Kanımdan Değil, Canımdan
Ruhumun boşlukta olduğu bir akşam elimdeki televizyon kumandasıyla kanallar arasında gezintiye çıkmıştım ki; bir hemşirenin karşısındaki erkeğe “Kan grubu ‘AB’ olan bir annenin ‘0’ grubu çocuğu olmaz” cümlesini söylediği sahneyle karşılaştım.(*)
Ben bu filmi daha önce izlediğimden bu cümle; tüm vücudumun alevlenip beynimin donmasına, omuzlarımın çöküp, gözlerimin yuvasından fırlamasına dahası boğazıma çiviler batmasına yetmişti.
Eşim Antalya’da görevde, kızım da okulu için İzmir’de olduğundan evde yalnızdım. Geçmişte kalan ama yüreğim(iz)den hiç çıkmayan bizim filmimizden parçaların gözümün önünden akıp gitmesine göz yaşlarımla sigara ve kahve eşlik etti.
Sabaha kadar defalarca Canan’a telefon edip, “Seni çok seviyorum; evladım” demek istedim. Uyandırmaya kıyamadım kuzumu.
Beni anneliğe/babalığa kabul ediyor musun?
Filmden bir parça: Onunla ilk karşılaşmamız. Yuvada, bebek grubunda akranları arasında beşiğinde yatarken onu kucağıma alıyorum. Gözlerini gözlerime dikiyor, her şeyden habersiz. Ruhan ve ben mutluluk, hayal kırıklığı, kaygı, heyecan, panikle karışık duygular yaşıyor “N’olcak şimdi?” dercesine.
Gözlerimizle soruyoruz: “Beni anneliğe/babalığa kabul ediyor musun?” Yanıt “Beni çocuğunuz olarak kabul ediyor musunuz?” olunca üçümüz birlikte sadece kendimizin duyacağı kocaman bir sesle bağırıyoruz: “E-veee-tttt”
Canan’ı sevgiyle ve önemseyerek büyütmeye gönüllü talip olmuştuk. Yavrum bizi hiç yormadı, üzmedi.
Aile olmamızın, üçümüzün birbirine ne denli yakıştığının belgesi; filmden bir kare: Evimize geldiği ilk gün odasındaki sehpanın üstüne koyduğumuz leğende onu yıkıyoruz. Babamız su döküp, ben sabunlarken kızımız da bize gülümsüyor.
Filmden bir ses: Görüntü yok. “Bab ba baab baa” Ruhan’ı kıskanıyorum:“Niye önce anne demedi?” Sonra Canan’ın on üç günlük hali, okula başladığı ilk günkü ve şimdiki 21 yaşındaki haline ilişkin görüntüler birbirine giriyor. Annemin “Dayısına çekmiş; resim yeteneği.” diyen sesine karışan sesimi fark ediyorum: “Ben de çocukken Canan gibi…”, “Benim kızım babası kılıklı”
Ruhan’ın telefondaki sesi ürkek; “Taciser bu kız bir şeylerin farkında. Bir şeyler yapsak!”
Yüksek sesle bağırarak yanıtlıyorum: “Tatlı-sert yetiştirirken sevgiyi, ilgiyi, şefkati esirgemediğimiz ama denetlemeyi, sorumluluk vermeyi ve özgür bırakmayı da ihmal etmediğimiz, eksiği olmasın da fazlalığı olsun diye çabaladığımız, endişelerimizi yansıtmayıp, beklentilerimizin olduğunu bilmesini istediğimiz o güzelim çocuğa, Canan’ımıza; ‘Biz senin gerçek anan-baban değiliz’ diye nasıl söyleyeceğiz.”
Gözyaşlarım çağıldayarak akarken önce evlat edinme işlemlerimizi yürüten Sosyal Hizmet Uzmanı Ayşim Hanım’ın flu görüntüsü geliyor ardından kendinden emin ve tok sesi: “Yaşamın ağır sınavlarından ikisi: Evlat edinmek ve evlat edinilmiş olmak. Bu sınava girmeye karar vermek, girmek ve aşmak herkesin göze alacağı bir şey değil. Kutlarım sizi.”
Ahhh, Ayşim Hanım, ahh! “Annen ve baban seni dünyaya getirmişler ancak daha iyi koşullarda büyümen için seni yuvaya vermişler. Biz de seni çok sevdik. Bizim çocuğumuz olmanı istedik. Seni yüreğimizde büyüttük” diyemedik işte. Kolay mı? 4-5 yaşında “Ben nasıl doğdum?” diye soran bir çocukla bu konuda yüzleşmek.
“Emre’nin annesi çok genç. Sen yaşlısın!”
İşte filmden, Canan’ın beş yaşında olduğu döneme ilişkin kareler. “Annecim niye senin gözlerin yeşil değil”, “Niye kardeş yapmıyorsunuz?”, “Emre’nin annesi çok genç. Sen yaşlısın!” Bu tür tuzak sorularla sınandık. Sabrımızı ve onu ne denli sevdiğimizi denediği de oldu.
