Zayiatsız ve Gölgesiz Bir Hayat Mümkün Mü?
“Mutluluğun gölgeli yanı” olan mutsuzluk, insanlara “mutsuzsan hayat yaşamaya değmez”, diyerek, mutlu hayatın icaplarıyla başa çıkamayan mutsuz insanlar; insan hayatı üzerinde “mutlak egemenlik” kuran “mutluluk diktatörlüğü”; insanları sürekli mutlu olmaları gerektiğine inandıran, onlara mutluluk ödevi veren ve onları mutlu olmaya zorlayan hayata dair bir kitap, bu yazının konusu. “Mutsuz Olmak: Bir Yüreklendirme” bu kitabın adı. Yazarı da Wilhelm Schmid.
“Keskin karamsarlık can sıkıcı, kışkırtıcı iyimserlik de her zaman keyifli değil”, diyen Schmid’le ilkin “Sakin Olmak: Yaşlanırken Kazandıklarımız”, adlı kitabıyla tanıştım. “Mutsuz Olmak (*)” kitabıyla tanışıklığım ilerledi. Alıp da henüz okumadığım “Aşık Olmak” ve “Arkadaşlıktaki Saadete Dair“ adlı kitaplarıyla da tanışlığımız pekişecek, inanıyorum.
Mutluluk; hayatın güzel ilavesi
Dış koşulların baskısıyla içsel mutluluğunu sorgulayanlar, mutlu olmadığı için mutsuz olanlar, görünüşte mutlular, mutlulukta ısrar ettikçe kendilerini dışlanmış hissedenler, hiç bir mutluluk ağına giremeyenler, berbat koşulların mutsuzluğuyla yaşamak zorunda olanlar, mutluluğu refüze edenler, mutlu olmak için çaba harcamayanlar, ortalıktaki envai çeşit mutluluk rehberini okumayanlar, mutluluğa kabiliyeti(!) olmayanlar, “modern veba” mutsuzluk hastalığına yakalananlar, hayatta tek mesele: mutluluk zannedenler ve hayattaki anlam kaybını mutlulukla ikame etmek isteyenler için bu kitap.
“Yaşam sanatının ödevi, başarılı bir hayata katkıda bulunmak ve insanı mutlu etmek olsa da hayatın içinde başarısız ve mutsuz olmak da var. Başarı zorunluluk değil, başarısızlık ihtimaldir.” diyen Schmid; güzel ve dolu bir hayatın mutlaka başarılı bir hayat olmadığını, başarı ve mutluluğa kilitlenmenin anlamsız olduğunu, hiç bir zayiatı/gölgeli yanı olmayan başarılı bir hayatın/ilişkinin mümkün olabileceği illüzyonunu beslediğini söylüyor.
Yazarı tarafından mutlulukta ısrar eden, mutsuzlukları kabullen(e)meyen, mutluluğun gölgeli yanlarıyla kavga ederken onunla baş etme gücünü kaybedenlerin varlığını tanımaya, mutsuzların onurunu kurtarmaya ve mutsuzları yüreklendirmeye adanan kitap 10 bölümden oluşuyor.
Talihsiz tesadüf ihtimali hep var
İnsanların lehlerine gelişecek tesadüflere muhtaç olduğu, mutlu tesadüflerin bahta bağlı olduğu, bahta ise lehte/aleyhte tesadüfler çıktığı, aleyhte tesadüflerin önlemlerle azaltılabileceği, insanların sadece lehteki tesadüfleri talih olarak kabullendiği, talih kapılarını çalmazsa hayal kırıklığına uğrayarak mutsuz olduklarını vurgulayan yazar; talihli insanların kıskanılmamasını, korunmazsa talihin uçup gideceğini, bazen talihsiz hadiselerin yeni bakış açılarına imkan vereceğini de vurguluyor.
