Akün ve Şinasi Ankaralıların
Ankara’ya ilk gelişim Lise 2’de oldu. Yıl 1975; yarı yıl tatili. Kardeşimle birlikte, ablama geldik. Kardeşimle kaybola kaybola; her gün bir yerleri keşfediyoruz. Günlerden cumartesi. Atatürk Bulvarı’ndaki Akün Sinemasına gideceğiz: “Hababam Sınıfı” filmine. Heyecanlıyız; hem filmi hem de çok şaşaalı olduğu söylenen sinema salonunu göreceğimiz için.
Balkonda en ön ikinci sıraya bilet alıp, içeri giriyoruz. Ayyyyy o kadar şık ki; bizim Söke’deki Dicle, Efes, Neşe sinemaları onun yanında mezbelelik adeta. Fuaye duvarlarında seramik tablolar. Büfe önünde masa-sandalyeler. Balkona çıkan merdivenler bile o güne kadar gördüklerimden farklı. Yer göstericiler de biletçi gibi siyah takım elbiseli. Herşey, herkes çok şık ve zarif.
Balkondan sahnenin görüntüsü çok ihtişamlı. Ağır kadife perdeler kapalı. Ziraat ya da İş Bankası adı ve logosu olmalı üstünde; hatırlamıyorum. Salonun yan duvarlarındaki seramik panoların arasından yayılan rengarenk ışıklar dans ediyor; müzik eşliğinde. Derken spot ışıkları göz kırpmaya başlıyor ve perde süzülerek sağlı sollu kenara doğru çekiliyor.
Hababam Sınıfı filminin –ve ardından çekilen devam niteliğindekilerin– sonradan kişisel tarihim(iz)de önemli yer tutacağından habersizim elbette. Öğretmen okulunda beş yıldır yatılı okuyan biri olarak filmin içine çabucak dahil oluyorum. Ara verilmesine üzülüyorum; filmin devamını merak ettiğimden. Frigo buz alıyoruz; tablayla satış yapan görevliden. Hiç bilmediğim bu tadı pek bir seviyorum.
Film bitip de sinemadan çıkarken yüzüme yayılan gülümsemeyi toparlamak kolay olmuyor.
Üniversite sınavı sonucunda; Sosyal Hizmetler Akademi’sini kazanınca; önce Ankaralı sonraları –ve halen– Ankaracı oluyorum. Sinema cennetindeyim adeta: Kavaklıdere, Kızılırmak, Arı, Menekşe, sonraları Metropol, Megapol, Derya, Ankapol ve illaki Akün.
Akün’de; nefis filmler izliyorum; nadiren de tiyatro. Mesela Yıldız-Müşfik Kenter’i “Konken Partisi” adlı oyunda orada izliyorum; 1994’lerde.
16-17 yaşlarında tanıştığım Akün Sineması’nda; kızlarım o yaşlara gelene kadar hafta sonları çocuk tiyatrosu ve çocuk filmi izliyoruz. Onlar 18’inde; ben 40’lı yaşlarımın ortasındayken; 27 yaşındaki Akün Sineması’nın; perdenin ilk açıldığındaki filmle, Hababam Sınıfı’yla; kapanacağını okuyorum gazetelerden. Sinemanın cenaze törenine bilet bulmak için harekete geçmiyorum; yüreğim elvermediğinden.
*****
Resmen Ankaralı –ve akabinde Ankaracı– olduğum yıl; 77-78’ler; Tunus Caddesindeki Çağdaş Sahne’yle tanışıyorum ilk kez. Ankara Kadınlar Derneği’nin (AKD) düzenlediği 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle ilk kez gittiğim bu kültür sanat merkezinde; arkadaşım Can’ın 4-5 yaşlarındaki kardeşi Deniz’in deyimiyle “oligarşi elektrikleri kestiği için” etkinlik gerçekleşemiyor.
Sonraları sıkça geleceğim bu merkezde; Nazım Hikmet’i ve Orhan Kemal’i anma gecelerine, Nazlı Eray dahil Ankaralı edebiyatçılarla okurların buluştuğu okuma günlerine katılıyorum. Siyasi tiyatro yapan toplulukların oyunlarıyla sinematek filmlerini izliyorum. Gişede çalışan arkadaşlarımız –ille de Hukuklu Çağdaş Memet- sayesinde paralı etkinliklere beleşten girdiğimiz de oluyor. Tartışmalı siyasi toplantılar da yapılıyor; burada. Hatta birinde çıkan kavga zorla yatıştırılmıştı.
