Murathan Mungan’ın Yeni Kitabından: ‘Yaşlılık Devleri’
Sheila Florance, Harry Dean Stanton, Emmanuelle Riva, Henry Fonda… Bazı oyuncuların ilerlemiş yaşlarında üstlendikleri roller ve kazandıkları ödüller uzun bir kariyeri taçlandırırken aynı zamanda güzel bir vedalaşma niteliği taşır.
Murathan Mungan
Avustralyalı yönetmen Paul Cox’ın A Woman’s Tale (1991) filminde hastalığı nedeniyle ölümü yaklaşan ama yaşama sevincini hiç yitirmemiş bir kadını yönetmenin gözde oyuncusu Sheila Florance canlandırır. Florance o sırada 75 yaşındadır ve filmde canlandırdığı karakter gibi kendi de ölümünü beklemekte olan bir kanser hastasıdır. Arka plandaki bu bilgi filme birdenbire bir vasiyet filmi hüviyeti kazandırır. Filmin çırılçıplak soyunup banyoya girdiği sahnesinde sönmüş gövdesiyle âdeta ölümünün çok yaklaştığını haber vermektedir. Nitekim filmin vizyona girdiğini göremeden de ölür. Bu film ona Avustralya’nın en prestijli ödüllerinden biri olan AACTA Başrolde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırır. Paul Cox, Avustralya’nın sinema, tiyatro, televizyon tarihinde ağırlığı olan bu değerli oyuncusuna bir vedalaşma filmi çekmek istemiş, onu bu güzel filmle uğurlamayı gönül borcu bilmiştir.
David Lynch’in 1999 yapımı Straight’in Hikâyesi (The Straight Story) filminde, o sıra 80 yaşında olan Richard Farnsworth, ölmeden önce doğduğu memlekete dönmek amacıyla traktörüne binip uzun yola çıkan yaşlı bir çiftçiyi canlandırır. Farnsworth de tıpkı Sheila Florance gibi filmin vizyona girdiğini bile göremeden hayata veda edecektir. Straight’in Hikâyesi künyesini bilmeseniz David Lynch’in yönettiğini tahmin edemeyeceğiniz en sade, en süssüz filmidir yönetmenin. Kamerası seyirciyi sakin bir ritimle yola, yolculuğa, zamana kilitler. Lynch bu filminde âdeta 19. yüzyıl romanlarına ait bir zamanı kullanır. Straight’in Hikâyesi’nden söz ederken, filmi izledikten sonra hemen soundtrack albümünü edindiğim Angelo Badalamenti’nin etkili müziğini de mutlaka anmak gerektiğini düşünürüm.
John Carroll Lynch’in yönettiği 2017 yapımı Lucky filmi, Harry Dean Stanton’ın uzun oyunculuk kariyeri boyunca Wim Wenders’in 1984 yapımı Paris, Texas filminden sonraki ikinci başrolüdür ve aktör artık 91 yaşındadır. Nitekim yapımcıların ona yalnızca fragmanını gösterebildikleri filmini seyredemeden o yıl yaşama veda eder. Filmin Stanton’ın uzun oyunculuk kariyerine bir saygı duruşu niyetine çekildiği bellidir. David Lynch, bazı filmlerinde rol verdiği Stanton’a bu kez oyuncu olarak önemli bir rolde eşlik eder; karşılıklı pek çok sahneleri yer alır bu filmde. Yaşam ve ölüm üzerine yaşlılık üzerinden yapılan ince bir hesaplaşmanın çatısını oluşturduğu ustalıklı senaryosu, sağlam diyalogları; yönetimi, görüntüleri ve müziğiyle tam bir usta işi uğurlama filmi olmuştur. Stanton da son derece nüanslı oyunuyla akıllarda kalan müthiş bir performans sergiler. İyice tarazlanmış, kurumuş bir sesle söylediği bir Latin klasiği sayılabilecek ‘Volver Volver’ şarkısını söylediği sahne de sinema tarihinin unutulmaz sahneleri arasında yerini alır.