Birinci Bölümde tesadüflerin uçları kapsadığı, her insanın hayatında küçük-büyük hadiseler olduğu, başarı durumunda hayatın güneşli, başarısızlıklar ard arda geldiğinde ‘hayat gölgeli’ denildiği, asıl büyük yaşama becerisinin talihin gölgeli yanında gerektiği, insana bahtsızlığını kabullenmenin zor geldiği, bireysel ve toplumsal rikkatin talihsiz tesadüf ihtimalini azalttığı ama hayattan tamamen atılmasının mümkün olmadığını öğreniyoruz.
Mutsuz olmak için mutluluğu her daim zevkte ara
Yazar, herkesin her an yaşadığı hayattan zevk alamayacağı ve hayatı sevemeyeceği; “her boşluğa tekabül eden bir nahoşluk, her iyiliğe tekabül eden bir kötülük, her mutlu oluşa tekabül eden bir mutsuzluk” olduğu; insanın kendini hoşluğa bıraktığı oranda karşı kutup potansiyelinin de büyüdüğü; hayatın sadece zevk almak için yaşanamayacağı ve her şeyde mucizevi olanı görmek gerektiğini, gündelik hayatın mucizelerle dolu olduğu ve onlarla yaşamanın hayat sanatının parçası olduğunu vurguluyor.
“Mutluluk her zaman mutlu eder mi?” başlığında insanların biraz mutsuz olmaya da ihtiyacı olduğu ve mutsuzluk konusunda aşkın en güvenilir tedarikçi olduğu; insanların “mutluluk hakkı” değil “mutluluk için uğraşma hakkı” olduğu; “hayatın saadetleri ve insanların mükemmelliğe erişmesiyle ilgili fazla yüksek(!) taleplerde bulunmamak” gerektiği; mutlu olanların mutsuz olmadan yapamadıkları yer alıyor.
Öğreniyoruz ki; “Mutluluk ebedi değil, tükenebileceği için yenilenmesi gerek”, “mutluluk bazı insanları yorup tüketebilir”, “keyifsizliğe/hoşnutsuzluğa/ mutsuzluğa alan açılırsa, enerji tasarrufu modunda yenilenme zamanı yaratılırsa mutluluk dinlenip toparlanabilir”. Saadetin peşinden mutsuzluğun gelebileceği, hayattaki imkânların çokluğunun da mutsuz ettiği, mutluluk kavramının insanları sistematik olarak mutsuzluğa sürüklediği, insanların huzursuz olmaları için bir şeyin –örn: mutsuzluğun- onları acıtması gerektiğini de belirtiyor yazar.
Edebi hoşnutsuzluk
Hayatta esas mesele, sahiden mutluluk mu? Mutluluk sahiden hoşnutluk mu? Herkes kendi için arzuladığı hoşnutluğa layık mı? İnsan her daim kendinden ve dünyadan hoşnut olabilir mi? Hoşnutluklar, huzursuzluğun önünde engel mi? Mutluluk koşulları iyileştirme isteği mi? Sürekli mutluluk arayacağımıza, önümüzdeki işi daha iyi mi yapmalı? Kitabın Üçüncü Bölümünde bu vb. soruları yanıtlayan yazar ardından ekliyor: “İnsanlık tarihinde hayranlık uyandırıcı ne varsa bunların çok küçük bir bölümü hoşnutluk dönemi eseridir. Çünkü şüphe edebilen, çaresizliğe düşebilen insan, fevkalade şeyler yaratabilir.”
“Yenilgiler, başarısızlıklar, kızgınlıklar, münakaşalar ve ters giden işler, kimsenin sevmediği ama yine de kaçınılmaz olan hoşnutsuzluk zamanlarına kapı açar; bunları aklına getirmeyenleri dehşete sevk ederek”, diyen yazara katılmamak ne mümkün!
Hasar görmez mükemmel hayat
“Her şeyde, daima ve sadece pozitif olanı görmek için kendinizi kasmayın”, Pozitif bakış açısını olanca gücüyle koruyabilme çabası insanın iliğini kurutur” ve ”Pozitifte ısrar ettikçe negatife batarsın” diyen Schmid ardından ekliyor: Hep ileri bak!”
