelesi ile Vietnam savaşı karşıtı protestolar ile Türkiye’deki Kızıldere olayına ve sistematik işkenceye atıfta bulunur. Envoy (Elçi) adlı işinde, kendisinin beşer adet iki seri oto portre fotoğrafına yer verir. Duygu, söz ve düşünce ile iki farklı dünya arasında bir aracı olarak ikircikli rolüyle bağlantıyı vurgular. “Üç Taş Oyunu”, “Sanatçı Kitabı” gibi işleri de bu dönemde üretir.
1973-1980 Ankara, Samsun, Antalya, Paris, İstanbul
Ülkeye dönüşünde Samsun Eğitim Enstitüsüne Resim-İş öğretmeni olarak atanır. Bu dönemde “Olay” —bir kapıyı açmak için yalnız onun anahtarına sahip olmak yeterli değildir— performansını, bir tepki çalışması olan ve sessizlikle karşılanan “Leonardo da Vinci Kitapçığı”nı, 10. Paris Bienali’ne katıldığı ER-DAMU-UTU-SU (1977) işini üretecektir.
2. Yeni Eğilimler Sergisi (1979) için yaptığı sanatçı kitabında, Taksim’deki kanlı 1 Mayıs 1977’den bir fotoğraf serigrafisi yer alacak, ürettiği iş için Güven Özgür, 79-Kasım’da “(…) 2 metreküp alanda foto, cam, bez, taş, ip gibi gereçlerle kurulu. İnsanın, insancıl değerlerin yok edildiği günümüz Türkiye’sinde meclisteki senatörden tutun, Samsun’da adliye kapısındaki kan davalarına kadar olayları kavramlar zinciri içinde algılıyoruz” diye yazacaktır.
1980-1994 Londra, Paris, İstanbul
Sanatçı, Türkiye’nin politik ve sosyal ortamındaki değişiklikler nedeniyle 1980 sonunda İngiltere’ye geri döner. Londra’da bir evi işgal ederek burada çalışır. İşçi Partisine ve Kooperatif Partisine üye olur, Sanatçılar Sendikasında sanatçı hakları ve insan hakları için mücadele eder. İngiltere vatandaşlığını alır. Jeune Peınture sergisindeki (1982), “Boğazı Tutanlar” işi dikkat çeker. 4. Yeni Eğilimler Sergisine (1983), “Göze Göz –Eye for an Eye” ve “Ölü Doğa –Natürmort” adlı iki –metinsiz ve görselleri çok etkileyici– lamine sanatçı kitabı gönderir.
Tek kişisel sergisini 16-27 Mayıs 1984’de Paris de açan sanatçı için Cumhuriyet Gazetesinde (17 Haziran 1984) “Kavramsal sanatın temsilcisi” tanımlaması yapılır. 2. Uluslararası İstanbul Bienaline (1988) gönderdiği “Satılmış Topraklar” adlı işi sergilenmez. Bu dönemde ürettiği işlerden bazıları: Kara Konut (1968), İsimsiz -yarısı içten yarısı dıştan silinmiş cam (1970), İsimsiz (1969), Gılgamesh (1970)…
Türkiye’den ayrılan sanatçıların görsel dili farklı
Kitapta yer alan “Handan Börtüçene’nin (Şubat-2016) şu saptamaları önemli:
“(…) hepimizin işleri siyasi bir altyapı üstüne kurulmuş olsa da, 80 sonrası Türkiye’den ayrılmış sanatçıların görsel dillerinde de, işlerinin düşünsel altyapılarında da açıkça görülen bir fark var. Bunda yaşadığımız siyasi kaynaklı travmaların köklü etkisi ve olup bitenlere dair bir karşı duruşun kararlılığının etkisi var. Hemen hepsi eleştiren, sorgulayan, karşı duruş yöntemleri üzerine önerilen içeren travmaların oluşturduğu durumları saptayan işler; fakat hiçbiri bir slogan sanatı dili kullanarak üretilmemişler.”
İsmail Saray’a, Türkiye’den sevgilerimle…
(ŞD/EKN)
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.