Çocuk ne kadar küçük olursa olsun, çevredeki atmosferi sezinler, hissedermiş. Dünyaya gelişindeki karşılanma şekli ve ortamı bebeğin dünyayı algılayış şeklinin temelini oluştururmuş. Tamam; istenmedi diyelim. Ama on üç gün sonra kendini özel ve güvende hissedeceği bir ortamı, bir ailesi oldu.
Anlatılanlar, okuduklarımız, izlediklerimiz korkuttu bizi. Anne-babasını suçlayıp, kendini cezalandırırsa…
Tanımadığı-bilmediği anne-babasını idealize ederse… Onları bulmak ister hatta aramaya başlarsa… Ve bulursa… Bizi suçlarsa… Bizi kaybedeceğini, onu terk edeceğimizi düşünürse… Ya o bizi terk ederse… Aileden, çevreden biri söyler de, bize olan güvenini yitirirse…
Yıllarca “Nasıl söylemeliyiz?” sorusuna bir sürü yanıt hazırlamış, hiç birini söyleyemeyip erteledikçe ertelemiştik. Ana okula başladığında; yok ilkokul; hayır lise; olmaz, ergenlik dönemi derken üniversite bitiyor ve biz hala söyleyemedik. Neden mi? Çünkü Ruhan’la ikimiz kaygılarımızı aşamamışken, Canan’ın kaygılarını kaldırabilecek gücümüz yoktu. Süreç içersinde bazı kaygılarımızın korkuya dönüşeceğinden ise habersizdik.
“Öğretmenim; ‘Anne ve baba Rh(+) ise bebekleri Rh(-) olamaz.’ dedi.”
Filmden uzun bir parça:
Her şey çok net ve bugün gibi aklımda:
Akşam saatleri. Dersaneden gelen kızımla mutfakta yemek hazırlığı yapıyoruz. “Anne senin kan grubun ‘O Rh(+)’, babamınki de ‘A Rh(+)’. Benim ki ise ‘B Rh(-)’. Bir gariplik var bu işte” deyince Canan, dünyanın başıma yıkıldığı anlaşılmasın diye çabucak toparlanıp zaman kazanmak için “Nasıl, yani?“ diyebiliyorum. “Dershanedeki fen öğretmenimiz: “Anne ‘O’, baba ‘A’ olursa; çocuğun kan grubu ya ‘O’ ya ‘A’ olur.” dedi. Kafam karıştı. Ailece kan grubu sistemimizde, Rh sistemimiz de bir tuhaflık var. Siz ikiniz (+), ben (-). Öğretmenim; ‘Anne ve babanın Rh(+) ise bebekleri Rh(-) olamaz.’ dedi.”
Sesimin titremesini engellemeğe çalışırken “O kadar uzun yıllar oldu ki; ben bunları öğreneli. Sen yanlış anlamış olmayasın?” diyebiliyorum. “Olabilir. Karnımı doyurup, internete gireceğim.” deyince, bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyorum.
Nitekim ananas suyu dolu bardağı ona uzatırken (masucuktan) elim titreyince saçları dahil her yeri yapış yapış oluyor. O mecburen banyoya girdiğinde, ben makasla telefon kablosunu kesiyorum.
Böylece ertesi güne dek zaman kazanmıştık; ama ya sonrası? O gece Canan’la yalnız kalmamak ve “N’apcaz şimdi?” sorumuza yanıt bulmak için erkenden odamıza çekiliyoruz. Yine aynı korku, aynı kaygılar. Ruhan’la ikimizin gücü, cesareti yok. Söyleyemeyeceğiz.
Filmden bir başka parça: Dersane müdürünün odasındayız. Fen bilgisi öğretmeni anlattıklarım karşısında şaşkın. “Çok zor bir durum. Ben ne yapabilirim ki?“
“Lütfen bu akşam ki dersinizde kan grubu ve Rh sisteminde, anlattıklarınızın aksine farklılıklar olabileceğini söyleyin.”
“Ama nasıl olur? Bilim…” diyor. Ellerine sarılıp, katıla katıla ağlarken o da bana eşlik ediyor.
Filmin en güzel sahnesi geliyor gözümün önüne. Bilgisayarın başındayız. Sınav sonuçları açıklanmış ve kızımız emeğinin karşılığını alarak 9 Eylül Tıp Fakültesi’ni kazanmış. Hüzün ve mutluluk karışık üçümüz birbirimize dolaşık vaziyetteyiz.
Canan “Teşekkür ederim annem- babam olduğunuz için” deyince Ruhan “Biz teşekkür ederiz hayatımıza renk kattığın için” deyiveriyor. Bense “Sen bizim kanımızdan değil, canımızdansın” diyemiyorum. (ŞD/EZÖ)
* Kanal D’de yayımlanan 1001 Gece dizisi. Sanal alemde yaptığım araştırmada: ‘AB’ grubu bir anneyle, ‘O’ grubu bir babadan A/B/AB/O grubu çocuk olabileceğini öğrendim. Senaristlerin bu denli hassas konularda daha dikkatli olmaları gerektiğini düşünüyorum.
** Evlat edinme mevzuatı için tıklayınız.
*** Şadiye Dönümcü/ Sosyal Hizmet Uzmanı
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.