(Kitabın bu “Hayatın bereketi sadece olumlu şeylerden ibaret değil” başlıklı bölümü –sayfa: 41-46– sayıları giderek artan “illa ki pozitif düşünce”cilere cem’an cevap niteliğinde olup, cem’an okunmalı, kanımca.)
“Hayat, yapabilmek/ yapamamak, başarı(sızlık), sevinç-hiddet, cesaret- korku, haz-acı, sağlık-hastalık, hoşnut(suz)luk, neşe- keder gibi karşıtlık ve çelişkiler arasında geçer”, diyen yazar mutluluğun nefes alıp vermeye gereksinimi olduğu düşüncesinde.
Melankoli: Taşkın düşünce seli, duyguların dalgalanması
Schmid’in “insanın var olmasının tarz ve biçimlerinden biri, ruhun bir oluş tarzı, insan varoluşunun asli bir unsuru” diye tanımladığı ‘melankoli’ye ilişkin söyledikleri önemli. Mesela… “Ergenlik çağında çocukluğun yitik günlerinde, sonbaharda düşen yapraklara ve kelleşen ağaçlara bakıp melankoliye kapılmayan, hayatta bir şeyleri yanlış yapıyor demek.”, “İnsanlar anlam verdikleri bir şeyi/ilişkiyi/işi kaybettiklerinde, umdukları şeyi elde edemediklerinde depresyona düşer.”, “Bir ereğe ulaşan kişi tüm çabalarının ve fedakârlıklarının şimdi gözlerden yaş getirmesine, tüm gayretinin uçup gitmesine hazır değildir.”, “Hayatta derin iz bırakan şeyler bir daha öyle kolayca dindirilemeyecek acılarla ilintilidir.” gibi…
Melankoliklerin varoluşun aşılamaz yalnızlığıyla düşüncelere dalma, insan eylemlerinin kuşkuları ile insanın varoluşunun nasıl hiçlik mesafesine inebileceği konusunda zihinlerinin açık olma, insanı takatten düşüren ‘kesintisiz yaşam sevinci’ne dair düşüncelerini kitabın 5. bölümünde detaylı işleyen yazar “Hayatta meseleniz büyük duygular yaşamaksa kemale erilmez. İnsan olmanın tüm imkânlarını yoklamak ve hayatta kemale varmak için üzüntüyü de tanımak lazım”, diyor.
“Hayatın kutupsallığını dengelemek mutluluğun ölçüsünü kaçırmamak için üzüntüyü bilinçli olarak davet etmek mümkün” diyen yazara hak vermeli mi bilmiyorum ama fazlaca mutlu olunursa üzüntünün hasreti çekilmez –herhalde- diye düşünüyorum.
Donuk duygular, isteksizlik, tepkisizlik
Dar düşünce çemberine sıkışan depresyon hastasının, onun adına sorumluluk üstlenebilecek insanlara, yanından ayrılmayacak akraba ve arkadaşlara, onu tedavi edecek terapistlere, sanatlarının güncel kuralları çerçevesinde onunla meşgul olacak hekimlere, serotonin hormonunun salgılanmasına, vücudunda eksik olan maddelerin tamamlanmasına ihtiyacı olduğuna yer verilmiş, Altıncı Bölümde.
Kitapta; giderek daha çok insanın anlam yoksunluğu çektiği günümüzde, her alanda ve düzlemde, hayatı anlamlandırmak ve anlam pınarını kurutmamak için insanın yönünü yeniden tayin ederken düşünmesi, hayatında, çevresinde ve toplumda yanlış gidenin ne olduğunu, kuvvetini toplandığında doğrusunu yapmak için elinden geleni sorgulaması gerektiği de yer alıyor.
“Melankoli hali ve depresyon hastalığı intiharla el eledir”, diyen yazar melankoliğin intihar fikriyle oynayıp durduğunu, depresyon hastasının oynamadan, lehte/aleyhte savlarla ilgilenmeden günün birinde ölümcül bir kararlılıkla son adımı atma ihtimalinin yükseldiğinin altını çiziyor.