Çağdaş Sahne’ye ilişkin en güzel anım; ODTÜ’lü ve yeni kurulan bir topluluk olan “Yeni Türkü”’nün çıkarttığı ilk albümünün de adı olan “Buğdayın Türküsü” konseri. Yıl 1979; gün gibi hatırlarım. Aylardan mayıs-haziran olmalı. Çağdaş Sahne her zamanki gibi zıngazınk dolu. Şanslı (yoksa işletmecisi Aydın Gürpınar’dan torpilli mi?) biri olarak oturuyorum; o son derece rahat ve o yüzden kalkmak istenilmeyen; saks mavi koltuklarda.
Konser başlıyor; daha ilk şarkıda salon yıkılıyor adeta. “İkindiydin saat beşte/ başgardiyan rıza başta/karalar bastı koğuşa/ ikindiyin saat beşte” diyerek giriyorlar Sardunyaya Ağıt şarkısına. Ve, ve, ve o dakika aşık oluyorum Derya Köroğlu’na.
Çıkışta sınırlı öğrenci bütçemle alıyorum albümden bir tane. Yedi kişiyle paylaştığım yurt odasında pikap vardı da sanki; plak eksikmiş gibi. O plağı çalıp dinlemek nasip olmuyor bana. 80’lerin sonunda annem kitaplarla birlikte o plağı da gömdürüyor; teyzemlerin zeytinliğinde; toprak altına.
Çağdaş Sahne ne zaman kapandı hatırlamıyorum şimdi. Ortalık toz duman bulanıkken mi? 1981’de mezun olup Antep’te çalışmaya başladığımdan sonra mı?
*****
Çağdaş Sahne ve Akün Sineması aslında aynı binanın ön ve arka yüzündeki yer alıyor. Emekli Sandığı iştiraki Emek İnşaat; Ankara’nın göbeğine diktiği 13 katlı ve zamanın görkemli binalarından birinin ön cephesine sinema, diğerine tiyatro salonu da yapıyor. Her ikisi de Ankara’nın kültür ortamını renklendiriyor; az önce anılarımla karışık yazdığım gibi.
*****
1988’de güzel bir şey oluyor ve Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Tiyatrosu kapanan Çağdaş Sahnenin olduğu yerde Şinasi Sahnesini açıyor. Bu sahnede çok güzel oyunlar izliyorum kızlarımla; devlet tiyatroları ve turnedeki özel tiyatroların sergilediği.
*****
2002’nin sonlarına doğru güzel bir şey daha oluyor ve Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Tiyatrosu kapanan Akün Sineması’nın olduğu yerde Akün Sahnesi’ni açıyor. Bu sahnede Fosforlu Cevriye, Bir Delinin Hatıra Defteri dahil çok güzel oyunlar izliyorum; yine kızlarımla.
*****
2013-Şubat’ında; Akün ve Şinasi Sahnelerinin Emek İnşaat’ın binayı ceman ihaleyle satışa çıkaracağı için, kapanacağına dair haberi ilk okuduğumda yürek yağım erimeye başlıyor; Kızılay-Sakarya’daki Yeni Sahne’nin akıbetine tanık olunca insan.
Rant tek tek ve metazori teslim alıyor uzak ya da yakın belleğimdeki yaşantıları; sımsıcak tutma isteğime –doğal olarak– aldırmaksızın. Binanın fiziki mülkiyeti Emek İnşaat’ın olsa da; yürek tapusu ben dahil Ankaralı ve Ankaracıların.
*****
Bireysel ya da örgütlü güçleriyle sanat emektarları ile sanatseverlerin kurduğu “Şinasi ve Akün Halkındır Platformu’ ile “Ben Ankara: Başkent Dayanışması bileşenlerinin çok yönlü çabalarını; konuya ilgili Ankaralı ve Ankaracılar da destekledi.
*****
Ne güzel ki; çıktığı iki ihalede de satılamadı; bina. Perşembe üçüncü ihale vardı; ve ne güzel ki yine satılamadı bina. Üstelik ihaleye giren inşaat firması olmadığı için.
Dileriz bundan böyle ki ihalelere de hiçbir firma girmez ve güzelim oyunlar sergilenmeye devam eder o güzelim salonlarda. Değilse sanat emektarları ile sanatseverlerin yüreği ha patladı ha patlayacak; sanat yapmanın ve sanatı sevmenin verdiği güzellikle. (ŞD/EKN)
* Şadiye Dönümcü. “Ankaracı” ve Ankaralı.
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.