Sessizce Haykırdıkları Halde, Seslerini Duyuramayınca...
Sınıf arkadaşına olan aşkına karşılık bulamayan genç… Patronunun aracını çarpan şoför, otomobilin tamiri in gerekli 15 bin TL.yi bulamayınca… Yaşadığı sorunlar nedeniyle dört ay önce eşinden ayrılan genç adam…
Ailesinin liseye göndermeyeceğini öğrenen 8. Sınıf öğrencisi kız… İki yıldır iş bulamadığı için bunalıma giren genç… Eşini ve iki kızını öldüren emekli albay…
Bir yıldır işsiz olan ve yaşadığı maddi sorunlar yüzünden tiyatrocu… İnternette sohbet ettiği kız arkadaşıyla tartışan üniversiteli…
“Burada bira içme” denilen genç… Boşandığı eşini boğarak öldürdükten sonra… Eşi evi terk eden adam… Borcu nedeniyle iş yerine haciz gelen işadamı… Anne-babası boşanan ilköğretim okulu öğrencisi…
Şiddetli bel ağrılarına dayanamayan yaşlı kadın… Yaşlılık nedeniyle bunalıma giren yaşlı adam… Sevgilisi tarafından terk edilen genç…
Borçlarından bunalan polis memuru… Annesini evinde istemeyen kendinden 54 yaşından büyük kocasına kızan genç kadın… KPSS’de başarısız olan genç… Kredi kartı borçlarını ödeyemeyen memur… Soygun zanlısı emniyette…
11 dersten başarısız olan lise öğrencisi emekli polis babasının beylik tabancasıyla mezarlıkta… Kızını göstermeyen kayın pederine tepki için çatıya çıkan genç anne… Borcuna karşılık kızını istediler diye… Köpekleri ölen çift…
Okula gönderilmeyen iki kız çocuğu… Öğretmenine aşık olduğu iddia edilen lise öğrencisi… 21 yaşındaki oğlunun 14 yaşındaki kızına tecavüz edip, tutuklandığı öğrenen baba…
İhalede yolsuzluk yapıldığı gerekçesiyle polis tarafından operasyon düzenlenen üniversitenin rektörü… Dersaneye olan borcu yüzünden hapse giren annesini kurtaramayan genç…
Yukarıda sonunda “…” bulunan cümlelerin tümü “intihar etti” diye bitiyor. Son zamanlarda giderek daha fazla duyar olduk, o iki kelimeyle biten haberleri.
Hayatın hangi hal(ler)i bireyi sıkıştırır?
Hayatın sıkıştırdığı bu bireyler neden kendi bedenine böylesine şiddet uygular?
İflas edenler, borçlarını ödeyemeyenler, evine aş götüremeyenler, işsizler, kendini savunmada yetersiz kalanlar, hayat başarısı düşenler, beklentileri gerçekleşmeyenler, tutkuyla bağlandığı kişilerden karşılık alamayanlar, onuru zedelenenler, alkole, uyuşturucu maddeye bağımlılık geliştirenler, topluma uyum güçlüğü çekenler, zorla evlendirilenler, hayatın beklenmedik halleriyle karşılaşanlar mı?
Aile içi şiddetin toplumsal şiddeti beslediği, toplumsal şiddetin aile içi şiddeti beslediği günümüzde, yukarıdaki nedenlerden biri kaynaklı sorununu bireysel olarak çözemeyince, nihai çözüm olarak kendi bedenine şiddet uygulaması ne acı!
“Kendi hukukunu kendin yarat” uygulamasının artışına paralel, “kendi cezanı kendin ver” uygulamasının da artış gösterdiği günümüzde hayatın her alanındaki çok yönlü şiddetten bir şekilde etkilenmeyen birey var mı?
Kendi bedenine kast eden bireye, henüz o noktaya gelmeden önce yardım etmek mümkün iken, ona destek olmayan bir toplumun üyesi olmak her bireyi, ilgiliyi ve yetkiyi sarsmalı.