Uçurumun kıyısında yaşamak
Schmid, dünya ve insanların çelişkilerle dolu olduğu ve ne kadar çabalarsa çabalasın bunu değiştiremeyeceği için azap çeken ve intihar düşüncesi taşıyan depresif insan bu konuda konuşmak istemeyebileceğini, kendisiyle konuşmak isteyenin onun bu durumunu kabul etmesi durumunda konuşma zemininin oluşacağını söylüyor.
Kitabın Yedinci Bölümü bence en ilginç bölüm. “Yaşam-ölüm meselesini yasak tabularla savuşturmak yerine masaya yatırmalı”, “Hayatı terk etmek bir olanak, üstelik cinayet de değil”, “İnsan hayatı reddebilen bir mahluk”, “Ölmeyi tercih etmek, yaşam sanatının bir seçeneği”, “Hayat, ölümle olan çelişkisi çerçevesinde anlam ve değer kazandığından bizi yaşama kararlılığına sevk eden ölüm meselesidir” vb. cümleleri üzerinde çokça düşünmek ve tartışmak gerek, kanımca.
Anlık bakış açısıyla, uzun erimli tercih yapan ancak intihar girişimi başarısız(!) olanların çoğunun geriye döndüklerinde nihai sonuca ulaşmaktan alıkonuldukları için memnun olduğunu söyleyen yazar; “Başka türlü mutlu olunacak, ümitsizlikleri dışlamayan ama her tutamağı zamanla zayıflatan o çaresiz ümitsizliğe engel olan mutsuzluklarla birlikte yaşanabilen bir hayat”ı alternatif olarak öneriyor.
Sonsuz yoğunluktaki düşler gerçekleşmezse?
Kitabın “Aşkınlık Yeteneği Olarak Melankoli” başlıklı 9. Bölüm ile “Melankolinin Gelmekte Olan Çağı” başlıklı son ve 10. Bölümü cem’an okunmalı bence. Mesela; “Her ateş söner bir noktada, o zaman yapılacak tek şey külleri karıştırıp, yakılabilir bir şeyler bulmaya çalışmaktır.“, ”Bilim ve teknoloji yardımıyla daimi bir mutluluk imal etme arzusundaki kibir, tüm insani çabanın esasen nafile olduğu düşüncesi tahrik eder.”, “Otonom modern insana düşen görev, hayatın bilinçli idaresi ve yaşama sanatı sayesinde, bundan öte başka bir şey arzulayacak olsa bile, kendi iradesiyle bir zorunluluğun gereğini yapmasına elverecek anlamlı bir bakış açısına elveren hedefler ve erekler üzerine düşünmektir.”, “Bir birey için, benliğinin sınırlarını da aşan bir bakış açısı, ekolojik ve sosyal bir toplum ve dünya toplumu için çalışmak olabilir; bununla beraber, yapıp ettiklerinin buna ne zaman katkıda bulunup ne zaman bulunmadığını sürekli yeniden sorgulamaya açık olmalıdır.” gibi cümlelerin de tartışılması gerekiyor, bence.
Aşağı yuvarlanan taşı azimle yukarı ittirmek
Wilhelm Schmid’in “Mutsuz Olmak: Bir Yüreklendirme” kitabı her daim güncelliğini koruyacak sayfa sayısı az ama içeriği çok zengin bir kitap.
“Bir melankoliğe en iyi gelecek şey müzik yapmak ya da müzik dinlemektir. Müziğin titreşimleri bedeni, ruhu ve zihni tek bir akustik uzama dönüştürmeye elverir, böylece melankoli duygu ve düşünceleri temaşa etmeyi sağlar. Müzik üretiminin büyük bölümü sanatkârane bestelenmiş hüzün halidir”, diyen yazarın -ve çevirmeni Tanıl Bora’nın- sözünü dinleyip kitabı okurken ve bu yazıyı yazarken müziğin titreşimlerini tek bir akustik uzama dönüştürmeye çalıştım.
* İletişim yayınları. İstanbul-2015, 4. Bası.92 sayfa.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.