Yıllar Sonra Gelen Başroller
Avusturyalı yönetmen Michael Haneke 2012 yapımı Aşk (Amour) filminde, o sırada 85 yaşında olan Emmanuelle Riva ile 82 yaşında olan Jean-Louis Trintignant’ın canlandırdıkları karakterler üzerinden kurduğu hikâyeyle, yıllar boyunca aşkın kapılarını yaşlılığa kapalı tutan aşk filmleri tarihine âdeta dil çıkarır. Emmanuelle Riva bu filmdeki rolüyle, İngiltere’nin ve sinema sektörünün en prestijli ödüllerinden biri olan BAFTA’da En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazandığı gibi, gene aynı dalda Oscar’a aday gösterilir. Alain Resnais’nin yönettiği 1959 yapımı Hiroşima Sevgilim (Hiroshima mon Amour) filminden sonra ününü uluslararası arenada bir kez daha parlatıp yıldızlaşır. Emmanuelle Riva bu son zafer turundan dört yıl sonra da hayata veda edecektir.
Bruce Beresford’ın yönettiği 1989 yapımı Bayan Daisy’nin Şoförü (Driving Miss Daisy) filminde başroldeki zengin ve yaşlı Yahudi kadını o sıralar 80 yaşında olan Jessica Tandy canlandırır ve bu rolüyle de ertesi yıl oyunculuk yaşamında ilk kez En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazanarak kariyerini taçlandırır. O da tıpkı Emmanuelle Riva gibi bu başarısından dört yıl sonra yaşama veda edecektir. Bazı oyunculara ilerlemiş yaşında gelen böylesi başroller uzun bir oyunculuk kariyerini taçlandırdığı gibi, onlar için güzel bir vedalaşma yerine de geçer.
Senaryosunu Ernest Thompson’ın kendi oyunundan uyarlayarak yazdığı, Mark Rydell’in yönettiği 1981 yapımı Altın Göl (On Golden Pond) filminin başrollerini o sırada 74 yaşında olan Katherine Hepburn ile 76 yaşında olan Henry Fonda paylaşır. Her ikisi bu kez de yılın En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu dallarında Oscar kazanırlar. Katharine Hepburn Oscar ödülünü dördüncü ve son kez kazanırken, Henry Fonda’nın aldığı ilk Oscar ödülüdür bu ve ertesi yıl o da benzeri yaşlılık devleri gibi son bir başarı turu atıp yaşama veda eder.
1936 doğumlu Glenda Jackson, 83 yaşındayken, Aisling Walsh’un yönettiği 2019 yapımı Hatırlanmayan (Elizabeth is Missing) filminde, durumu gün günden kötüye giden demans hastası bir kadını akıllarda kalan usta işi bir performansla canlandırır. Çok yıl sonra gelen bir başroldür bu.
Örneklediğim filmler nedeniyle saydığım oyuncuların çoğu yaşamları boyunca filmlerde ikinci derece rollerde görülmüş ya da “başrol oyuncusu olarak” sistem içinde “star”laşmamış kişilerdir. Dolayısıyla ileri yaşlarında gelen bu fırsatlar onlar için de ayrı bir önem ve anlam taşıyor olmalı.
Bazı oyuncular her yaşta kendilerine düşen rolleri oynayıp yaşlılığı öyle karşılarlar. Bugün Charlotte Rampling’e baktığımda hâlâ güzel bir kadın görüyorum ama günümüzün yüzleri fazla estetik müdahale görmüş yıldızlarının nasıl yaşlanacağını, olgun ya da yaşlı kadın rollerine nasıl geçeceklerini kestiremiyorum.
Bazı oyuncuların ömrü yaşlılık yıllarında bir süpernova patlamasıyla söner, devleşerek veda ederler. Vefa sahibi, yüce gönüllü bazı yönetmenlerin bu çabalarını ben de alçakgönüllü bir yazıyla anmak, hatırlatmak istedim.
Not: Bu Yazı altyazi.net Sitesinde Yayınlanmaktadır.