Her geçen gün daha umutsuz ve mutsuz oluyoruz. Gözlerimizin feri azalıyor. Ürkek, korkak ve içine kapanık bireylere dönüşüyoruz. Toplumsallığımız azalırken, bireyselliğimiz artıyor. Aile bağlarımız daha da zayıflıyor. Yarın kaygımız -daha da- artıyor. Çevremizin bizim, biz çevremizin beklentilerini karşılamakta zorlanıyoruz.
Her geçen gün daha fazla tüketiyoruz sevgimizi, paramızı, güzellikleri. Karşılaştığımız her bir olayı daha abartılı yaşıyoruz.
Her geçen gün hayatımıza müdahale edenler artıyor. Ve her geçen gün daha fazla erteliyoruz hayatı.
Suçlu kim? Sadece sen, ben o mu? Biz, siz, onlar mı? Sanal alem mi? Medya mı? Hızla değişen, dönüşen, gelişen toplumsal yaşam mı? Devingen toplumsal yaşama ayak uyduramayanlar mı? Biçare bireyin çaresizliğini yaratan olgular ya da bireyler mi?
Konu derin ve hassas, üstelik benim boyutlarımı da aşan bir konu ama; bildiklerimi, gözlemlediklerimi, okuduklarımı gözden geçirmenin zararı olmasa gerek.
İş bulma umudunu yitirenler hariç üç milyon dört yüz yetmiş bir bin kişinin işsiz olduğu, beş işsizden biri işten çıkarıldığı için işsiz kaldığı, on işsizden birinin işyerini kapattığı ya da iflas ettiği için işsiz kaldığı, yüz gençten yirmi altısının işsiz olduğu, çalışan yüz kişiden kırk ikisinin kayıt dışı çalıştırıldığı, istihdam olanaklarının sınırlı olduğu bir ülkede…
Birikmiş kredi kartı borçlarına ödeyemeyen ya da asgari ödeme yaparak hayatı döndürmeğe çabalayan yaklaşık on milyon kişinin olduğu, sabah kahvaltısı için aldığı iki adet poğaçayı bile kredi kartıyla ödeyenlerin olduğu bir ülkede…
Küçücük kız çocuklarının ebeveyn kararıyla evlendirildiği, kadınların miras hakkını alamadığı, erkeklerin birden fazla eşle evlendiği, kızların dedesi yaşındaki kişilerle baş göz edildiği, kızların okutulmadığı ve çalıştırılmadığı, imam nikahıyla evliliklerin yaygın olduğu bir ülkede…
Aile ve toplum baskısının birey hayatını teslim aldığı, boşanan çift sayısının her gün daha da arttığı, başta gençler olmak üzere her yaş ve cinsiyetteki bireylerin toplumsal ve ekonomik taleplerinin kaale alınmadığı, toplumsal ve ekonomik eşitsizliğin giderek daha da arttığı bir ülkede…
Hayatın her alanında şiddetin hüküm sürdüğü bir ülkede… Bireyler arası iletişimsizlik sorununun yaşandığı bir ülkede… Hayatın her alanında elde olan/olmayan nedenlerle başarısızlıklar yaşanan bir ülkede…
Ruh sağlığı tehlikeye giren birey sayısının giderek arttığı ve tedavi olanaklarının sınırlı olduğu bir ülkede… Cahil birey sayısının ve cehaletin giderek arttığı yüksek olduğu bir ülkede… Kronik hastalığı olan ve tedavisi mümkün olmayan hastalığı olan birey sayısının giderek arttığı bir ülkede…
Hayatın, bireylerin daha da içine kapanması için direttiği bir ülkede…
Kendi gerçeklerini kabul edemeyip takatsiz kaldığından sessizce haykıranların sayısının giderek daha da artması doğal değil mi?
Doğal olmayan o sessiz haykırışları duymamak, duymaktan kaçınmak, duyup da gereğini yapmamak… (ŞD/BB)
*Şadiye Dönümcü, sosyal hizmet uzmanı
Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.