Ankaralıların Yarım Asırdır İzlediği Filmlerde Emeği vardı
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği’nin sosyal medya hesabındaki “73 yıllık ömrünün 61 yılını sinemaya adayan, Ankara’nın ve Kızılırmak Sineması’nın ilk makinistlerinden, 19. Uluslararası Ankara Film Festivali’nden (2008) Aziz Nesin Emek ödülü alan, Ramazan Çetin, abimizi kaybettiğimizi öğrendik. Üzerimizde çok emeği vardır. Işıklar içinde yatsın” cümlelerini okuyunca; bir kez daha aklıma geldi –nedense– Gülten Akın’ın “İlk Yaz” şiiri.
Sinemada son adam: Makinist Ramazan Çetin
Önce “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” diye başlayan, “Bir gün birileri öte geçelerden / Islık çalar yanıt veririz.” diye nihayetlenen bu şiiri internetten bulup okudum.
Sonra kitaplığımdan “Sinemada Son Adam: Makinist Ramazan Çetin Ankara Sinemaları Tarihi” (**) kitabını buldum; Burçak Evren–Ali Karadoğan’ın yazdığı. Kitaba renkli küçük post-itler yapıştırmışım. Hızla göz gezdirdim o notların olduğu bölümlere. Sonra e-posta hesabıma girip arşivimden Ramazan Çetin’le yapacağım söyleşide soracağım soruları, kullanacağım notları buldum.
Kızdım kendime; o çalışmayı bitirmediğim ve o söyleşiyi yapmadığım için. Öfkelendim kendime; hayatımdaki bir sürü şeyi erteleme huyum olduğu için.
Bizim ‘Alfredo’muzdu o
2009 yaz ayları olmalı. Ankara’nın eski sinema işletmecilerinden, Kızılırmak Sineması’nın sahibi Edip (Amca) Tuncay ile yaptığım beş kaset dolusu kayıt esnasında yararlanmıştım; bu kitaptan. Okuduklarım ve dinlediklerimi Ramazan Çetin’le yapacağım söyleşiyle sürdürüp, kendimin Ankara sinemalarına ilişkin anılarının yer alacağı bir çalışma olacaktı. Ropörtaj için telefonla gün-saat belirlemiş ancak şimdi hatırlayamadığım bir nedenle ertelemiştik.
Ramazan Çetin’i; aynen kitabın yazarları gibi ben de Giuseppe Tonatore’nin o güzelim, sıcacık dostluk ve elbette sinema aşkı ve tutkusuna dair filmi; Cennet Sineması (Nuova Cinema Paradiso)’ filminin kahramanı projeksiyoncu ’Alfredo’ ile özdeşleştirmiştim.
Neredeyse 40 yıldır Ankara sinemalarında izlediğim yüzlerce filmi onun görünmez emeği izlemiştim, bilmeden. Kendisini görmüşlüğüm yoktu, o telefonlaşma dışında konuşmuşluğum da.
Sinema makinalarına adanan bir hayat
1941’de Isparta-Yalvaç-Kuyucak köyünde doğan, üç günlük bebeyken annesiz kalan, o ara askerde olan babası bakamayacağından Ankara-Keçiören’deki Çocuk Esirgeme Kurumu Yuvasına yerleştirilen, yedi yaşından sonra Ankara Aklaş ve Afyon Yetiştirme Yurtlarında bakım gören, öğrenimini orta ikiye kadar sürdüren, sinemayla sadece okuduğu okullarda izletilen filmlerle tanışan,16 yaşında Ankara’da bir elektrikçi dükkânında çalışan, Ulus’ta sinema makineleri satan bir firmanın vitrinindeki 16’lık ve 35’lik makineleri hayranlıkla izleyen ve ardından yurt dışından ithal edilen sinema makinesi montaj ve tamiri de yapan Atom Radyo-Sinema Elektrik Ticarethanesinde işe giren, 1961’de askere gidene kadar burada çalışan, askerlikte makine tamiri vb. işler yapan, bitiminde eski firmasında çalışmayı sürdüre Ramazan Çetin; Ankara Makinistler Derneği’nden ‘makinist ehliyeti’ almış.
