``Aşk`` Filmi Vesilesiyle...
Haneke’nin “Aşk” filminde insana dair her türlü duygu var. Kafa karışıklığı, beklenti, dehşet, bıkkınlık, kabullen(eme)me, panik, sahiplenme… Ve elbette (s)empati, acıma, merhamet, minnet, şefkat, üzüntü.
“Yaşlanıp hastalandığınızda dünyanız da küçülür, evin dört duvarından ibaret hale gelir” diyen Michael Haneke’nin “Aşk – Amour” filmi, hayatın içinde de, sinemada da negatif ayrımcılığa her daim tabii olan yaşlılık-yaşlanma dönemi üzerine ya da “aile içi şiddet” üzerine bir film.İkisi de müzik öğretmeni olan Georges (Jean-Louis Trintignant) ve Anne (Emmanuelle Riva) çiftinin yaşları seksenlerin üzerinde. Bir kız çocukları var, başka bir kentte yaşayan. Adı Eva. Hayatlarını kendilerinin anlamlandırdığı bir mecrada sürdürür Anne- Georges çifti. Bir kriz gelir ve Anne felç olur. Hasta ve bakım veren kişilere dönüşür karı-koca ilişkisi. Giderek zorlaşan günler geçirir çift. Anne-babasının yaşadıklarına uzaktan bakmaktadır Eva. Süreç içerisinde karısına büyük bir aşkla bağlı olan Georges tükenmeye başlar. Sonra…
Aşk bambaşka bir film
Haneke sineması üzerine büyük laflar ederek had sınır aşımı yapmak istemem. Sıradan bir sinema izleyicisi olarak filmlerini sevdiğimi söyleyebilirim sadece. Ama bu son filmi, “Aşk” bambaşka.
Ankara Gezici Festival çerçevesinde vizyon öncesi izlediğim bu filmin benim açımdan çekiciliği yaşlılık dönemi sorunlarını işlemesiydi; Haneke hayranlığı, bol ödül alması, Oscar adayı olması haricinde.
127 dakika çakıldım koltuğuma. Nefes almaktan çekindim, adeta. Kalabalık salonda filmi tek başına değil, kalabalık izledim. Nasıl mı? Aile büyüklerim, yaşlılık alanında çalışırken tanıdığım yaşlı insanlar ve onların yakınları, arkadaşlarım ve onların aile büyükleriyle izledim filmi.
Aşk dahil her türlü duygu var bu filmde
Filmi daha fazla anlatmayacağım, sonunu hele hiç söylemeyeceğim ama bu filmde insana dair başta aşk ve sevgi olmak üzere her türlü duygu vardı. Kafa karışıklığı, beklenti, dehşet, bıkkınlık, depresyon, duyarlılık, endişe, aidiyet, azap, hayal kırıklığı, boşluk, hoşnutsuzluk, yalnızlık, kabullen(eme)me, kaygı, korku, panik, sahiplenme, merhamet, şüphe, umut(suzluk), sahiplenme, rahatsızlık, sabır(sızlık).
Ve elbette (s)empati, acıma, merhamet, minnet, şefkat, üzüntü. Ve hatta Eva (çiftin kızı) cephesinde de vicdan azabı kuvvetle muhtemelen.
Sonuçta Haneke’nin “Aşk” filmi hayatın ta kendisi, müthiş bir aşk ve sevginin filmiydi evet ama bu arada da final ürkütücü olsa da, kronik hasta yaşlıya bakım veren kişilerin tüm sorunlarına vakıftı kanımca
Dünya evin dört duvarı arasına sığar; yaşlandığımızda
Ne demişti Haneke? “Yaşlanıp hastalandığınızda dünyanız da küçülür, evin dört duvarından ibaret hale gelir.” Bu cümlenin devamına “Yakını hastalanan kişinin de dünyası küçülür, evi dört duvar haline gelir bu arada” diye eklemek gerek.
Yaşlı insanlar alıştığı mekan ve çevrede sevdiği ve alıştığı insanlarla yaşamak ister; kahramanımız Anne gibi. Ancak bu doğal ve haklı talebin gerçekleşmesi ailelerin küçüldüğü, akraba-komşu ilişkilerinin neredeyse olmadığı günümüz toplumunda çok yönlü sorunları da beraberinde getiriyor; mekan evsel bakıma uygun hale getirilse bile.
Tıpkı bir bebek gibi ilgi, destek ve ihtimam gereksinimi olan bu kişileri fiziksel yönden destekleyip kollayan ve taşıyan, sağlık kuruluşlarına getirip götüren, öz bakımını sağlayan, ilaçlarını veren, alış-verişini ve yemeğini yapan, odasını ve evini derleyip toplayan aile üyesi ya da bakıcıların bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak yorulup yıpranması kaçınılmaz. Tıpkı kahramanımız ve kendisi de yaşlı olan Georges gibi.
Kahramanlarımız: Georges, Anne, Eva
Bakım veren kişi çok yorulduğundan tükenmişlik noktasına geldiyse, hiç kimseden destek al(a)mıyorsa ya da destek aldığında sonuçtan memnun kalmadığında potansiyel şiddet uygulayıcısına dönüşür; kahramanımız Georges gibi.
Yaşlılara yöneltilen kasıtlı/kasıtsız ihmal veya istismar, ev ya da bakımevinin dört duvarı arasında gerçekleştiğinden saklanması çok kolay. Fiziksel problemleri ya da bilişsel yetersizliği olan yaşlılar bu anlamda özel risk altında; kahramanımız Anne gibi.
Her birimiz potansiyel Georges, Anne, Eva'yız
Haneke’nin evlilik kurumu ile aile içi şiddet olgusu ve yaşlıya yönelik şiddet olgusu çerçevesinde aşk, merhamet ve vicdan gibi netameli duygular ve diğer yan duygular eşliğinde bize genel anlamda hayatı sorgulattığı bu güzelim ve de sert filmi kaçırmayın derim vizyona girdiğinde.
Çevremiz Georges, Anne ve Evalarla dolu. Ya da ne malum her birimizin şimdi ya da yarın birer Georges, Anne veya Eva olmayacağımız.(ŞD/ÇT)
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.