Kullandığı ilk makine Hollanda malı Philips FB7. Son makineler ise Ankara Büyülü Fener Sinemasında kullandığı İtalyan malı Prevost marka. İzlediği ilk film Danny Kaye’in oynadığı bir müzikal. Gösterdiği ilk film Fransız Kültür Merkezinde bir Fransız filmi; gösterdiği ilk dublajlı film ise Avare.
Efsanevi Büyük Sinemanın makinisti
“Makinistliğin işletme müdürü kadar değerli” olduğu, makinistlerin oje fırçasıyla aseton sürerek film yapıştırdığı, ekleri tek tek jiletle kazıyıp birbirinin üzerine getirdiği, büyük maharet isteyen mesleğini deri koltuklu, ahşap döşemeli, salonunda sadece yürüme yollarında halı-plastik döşeme olan, beyaz etamin perdeli, mermer fuayeli, localı, vantilatörlü sinemaların döneminde, suare film gösterimlerine smokinli-kravatlı erkekler ile şık kadınların geldiği, deneyimli biletçiler ile kibar teşrifatçıların çalıştığı bir dönem o yıllar. Ramazan Çetin Kızılay’da, şimdilerde yerinde Büyük Çarşı’nın olduğu Ankara’nın efsanevi sineması “Büyük Sinema”da çalışmış.
Sinema makinesi tamir bakım işi ve makine ithalatı yapan o işyeri, onun olmuş zaman içerisinde. Ankara dahil taşra sinemalarına da hizmet vermiş. Büyülü Fener Sinemaları ilk açıldığında makinist bulunana kadar makinistlik yapmış sadece. ‘Ark lambalı’ makinelerin kullanılmaya başladığı dönemi de, şimdilerde kullanılan son teknoloji makinelerin dönemini de yaşayan Ramazan Çetin sinemalardaki makinistleri iş/makine başında hizmet içi eğitim veren danışmanı olmuş hep.
İş bulmakta hiç zorlanmayan, mesaisi belirsiz iş yaşamının aile düzenini bozmasına izin vermeyen, sinema sektörünün dibe vurduğu 70’li yılların ikinci yarısında kısa bir süre düğün salonlarında seslendirme düzeneği işi ile gazinolara ışık kiralama işi yapmış.
Bir sinema emektarını kaybettik
Aynı filmi defalarca gösterince aynı kareleri izlemekten bıktığında kontrol hoparlörünü –bazen- kısan, makine dairesine beğendiği film afişlerini asan, kovboy ve müzikal filmleri seven, gösteri esnasında izleyicinin verdiği tepkilerle filmin duygusunu daha çok yakalayabildiğini söyleyen, 16-17 yaşında tanıştığı sinemaya dair bu işini 71 yaşına kadar, yani düne kadar sürdüren Ramazan Çetin; hiç görmediği bir makine dairesinden, hiç bilmediği bir makineden, hiç tanımadığı bir makinistin yansıtacağı ışık, ses ve karelere maruz artık.
Rengahenk ışıkların olsun hep, müzikal müzikleri dinle, keyifli kareler izle Ramazan Çetin. Dolaylı emeğinden yararlanıp, sorunsuz filmler izledim sayende; çoğu kez bilmeden. Tanışıklığımız olmadığı halde, “The End” diyerek bana –bildiğim halde hayat taşkalası içinde savsakladığım– bir amentünün altını çizdin: ‘Hayatta hiç bir şey ertelemeye gelmez” diye. Sana sormak için hazırladığım soruları, başka birine yöneltecek olsam da eksik kalacak aldığım yanıtlar; biliyorum. (ŞD/HK)
* Şadiye Dönümcü. Sinemasever.
** Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı. 19. Ankara Film Festivali Yayını.
*** Sayın Burçak Evren–Ali Karadoğan ile Vakıf ilgililerine notumdur. “Kitabınızda ‘Bu yayının tamamı veya bir bölümü yazarların izni olmaksızın basılamaz, fotokopi dahil hiçbir yolla çoğaltılamaz. Sahibinin izni alınmadan hiçbir surette kullanılamaz.’ notu var. Yazımda o değerli eserden yararlandım. İzin süreci uzun sürebileceğinden, ertelemek/vazgeçmek istemedim yazmaktan. Ramazan Çetin’in hatırına, affedin lütfen.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.